Bundan tam bin yıl önce, Buhara’da bir kandil yakıldı. Ne savaşlar, ne salgınlar, ne de imparatorlukların yıkılışı bu ışığı söndüremedi. O kandil, yalnızca bir bilim insanının çabasının değil, insanlığın bilgiye duyduğu inancın simgesiydi. Bugün o ışığın adı El-Kanun fi’t-Tıb — yani İbn-i Sina’nın “Tıbbın Kanunu”.
Bu yazıyı kaleme alma sebebim yalnızca bir tıp tarihçisinin nostaljisi değil. Aksine, zamanın ötesinden bize göz kırpan bir düşünme biçiminin, bugün hâlâ neden geçerli ve hatta gerekli olduğunu göstermek. Çünkü artık çok iyi biliyoruz ki; tıp yalnızca teknik değil, aynı zamanda etik, epistemolojik ve hatta metafizik bir alandır.
Zamanlar Arasında Bir Bilimsel Akıl
PubMed Central’de yayımlanan kapsamlı analizde de belirtildiği gibi, El-Kanun fi’t-Tıb, İbn-i Sina’nın yalnızca bir hekim değil, aynı zamanda bir sistem kurucusu olduğunu gösteriyor. Bu kitap, Galen ve Hipokrat geleneğini İslam felsefesinin tefekkür geleneğiyle harmanlıyor. İbn-i Sina, tıbbı sadece bedenin değil, ruhun, doğanın ve kozmik düzenin de bir parçası olarak tanımlar. Ve belki de bu yüzden, Kanun, sadece bir tıp kitabı değil; bir varlık felsefesi metnidir.
Araştırmada dikkat çeken bir başka unsur da şu: 12. yüzyılda Gerard of Cremona tarafından Latince’ye çevrilen El-Kanun, sadece Avrupa’da tıp eğitiminin temel taşı olmakla kalmadı; aynı zamanda bir düşünce biçiminin, bir metodolojinin Batı’ya geçişine de vesile oldu. Bugün metodik gözlem, deneysel protokol, semptom sınıflandırması gibi kavramlar tıbbın modern araçları olarak görülüyor olabilir. Ancak bunların kökeni, İbn-i Sina’nın “yedi gözlem kuralı” gibi formülasyonlarında çoktan yer almıştı.
Köklerden Geleceğe: Bilginin Göçebe Yolculuğu
İbn-i Sina’nın Kanun’u, Louvain, Padua ve Montpellier gibi üniversitelerde 600 yıldan fazla süreyle temel ders kitabı olarak okutuldu. Peki bu neyi gösteriyor?
Her şeyden önce, bilgi dediğimiz şeyin “yerli” ya da “yabancı” olmadığını. Bilgi, sınırları, dinleri, dilleri aşan göçebe bir yolcudur. Bu kitap, Orta Asya’dan Endülüs’e, Bağdat’tan Bologna’ya kadar bir bilgi uygarlığının ortak paydasını inşa etti. Bugün bilimde yaşadığımız en büyük krizlerden biri de tam olarak budur: Bilginin ulusal, ideolojik ve ekonomik çitlerle çevrilmeye çalışılması.
UNESCO’nun 2022’yi “İbn-i Sina Yılı” ilan etmesi, yalnızca bir anma değil; bu ortak miras fikrinin yeniden inşasıdır. Çünkü tıp, yalnızca hücreye değil, topluma da bakmalıdır. Ve bunu yaparken epistemik çeşitliliği kucaklamalıdır.
Bedenin ve Toplumun Damarları
İbn-i Sina’nın tıp anlayışı, bugünün bireyselci biyomedikal modeline meydan okur nitelikte. O, hekimi bir teknik uzman değil; bir toplum doktoru, hatta kozmik düzenin şifacısı olarak görür. Kanun’un dördüncü kitabında geçen şu satırlar bu yüzden çarpıcıdır:
“Salgınlar yalnızca bedenleri değil, toplumların ahlakını da sınar. Hekim, şehirlerin damarlarını da bilmelidir.”
Bugün pandemi sonrası dünyada sosyal tıbbın yeniden tartışılması, sağlık hizmetlerine eşit erişim talepleri, kamu sağlığı politikalarının etik temelleri — hepsi İbn-i Sina’nın bu bütüncül yaklaşımının yeniden gündeme gelmesini zorunlu kılıyor.
Geleceğe Bırakılan Kod: Avicenna’nın Dijital Yüzü
Bugün Avicenna Projesi ile İbn-i Sina külliyatı dijital ortama aktarılıyor. Dr. Yasmin Khan’ın liderliğindeki bu girişim, onun eserlerini yalnızca arşivlemiyor; yeni kuşaklara ulaştırıyor. Öyle ki, bu metinler artık yapay zekâ algoritmalarına ilham veriyor, dijital klinik karar sistemlerine entegre ediliyor.
Peki bu neyi gösteriyor? Şunu: İbn-i Sina’nın kandili artık yalnızca Buhara’nın sabahlarında değil; Massachusetts’teki bir laboratuvarda, İstanbul’daki bir sahra kliniğinde, Nairobi’deki bir dijital sağlık platformunda da yanıyor.
Sonuç: Zamanı Aşan Bir Bilgelik
Bin yıl önce yazılmış bir metnin, bugün hâlâ akademilerde, laboratuvarlarda, sokak kliniklerinde yankı buluyor olması, yalnızca bir tarihsel başarı değil; aynı zamanda bir etik çağrıdır. El-Kanun, bize tıbbın yalnızca teknik bir uğraş değil; bir yaşam sanatı, bir toplum ahlakı ve bir bilgi felsefesi olduğunu hatırlatıyor.
Bugün bu kitabı yeniden okumak, sadece geçmişi anlamak değil; geleceği daha insani bir şekilde inşa etme arzusudur.
Çünkü gerçek bilim, zamanın ruhunu değil, insanın ruhunu da dikkate alabilen bilgidir.
Kaynakça
-
Pormann, Peter E. “Avicenna and the Canon of Medicine: A Millennium of Influence on Medical Practice and Thinking.” Annals of Saudi Medicine, vol. 33, no. 3, 2013, pp. 229–232. PMC3702097
-
Nasr, Seyyed Hossein. Science and Civilization in Islam. Harvard University Press, 1968.
-
Gutas, Dimitri. Avicenna and the Aristotelian Tradition: Introduction to Reading Avicenna’s Philosophical Works. Brill, 2001.
-
UNESCO. “Avicenna Year Declaration.” 2022.