Bilim Kongresi başladı: Emek ve Özgürlük İttifakı önemli

İzmir’de başlayan Karaburun Bilim Kongresi’ne katılanlar, seçim sürecine giren Türkiye’de yaşanan ekonomik ve siyasi krizin derinleştiğini vurgulayarak, Emek ve Özgürlük İttifakı’nın önemine dikkat çekti.

Karaburun Bilim Kongresi, İzmir’deki Tarihi Havagazı Fabrikası’nda başladı. “Yarınların şafağında ezilenlerin seçimi” temasıyla 16’ncısı düzenlenen kongre, 4 gün sürecek. Kongreye, çok sayıda akademisyen, bilim insanları ile HDP İstanbul Milletvekili Musa Piroğlu’nun yanı sıra çok sayıda kişi katıldı.

Kongrenin açılış konuşmasını yapan kongre düzenleyicilerinden Yasemin Özgün, Türkiye halklarının derinleşen bir yoksullaşmayla beraber özgürlükler bakımından da tarihinin en karanlık dönemlerini yaşadığını vurguladı. 2017 referandumu sonrası başlayan sürecin faşizme varan otoriter uygulamalarla siyasal alanı yok ettiğini söyleyen Özgün, “Özellikle emekçilere, Kürt halkı ve temsilcileri başta olmak üzere kadınlara, LGBTİ+’lara ve tüm hak ve özgürlük arayışı içinde olan kesimlere, şiddetle bastırma, susturma ve dışlama politikaları uygulanıyor. Cezaevlerinin dolup taştığı, durmadan yeni cezaevleri yapıldığı, hasta tutsakların bir bir öldüğü bir Türkiye’de yaşıyoruz. Kadın mücadelesinin önde gelen isimlerinden biri Alevi, Kürt olduğu için Aysel Tuğluk’un rehine tutulduğu bir ülke. 553 gündür demans teşhisine ve sağlık kuruluşlarının raporlarına rağmen alıkonuyor. Babalara evlatlarının naaşları bir torba içerisinde verildiği, analara evlatlarının naaşları kargo paketi ile yollandığı bir Türkiye” dedi.

‘Şafak yakın’

Akademisyenlerin hukuksuzca işten atıldığını, geri kalanların ise baskı altına alındığını kaydeden Özgün, “Türkiye halkları için bir tür rejim tercihine dönüşmüş olan 2023 seçim gündemi ile başbaşayken Dileriz yarınların şafağı; Eşitlik, özgürlük, barış ve demokrasi mücadelelerinin galebe çaldığı günlerin habercisidir. Kadın ve LGBTQ+ özgürlük mücadelesi verenlerin, doğanın, içinde yaşayan tüm canlılarıyla beraber eko sistemin tahribatına karşı mücadele verenlerin sözüne sesine kulak verilen günlerin habercisidir. HDP’nin de içinde olduğu sol, sosyalist ve özgürlükçü partilerin büyük bölümüyle ortaklıklar kurarak tek adam rejiminin, otoriter ve tekçi sisteminin yarattığı tahribatı ortadan kaldırarak hem emekçilerin en temel geçim sorunlarını gündeme almayı ve hem de tüm sorunları daha da derinleştiren Kürt sorununun demokratik, şeffaf ve kalıcı bir çözüme ulaşmasının koşullarını yaratmayı başaran günlere gebe bir şafaktır bu” diye konuştu.

Daha sonra “Siyasetin krizi seçimler ve sonrası” başlığıyla ilk oturuma geçildi. Modaratörlüğünü Onur Hamzaoğlu’nun yaptığı oturumda Türkiye’nin bulunduğu krizler ve doğuracak sonuçları üzerinden konuşuldu.

Sınıfsal gaddarlık

Oturuma online üzerinden katılan İktisatçı Korkut Boratav, Türkiye cumhuriyet tarihi boyunca sınıfsal bir gaddarlıkla karşı karşıya olunduğunu kaydetti. Türkiye toplumunun 30 milyonluk bir kesimimin ağır bir yoksulluk yaşadığına dikkati çeken Boratav, bu durumun daha önce 2’inci dünya savaşı ve 12 Eylül döneminde neoliberalizme geçişle yaşandığını söyledi. İktidarın seçimleri tekrar kazanması ya da başka bir iktidar gelmesi durumunda ufukta bir İMF programı göründüğünü kaydeden Boratav, “Türkiye’nin emekçi toplumu bu ağır yoksulluğun üstüne ilave kemer sıkma politikasına tahammül edemez. Yoksullaşan halk İMF politikalarıyla kamu kaynaklarının yağmalanmasına, ekonominin küçülmesiyle işsizlikle karşı karşıya gelecek. Buna karşı örgütlenmek ise Türkiye sol hareketine ve işçi sınıfının örgütlü gücüne düşmüştür” ifadelerini kullandı.

Demokratik Cephe

Oturuma online üzerinden katılan akademisyen Taner Timur ise, 2002 yılından bu yana Erdoğan’ın ülkeyi otokratik bir rejime dönüştürmesi üzerine konuştu. AKP’nin ekonomik krizden çıkılan bir dönemde iktidara geldiğini aktaran Timur, “2010’a kadar rahat ulaşabildiler. Fakat 2010 Anayasa referandumundan sonra gerçek fikirlerini ortaya koyan siyasetler yapıldı. Bugün gelinen noktayı ise siyasal İslam ve otokrasi kavramlarıyla tarifleyebiliriz. Bu iki kavramın birleşmesi durumunda demokrasi tarihimizde otokratik parantezin içinde olduğumuzu söyleyebiliriz. Parantez diyorum çünkü bunun sürekli olmasını ön görmüyorum. Bunun geleceği olmayan bir rejim olarak görüyorum. Altılı masa ve HDP’yi düşünürsek demokratik cephe oluşmuş durumda. Bazı noktalardaki ayrılıkların önemli olmadığını düşünüyorum. Bu parantez kapanmak üzeredir. Bütün demokratlar, yurtsever ve devrimcilerin demokratik cepheyi büyütmesi gerekiyor. Bu yolda herkesin kendisine düşeni yapacağından eminiz” diye konuştu.

‘Emperyalizm içsel bir olgu’

Ardından konuşan HDP Danışma Kurulu üyesi Şebnem Oğuz, 2015 yılından bu yana tüm dünyada faşist rejimlerin derinleştiğini vurguladı. AKP’nin de Türkiye’de halkları yok sayan pratiği sürdürdüğünü dile getiren Oğuz, “Türkiye’de dışlaştırılmış bir emperyalizm anlayışı var. Oysa emperyalizmin çelişkileri dışsal değil içsel bir olgudur ve emperyalizme karşı mücadelenin Türkiye devletine karşı yürütülmesi gerekir. Türkiye’nin emperyalizm ile ilişkisini ekonomiyle değil devlet ile tanımladığımızda ulusalcı yaklaşımın açmazlarından kurtulabiliriz. Türkiye’nin NATO’dan çıkması emperyalizm sorununu çözmez. Var olan rejim zaten NATO’ya kafa tutarak Suriye’de Kürtlere karşı savaş yürütmekte” dedi.

Emek ve Özgürlük İttifakı önemli

Emek ve Özgürlük İttifakını çok değerli gördüğünü sözlerine ekleyen Oğuz, “Halkın siyasal özne olarak sürece şimdiden katılacağı bir platform kuracağını vurguluyorlar ve bu vurgu çok önemli. AKP’nin seçime giderken yoksulluğun kader olduğu anlayışına karşı Kürt hareketi ve sosyalistleri bir araya getiren bu ittifaka çok iş düşüyor. Bu ittifak batıdaki emekçilerin Kürtleri, Kürtlerin emekçileri anlayacağı bir ortam oluşturuyor. Bu durum örgütsüz kesimleri politik olarak aktifleştirecektir. Aynı zamanda CHP’nin söylemlerini sola çekecektir” şeklinde konuştu.

‘TL’de değer kaybı sürüyor’

Oturumda son olarak konuşan ekonomist Özgür Öztürk ise, sermayenin büyürken halkın yoksullaştığını söyledi. Son yıllarda ithalatın ihracattan çok daha fazla olduğunu kaydeden Öztürk, şöyle devam etti: “Türkiye’nin geçen sene son 50 yılın büyüme rekorunu kırdı. Ama dolar bazında baktığımızda 2021 milli geliri 2011 milli gelirinden daha düşük. Bunu pandemi ile açıklayabilirdik fakat 2019 milli geliri de 2011 milli gelirinden daha düşük. Üretim sürekli artıyor ama milli gelir yerinde sayıyor. Bunun bir nedeni döviz kurları. AKP ilk 10 yılında döviz girişlerinden kaynaklı kuru bir düzeyde tutuldu. Fakat bu bahar sona erdi ve Türk Lirası düzenli olarak değer kaybetmeye başladı. Bu düşüş önümüzdeki dönem devam edecek. Bir diğer neden ise enerjide dışa bağımlılık ve ihracatçı şirketlerin korunmasıdır. Bir anlamda ihracat yapan firmalara ‘Sen yeter ki ihracat yap maliyeti biz üstleniyoruz. Kar senin yoksulluk bizim’ diyoruz.”

İlk oturum soru-cevap bölümüyle sona erdi.

Kongre öğleden sonra “Günümüzde savaş ve emperyalizmin yeni yüzleri” ve “Hukuk, Anayasa ve rejim tartışmaları” oturumlarıyla devam edecek. (MA)