Korkuyorum dedim; kalbimden…
Ben halktan korkuyorum. Benden yeni bir kendi yapmak istiyor. Kendi kafasından bir kafa, kendi aklından bir akıl biçmek istiyor bana. Benden kendi gövdesine göre bir gövde yapma talebinde. Elleri ellerimden büyük, çok basit bir bardağı kavrayamayacak kadar estetik yoksunu… Kolları, bacakları bir başka oynuyor.
Ben halktan korkuyorum. Halihazırda var olan beni, gördükleri yüzü parçalamak istiyor. Yaşamı ağır bir yük gibi sırtıma saran, kendi geleceği için bugünümü çalan, beklediğim günleri şimdiden öldüren halktan korkuyorum. Zulme tuttuğu alkışla, suskunluğuyla, çaresiz bıraktığı çocuk ve kadınlarıyla yaralıyor beni.
Åžimdi çok daha iyi anlıyorum; onların tanrıları kanatlarını mutluluÄŸa açmayı yasaklamış gibi. Halkın, bende sevdiÄŸi ÅŸey o kadar az ki; haksız da deÄŸil, çünkü ben onun sevmediÄŸi ÅŸeylerden oluÅŸuyorum. Bu durum bana ÅŸu sarsıcı cümleyi hatırlatıyor: “Bir insanda sevdiÄŸimiz ne varsa, onun sevmediÄŸimiz yanlarından beslenir.”
Ben halktan korkuyorum. Özellikle kadınlara garip hikâyeler uyduruyor, onlara kederli kader çizgileri çiziyor. Ergen gençlerin suyunun köküne yürümesini engelliyor kendince. Olduğum her şeyden vazgeçirmek istiyor beni. Varlığımla arzularım arasında yüksek duvarlar örüyor. Beni bir sürüye katmak en büyük derdi… Giderek, olanlarla aynı coğrafyada doğmuş olmamdan kaynaklanan yükler yüklüyor sırtıma. Ahlaki ve kültürel olarak kendine çivilemek istiyor varlığımı. Böylece onlarla ortak olmak zorunda kaldığım değerler bir utanç vesilesine dönüyor.
Ben halktan korkuyorum. Artık onların savaştıklarıyla savaşmıyorum; barışları ise hiç ilgimi çekmiyor. Savaşları savaşım, barışları barışım, bayramları bayramım değil. Silahları silahım hiç değil. Savaşımı, barışımı, bayramımı kendim seçmek istiyorum. Silahımı da öyle; kaldı ki, silahım onlarınki gibi, fiziki, metalden ve elle kumanda edilebilen türden değil.
Kıyımların, cinayetlerin ortağı olmak istemiyorum. Mağdur ettikleri, yok ettikleri yaşamların yükünü vicdanım kaldırmıyor artık. Çok ağır geliyor, taşıyamıyorum.
Ben halktan korkuyorum. Çünkü onun kalbinde kirli ağırlıklar birikmiÅŸ, küçük kırıntılar halindeki sahiciliÄŸi bile sahtecilikle çevrelenmiÅŸ. Onu kurumuÅŸ kabuk gibi saran imajı gerçeÄŸin yerine aday! Ancak gerçek ucunu dahi göstermeden, sökülüp atılacak leke muamelesi görüyor. Aklını vicdan seviyesine taşıyamayan bir halktır söz konusu olan. Onların siyasetçilerinin ruhlarındaki, eÅŸitlik, kardeÅŸlik ateÅŸi ne kadar yalansa, özgürlük ÅŸarkıları da o kadar yalan… Hakikatten kaçtıkça kendini daha bir hakikat bulacağına inandırılmış bir kere. Nereden baksan tutarsızlık bağımlısı, suçlular topluluÄŸu… Zira, suç sadece bir nesneyle iÅŸlenen bir fiil deÄŸildir. DuruÅŸ, bakış, tavır da bir halkı olanın bitenin ahlâki sorumlusu yapar.
Ben tüm halklardan korkuyorum. Kendiyle aynı dini ve milli kökten gelmeyenlere sevgi ve ÅŸefkat deÄŸil, kin ve nefret besliyor. Ötekini kendine tâbi kılmaya, kendine benzetmeye çalışıyor. Bunun nedeni, niçini beni ilgilendirmiyor. Oysa doÄŸa “benzemeyin” buyurdu. Benzemeyenden beslendi, düzeni benzemezlik üzerinde kuruldu. Herkes birbirine benzeseydi kim kime âşık olurdu ki? Halkların en büyük yıkımı olmalı, birbirlerinin özgürlüklerine muhtaçken bunun farkına varamamak.
Ben ötekinin özgürlüğüne muhtaç olmayan halktan korkuyorum. Halk, bir insan aklının yaratımıdır. Ä°nsan vücudunun/aklının yarattığı bu kanserleÅŸmiÅŸ fikri, yine insan vücudunun yarattığı kalbi, tamamen yenebilecek mi? Kalp daha ne kadar izin verecek “halk” ahlâkına?
Ben, başkalarıyla yaşamak yerine, başkalarına karşı yaşama fikrini kutsayan halktan korkuyorum.
DoÄŸada her ÅŸey egzotik bir biçimde renkten renge, kokudan kokuya, biçimden biçime geçerken halk denen toplum, bireyi tertipleÅŸtirmek peÅŸinde oldu. OluÅŸturduÄŸu kültürüyle, o, bireyin vazgeçemediÄŸi tutku olan aÅŸk ve sevgiyi öldürmeyi seçti. Hatta öldürme iÅŸi için ordular kurdu; ordunun başına omuzları sırmalı komutanlar atadı. Komutanların baÅŸarısını öldürdüğü insanların sayısıyla ölçtü/ödüllendirdi. Ama bir âşık, sevgi ya da dayanışma komutanına ihtiyaç duymadı. Toplum olarak yaÅŸamaya baÅŸlayalı pek çok ÅŸeyi deÄŸiÅŸtirdi; bir ÅŸey hariç… Öldürmek ve ölümü kutsamak; iÅŸte asıl ondandır benim halktan korkum. Toprağı, suyu, doÄŸayı, duyguyu, sevgiyi, dayanışmayı öldürüyor. Åžimdi birileri çıkıp “ama kapitalizm” (!) diyebilir. Evet ama kapitalizmin varlığı halkın suçunu hafifletecek bir argüman deÄŸil ne yazık ki.
Mesela bir ÅŸeye aÅŸkla baÄŸlanmak savaÅŸmak kadar önemsenmedi. Gerçi aÅŸk mahremdi, savaÅŸ aleni… SavaÅŸacak kadar “vahÅŸi”; ötekini sevme konusunda yeteneksizdiler. Bu kötülükleri neden yapar halk diÄŸerine? Aslında, bana sorulursa, “müzik gibi hiçbir nedeni yok”. KeÅŸke bunun için gerçek/geçerli bir nedenleri olsaydı.
Ben halktan korkuyorum. Çünkü savaşır gibi seviÅŸiyor; savaşır gibi âşık oluyor. Tam bir teslimiyet “sevda”sının esasını oluÅŸturuyor! Bir doÄŸa olayı olan aÅŸkı türlü entrikaların döndüğü savaÅŸa dönüştürüyor. Her ÅŸeyin görüntüsünü, anlamını deÄŸiÅŸtiren bir yüce güç ve motivasyon kaynağı olan aÅŸk, halk nezdinde bir zaafa dönüşüyor.
Ben halktan korkuyorum. Çünkü o, neyi sevip sevmeyeceÄŸimi, neyin ihanet ya da sevap olduÄŸunu, zevklerimi, isteklerimi, fikirlerimi bana buyuruyor. Ama tüm gerçek sanatçı ve bilim insanları halka raÄŸmen yaptılar ne yaptılarsa. Onlar halka kulak verecek olsalardı hâlâ taÅŸ devrinde yaşıyor olacaktık. Zira halk statükocudur, yeniliklerden korkar. Tarih, halka raÄŸmen giyotini, daraÄŸacını, iÅŸkenceyi göze alarak “büyük iÅŸler” yapanları yazıyor.
Ben halktan korkuyorum. Çünkü o, doğayla/doğasıyla yaşamak yerine, doğaya/doğasına karşı yaşamayı seçiyor.
- Özgürlük Güzergâhı - 16 Kasım 2024
- Bir İdeoloji Olarak Bilim - 17 Ekim 2024
- Politik Patoloji - 22 Eylül 2024