4 Şubat 1987 tarihinde Aziz Nesin, dönemin Cumhurbaşkanı Kenan Evrenaleyhine dava açar. Dava açar derken, aslında teknik olarak açamaz da, açmak üzere başvurur desek aslında daha doğru olur. Davanın konusu bir hakarettir: Kenan Evren, Aziz Nesin‘in de aralarında bulunduğu aydınlara 1984 Mayıs’ında Manisa’daki mitinginde “vatan haini” diyerek hakaret etmiştir -Aslında Evren’in konuşmasındaki en eğlenceli bölüm, birçok ülkede komünist partiler serbest olmasına rağmen, neden hâlâ Türkiye’de yasak olduğu yönündeki eleştirilere verdiği cevaptır. Onlarda da Faşist Parti yok; biz onlara soruyor muyuz niye Faşist Parti’ye izin vermiyorlar diye cevap verir, zamanın diktatörü. Diktatörlerin istisnasız tümünün, hırsları zekâlarından fersah fersah ötede insanlar olduklarına dair güzel bir örnektir bu sözler.
Kenan Evren aslında kızıp köpürmekte haklıdır. Nasıl olmasın? Her emrinin her demiri kesebileceğini sandığı bir tarihte -15 Mayıs 1984- binlerce aydın, “Aydınlar Dilekçesi” olarak anılan bir metni, kamuoyuyla paylaşarak diktatörün otoritesine meydan okumuştur. Aydınlar Dilekçesi, tüm diktatörlerin o yıkılmaz, aşılmaz, bitmez, tükenmez sanılan otorite ve karizmalarının, aslında bir fiskeyle yıkılabilecek kartonpiyerler olduğunu gösteren önemli bir metindir.
Kenan Evren, Aziz Nesin’in öncülüğünde hazırlanan, son şekli Hüsnü Göksel, Bahri Savcı, Haluk Gerger, Yakup Kepenek, İlhan Tekeli, Yalçın Küçük, Erbil Tuşalp, Uğur Mumcu, Şerafettin Turan, Murat Belge ve Mete Tuncay tarafından verilen bu metne kızıp köpürür; imzacı aydınları vatan hainliği ile suçlar. Tabii, yine her muhteris, diktatör gibi, sadece kızıp köpürmekle de kalmaz; Sıkıyönetim Komutanlığı metne el koyar. 26 Mayıs’ta imzacılardan, 59 kişiye soruşturma açılır. YÖK, imzacı sekiz öğretim görevlisine kınama cezası verir. Tabii aydınların hepsi için dava açılmaz; zaten bazısı da aydın falan değildir. İmzacılar arasında bulunan ve metni “toplu konut dilekçesi sandığı” için imzaladığını söyleyen İbrahim Tatlıses, “Pişpirik okurken imzaladım” içeriğinden haberim yoktu diyen Fikret Hakan gibi isimler hakkında dava açılması beklenemezdi zaten.
Aziz Nesin’in Şubat 1987’de açtığı dava da, işte 1984’te Evren’in konuşmasındaki bu sözlerine dairdir. Nesin, Ankara Dokuzuncu Asliye Hukuk Mahkemesine manevi tazminat davası için başvursa da, mahkeme görevi sırasındaki işlemlerinden dolayı Cumhurbaşkanı’nın sorumsuzluğunu gerekçe göstererek davayı reddeder. Yargıtay Dördüncü Hukuk Dairesinin 27 Nisan 1987 tarih ve E.1987/2865, K.1987/3701 sayılı kararı da benzer yönde olur. “Cumhurbaşkanının yurt gezisi sırasında yaptığı açık hava toplantılarında ‘aydınlar dilekçesi’ ile ilgili olarak görüş açıklamasının görevi ile ilgisi olduğu kuskusuzdur.” diyerek mahkeme, Ankara Dokuzuncu Asliye Hukuk Mahkemesinin yukarıdaki kararını onar. Şeref Gözübüyük’ün Türk Anayasa Hukuku kitabından yararlanarak belirtirsek, Yargıtay’ın hükmü şu şekildedir: “Cumhurbaşkanı esasa itibariyle görevi ile ilgili eylemlerinden sorumsuzdur. Anayasa ve Kanunlarda yapılması istenen değişiklikle de yer verilen ‘Türkiye’de demokratik düzene ilişkin gözlemler ve istekler’ başlıklı dilekçe ile kendisine sunulan Cumhurbaşkanının; yurt gezisi sırasında yaptığı açıkhava toplantılarında ‘Aydınlar dilekçesi’ ile ilgili olarak görüş açıklamasının görevi ile ilgili olduğu kuşkusuzdur.”
Aziz Nesin, Yargıtay’ın kararı ile de yetinmez ve Avrupa İnsan Hakları Komisyonu’na bireysel başvuruda bulunur. Komisyon, 6 Temmuz 1989 tarihli (No.13901) kararında Nesin’in başvurusunu reddeder.
Şeref Gözübüyük Hoca’nın bu davayı kitabına taşımasının nedeni, Cumhurbaşkanının görevi sırasındaki sorumlulukları ve sorumsuzlukları kavramlarına açıklık getirmektir. Gözübüyük, Cumhurbaşkanlarının sorumsuzluğunun görevi ile ilgili işleri kapsadığı, görevi kapsamı dışındaki her türlü eylemlerinden dolayı sorumlu tutulabileceğini belirtmektedir: “Cumhurbaşkanının bir gerçek kişi olarak ‘hukuki sorumluluğu’ Cumhurbaşkanının özel hukuka ilişkin sorumluluğu demektir. Özel hukuk ise medeni hukuk, borçlar hukuku gibi sorumluluklardan oluşmaktadır. Medeni hukuk, kişiler hukuk, aile hukuku, miras hukuku gibi dallardan oluşmaktadır. Kişiler hukukundan kaynaklanan haklara ve yükümlülüklere bir gerçek kişi olan Cumhurbaşkanının tabi olduğuna hiç şüphe yoktur.”
Gözübüyük Hoca ne derse desin! O devrin diktatörü Kenan Evren’in o dönemde yargı önüne getirilmesi mümkün olmayacaktır. Ama hayat işte böyle bir şey: Keser döner sap döner. Devrin anlı şanlı Paşa’sı, rütbeleri söküldükten sonra ölür gider.
“Keser döner sap döner” yazmış mıydım. Evet, yazmışım.