Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM), 90’a karşı 8 oyla aldığı kararda Türkiye’deki siyasi gelişmelere ve insan hakları ihlallerine yönelik sert uyarılarda bulundu. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun diplomatik düzeyde yankı uyandıran gözaltı ve tutuklanma süreci, Avrupa’nın en yüksek siyasi organlarından biri tarafından acil gündem maddesi olarak ele alındı. Bu gelişme, Türkiye’nin demokratik kurumlarındaki erozyona dair uluslararası düzeyde artan kaygıların açık bir göstergesi olarak yorumlanıyor.
Hukukun Siyasallaşması ve Muhalefetin Bastırılması
AKPM tarafından kabul edilen karar, Türkiye’de muhalefetin sistematik biçimde hedef alındığı, yargının siyasallaştığı ve çoğulculuğun tehdit altında olduğu yönünde ciddi uyarılar içeriyor. Kararda, Ekrem İmamoğlu’nun üniversite diplomasının iptali, ardından gözaltına alınması ve tutuklanması süreci, siyasi rekabetin adli mekanizmalar yoluyla bastırılmasının bir örneği olarak değerlendiriliyor. Bu gelişmeler, özellikle de CHP’nin cumhurbaşkanlığı adayını belirleme süreciyle çakıştığı için, kararda “muhalefeti engelleme ve siyasi tartışma özgürlüğünü bastırma girişimi” olarak nitelendirildi.
Kararda, Türkiye’deki gelişmelerin sadece yerel siyasi dengeleri değil, aynı zamanda Avrupa Konseyi’nin temel değerleri olan hukukun üstünlüğü, insan hakları ve ifade özgürlüğünü tehdit ettiği vurgulanıyor. AKPM üyeleri tarafından hazırlanan raporda, “orantısız güç kullanımı”, “gözaltındaki kişilere kötü muamele” ve “protestocuların keyfi biçimde tutuklanması” gibi ağır ihlallerin altı çizildi.
Diplomatik Skandaldan Demokratik Krize
İmamoğlu’nun gözaltına alınmasından bir gün önce İstanbul Üniversitesi tarafından diplomasının iptal edilmesi ve ardından hızlıca gözaltına alınıp tutuklanması, bir tür “yargı darbesi” olarak nitelendiriliyor. Özellikle diplomanın iptali için “açık hata” ve “yokluk” gibi muğlak gerekçelere başvurulması, sürecin hukuk dışı olduğuna dair kuşkuları daha da güçlendirdi.
Bu olayların hemen ardından İçişleri Bakanlığı’nın İBB Başkanı’nı görevden alması, AKPM’nin gözünde yalnızca bir siyasi rekabet meselesi değil, demokratik denge ve denetim mekanizmalarının çöküşüne işaret ediyor. Türkiye’de muhalefetin seçimle elde ettiği kazanımların yargı ve bürokrasi eliyle geri alınması, Avrupa Konseyi üyeleri tarafından açıkça kınandı.
Medyaya ve Gazetecilere Yönelik Baskı
AKPM kararı sadece siyasetçilere yönelik değil, aynı zamanda gazetecilere ve medya kuruluşlarına yönelik baskılara da dikkat çekiyor. Son olarak İsveçli gazeteci Joakim Medin’in Türkiye’de protestoları haberleştirdiği sırada “terör örgütü üyeliği” ve “cumhurbaşkanına hakaret” suçlamalarıyla tutuklanması, uluslararası basın özgürlüğü normları açısından ağır bir ihlal olarak değerlendiriliyor.
Kararda, medya mensuplarının kamusal meseleleri haberleştirme hakkının engellenmesinin, demokratik toplumun işleyişine doğrudan zarar verdiği belirtiliyor. Türkiye’de gazetecilik faaliyetlerinin suç kapsamına alınması ve medya kuruluşlarının sistematik olarak baskılanması, AKPM kararında “ifade özgürlüğüne karşı devlet eliyle sürdürülen bir kampanya” olarak tanımlandı.
Öcalan Mektubu ve “Barış” Vurgusu
Dikkat çeken bir başka başlık ise, Kürdistan İşçi Partisi (PKK) lideri Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’ta ilettiği ve “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı” başlığını taşıyan mektubuna AKPM’nin olumlu yaklaşımı oldu. Silah bırakma çağrısı olarak yorumlanan bu çıkış, özellikle Türkiye’deki kutuplaşmış siyasi atmosferde farklı tepkiler yaratmıştı. AKPM’nin bu çağrıyı “olumlu” olarak karşılaması, Türkiye’nin hem iç barış hem de insan hakları bağlamında yeni bir yol haritasına ihtiyaç duyduğuna dair bir işaret olarak okunabilir.
Türkiye İçin Uluslararası Baskı Artıyor
AKPM’nin aldığı bu karar, hukukun üstünlüğü ilkesine dayalı Avrupa sistemine entegrasyon iddiasını sürdüren Türkiye için ciddi bir uyarı niteliği taşıyor. Avrupa Konseyi’nin Türkiye’deki siyasi baskılar, insan hakları ihlalleri ve demokratik gerilemeye dair dile getirdiği endişeler artık münferit diplomatik eleştiriler olmaktan çıkmış, kolektif ve kurumsal bir uyarı düzeyine ulaşmış durumda.
Bu karar, Türkiye’nin uluslararası itibarı açısından da kritik bir eşikte olduğunu gösteriyor. Demokrasiye dönük bu tür sert ihlallerin hem dış yatırımları hem de AB ile ilişkileri doğrudan etkilemesi muhtemel. Ekonomistler, Merkez Bankası’nın protestolar sırasında piyasaya 25 milyar dolarlık müdahalede bulunmasını, siyasi istikrarsızlık karşısında ekonominin ne kadar kırılgan hale geldiğinin bir göstergesi olarak yorumluyor.
İmamoğlu’nun tutuklanması, gazetecilere yönelik gözaltılar ve protestolara karşı uygulanan polis şiddeti yalnızca iç siyasetin değil, Türkiye’nin dış ilişkilerinin de başlıca gündem maddesi haline gelmiş durumda. Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’nin bu kararı, Türkiye için yalnızca bir kınama değil, aynı zamanda bir yol ayrımı çağrısıdır. Ya demokratik normlara dönülecek ya da uluslararası alanda daha derin bir yalnızlık kaçınılmaz hale gelecek.
- NHY / AKPM Resmi Karar Metni, 2025, DW, Bianet, Human Rights Watch
- “Koyun Sürüsü Değiliz”: Türkiye’de Liselilerden Proje Okul Uygulamasına Karşı Tarihi Protesto - 14 Nisan 2025
- Bluesky CEO’su Jay Graber: “Gücü Milyarderlerden Alıp Kullanıcıya Geri Vermeliyiz” - 14 Nisan 2025
- İmamoğlu’ndan Cezaevinden Sert Mesaj: “Yeter Sürekli Aldatıldığınız, Bedelini Millet Ödüyor” - 14 Nisan 2025