AKP ve MHP’li milletvekilleri tarafından 21 Şubat’da TBMM’ye sunulan Kanun Teklifi, medyada kısaca “seçim ittifakı” olarak anılıyor. Haksız da değiller, teklifin hayli uzun bir adı var: “298 Sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi”
Bu Kanun Teklifi’nde medyanın en çok dikkatini çeken nokta, AKP ve MHP’nin seçimlerde birlikte hareket etmelerine imkân tanıyacak düzenlemeler oldu. Oysa Kanun Teklifi, bunun çok ötesinde bir kapsamlı işbirliği ve denetimi içeriyor. Sadece “seçim ittifakı” değil, aynı zamanda seçim sonuçlarını garanti altına alacak bir ittifak; bir “sandık denetimi” ittifakı gibi. AKP ve MHP’nin “birbirinin lazımı ve melzumu , kaynaşmış bir kütle” olabilmelerinin yolu da bu Kanun Teklifi’nden geçiyor. Artık yazıya başlayabiliriz.
Kanun Teklifi’nin iki yönü olduğunu belirtmiştim: ilki seçim ittifakı, ikincisi de sandıkların denetimi. İkincisinin yapılabildiği ölçüde birinci amacın tahsil edebileceğini de hemen belirtelim. Demem şu ki; AKP-MHP bloğu, önce sandık denetimi yoluyla bu seçim ittifakını olabildiğince güçlü bir şekilde TBMM’ye sokabilme, daha sonra da TBMM’de bu bloğun etkin bir şekilde hareket edebilmesine imkân tanıyacak düzenlemeler yapma ihtirasında. Eğer sandık denetim altına alınamazsa, bu ittifakın ölü doğacağı ya da siyaseten güçsüz ve anlamsız bir ittifak olarak kalacağı aşikâr.
AKP ve MHP’yi seçim ittifakına girmeye iten neydi? Açıkça, her iki parti de gücünü yitirmekte. Medyadaki tüm şaşalı söylemlere rağmen, Erdoğan, önündeki süreci tek başına yürütecek güçte olmadığını görebiliyor. MHP’nin kan kaybı ise çok daha belirgin. Her iki partiyi can havliyle bu ittifaka zorlayan temel faktörün, HDP ve İyi Parti’nin TBMM’ye girme olasılıkları olduğunun da altını çizmek gerekiyor. %10 barajını geçen bir HDP’nin -tıpkı 7 Haziran 2015’de olduğu gibi- AKP’nin tüm hesaplarını bozacağı; Akşener’in İyi Partisi’nin de MHP’yi parlamento dışına savuracağı gün gibi açık.
İşte Kanun Teklifi bu nedenle, sadece iki partinin güçlerini ve sinerjilerini birleştirme girişimi değil (seçim ittifakı), aynı zamanda, HDP ve İyi Partiseçmeninin sandıktaki gücünü minimize etmeye yönelik (sandık denetimi) bir girişim olarak da okunmalıdır. Kanun Telifi’nin her iki amacının birbirlerinden kopuk olmadığının; seçim ittifakı ve sandık denetimi amaçlarının, birbirleriyle kör topal ilişkisinde olduklarının altını bir kez daha çizelim: Sandık denetimiyapılarak HDP ve İyi Parti seçmeni sandıktan uzak tutulmadıkça ittifak, kuvveden fiile geçemeyecektir. Ancak HDP ve İyi Parti parlamento dışında bırakılabilirse, müttefikler (AKP-MHP) ve CHP’den oluşan iki partili bir parlamentoda, ittifak sözleşmesi etkin bir şekilde çalışabilecektir. “Elalem ne der!”ci CHP yönetiminin, değil bu parlamento ittifakına muhalif olmak, ona dışarıdan destekçi olacağını tahmin edebilmek için müneccim olmaya gerek yok sanırım. Sandık denetiminin sağlanarak HDP ve İyi Parti’nin parlamento dışında bırakılmasından sonra ittifakın yapacağı tek şey, CHP her sesini çıkardığında onu “bölücülerle” ve “vatan hainleriyle” işbirliği yapmakla suçlamak olacaktır. CHP bu derece “çantada keklik” olduğu içindir ki, AKP-MHP ittifakı, ne CHP’ye karşı, ne de onu dikkate alan, hesaba katan bir ittifaktır. CHP, formül dışıdır. AKP-MHP’nin ittifak formüllerindeki HDP ve İyi Parti faktörleri, CHP’den kat be kat belirleyicidir.
Sandık denetimi, seçim ittifakının can suyudur. HDP ve İyi Parti TBMM’ye girdiği anda bu ittifak çökecek, dağılacaktır. İki partili (Müttefikler ve CHP) bir parlamento, bu seçim ittifakının oksijenidir; olmazsa olmazıdır. AKP-MHPmilletvekillerinin verdikleri Kanun Teklifi’ne biraz daha yakından bakarak, bu iki partinin sandıkları denetlemeyi ve bu yolla diğer iki partiyi (HDP-İyi Parti) parlamento dışında bırakmayı hangi mekanizmalarla yürütmeyi hedeflediklerine bir göz atalım.
1.Sandıkların Birleştirilmesi ve Başka Yerlere Taşınabilmesi.
Özellikle HDP oylarının yüksek olduğu seçim bölgelerinde oy sandıkları, müttefiklerin kendilerini güçlü hissettikleri yerlere taşınabilecektir. Kanun Teklifi’nde şöyle diyor: “Seçim güvenliğinin sağlanmasında güçlük yaşanabilecek yerlerde… sandıkların seçim güvenliğinin tam olarak sağlanabileceği en yakın seçim bölgesine taşınmasına, sandık bölgelerinin ve muhtarlık seçimleri hariç olmak üzere seçim bölgelerinin birleştirilmesine, birleştirilen seçim bölgeleri veya sandık bölgelerine seçmen listelerinin karma şekilde düzenlenmesine Yüksek Seçim Kurulu kara verebilecektir.” Seçim güvenliğinin sağlanamadığı yer tanımının açıkça, HDP ve İyi Parti’nin ama en çok da HDP’nin oylarının yüksek olduğu yerler olacağını tahmin etmek zor değil. Bu kararın Yüksek Seçim Kurulu’na ait olması ise tam bir komedi.
“Sandıklar birleştirilirse birleştirilsin, HDP ve İyi Partili seçmen gerekirse oraya da gider oy verir!” diyebilirsiniz. Haklısınız da. Ancak, sandık denetimi diye bahsettiğim şey sadece sandıkların birleştirilmesinden ibaret değil ki!
2. Sandık Başkanları ve Sandık Kurullarının Kamu Görevlilerinden Seçilmesi
Siyasi parti temsilcilerinden seçilen sandık kurulları, artık kamu kurumlarından seçilecektir. “Kamu Kurumlarında çalışanlar” ifadesinin AKP-MHP’li kamu görevlileri diye ayrıca yazlmasına gerek yok sanırım. Seçmenler oy verirlerken, sandık kurullarının bir nevi “sekretarya hizmeti” verdiğini görürler. Yanlış da değildir bu: Bir sandık görevlisi kimliğinizi kontrol eder, diğeri oy pusulasını elinize verir, bir başkası imza attırır; o kadar. Gün boyu sekretarya işi gören bu sandık kurullarının siyasi işlevleri, seçim sonuçlarını belirleyecek işlevleri, oy verme işlemleri bittikten sonra başlar. AKP-MHP’lilerden oluşacak sandık kurulları, ittifakın can damarlarıdır.
3. Cumhurbaşkanlığı ve TBMM Seçim Pusulalarının Birleştrilmesi
Erdoğan’ın popülaritesinin, AKP’den yüksek olduğu varsayımı ile teklife konulduğunu düşünebileceğimiz bir kuraldır. Cumhurbaşkanlığı Seçimleri ve Genel Seçimlerin aynı gün yapılması zaten karara bağlanmıştı. Şimdi oy pusulaları da birleştirilerek TBMM’deki AKP-MHP gücü ile Cumhurbaşkanı-Başbakan Erdoğan’ın siyasi gücü arasındaki olası en ufak bir çatlak bile sıvanmaya çalışılmaktadır.
4. Seçmenlerin Sandık Kurullarına Polis Çağırabilmeleri
Oy verme işlemi sırasında, kolluk güçlerinin müdahalesini gerektirebilecek her türlü durumda buna karar vermek ve kolluk güçlerini davet etmek yetkisi Sandık Kurulu başkanı ve üyelere aitti. Artık seçmenler de gerekli gördüklerinde sandığa polis çağırabilecekler: “Seçmenlerin şahsen yapacakları ihbar üzerine de kolluk güçlerinin sandık çevresine gelebilmeleri” artık mümkündür. Bunu, AKP-MHP örgütüne bağlı gençlerinin, istedikleri yerde polisi sandığa çağırma yetkisi olarak okumak da mümkündür.
5. Seçim İttifakları
Dikkatinizi çektiyse, seçim ittifakı, Kanun Teklifi’nin bir ayrıntısı şeklinde verilmektedir. İlk dört başlıkta özetlemeye çalıştığım usullerle sandık denetimleri etkin bir şekilde yapılabilirse, MHP’yi TBMM’ye taşıyacak ve parlamentoda olası! bir CHP muhalefetini anlamsızlaştıracak düzenleme de hayat geçirilmiş olacaktır.
Bu Kanun Teklifi’nin seçimleri bir formalite haline getirme amacı taşıdığı aşikâr. Tıpkı erken Cumhuriyet döneminde olduğu gibi, seçimler artık iktidarın iktidarlığının tescil edildiği müsamereler olmaktan başka bir anlam taşımayacaktır.
Durun umutsuzluğa gerek yok. Çünkü bu Kanun Teklifi, aynı zamanda, AKP ve Erdoğan’ın -medyada gösterilmeye çalışıldığının aksine- gücünün tükendiğinin ve ittifaksız ayakta duramadığının da resmidir. Hem de öylesine bir güçsüzlüktür ki bu, seçim ittifakının bile tek başına bir anlam taşımadığını gören AKP-MHP, ittifaklarını, diğer partileri TBMM’den uzaklaştıracak seçim denetimleri yaparak hayata geçirmeye de gayret etmektedirler.
Kanun Teklifi’ne bakarak umut duymamak elde değil. Endişelenilmesi gereken Kanun Teklifi’nin kendisi değil, aksine, bu tedirgin ittifakı darmadağın etmek için ne tür politik önlemler alınacağıdır.
- Bilim İnsanları, Bazı Kişilerin Neden Covid Olmadığını Buldu - 21 Haziran 2024
- Tüketicinin İyimserliği Azalıyor - 21 Haziran 2024
- Akşener, Erdoğan’dan Ne İstedi? - 7 Haziran 2024