Türkiye’de adalet sistemi bir kez daha tartışmaların merkezinde. Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’in 56 gündür somut delillere dayanmayan iddialar üzerine tutuklu kalması, hukuk devleti ilkelerinin ne ölçüde uygulandığına dair ciddi sorular doğuruyor. Avukatlarının yaptığı açıklamalar, bu sürecin yalnızca bir hukuk mücadelesi değil, aynı zamanda bir insan hakları meselesi olduğunu ortaya koyuyor.
Geciken Adalet, Adalet midir?
Avukatlar Hasan Sınar ve Hüseyin Ersöz, soruşturma sürecindeki belirsizliklerin ve iddianamenin hâlâ hazırlanmayışının adil yargılanma hakkına aykırı olduğunu vurguluyor. 60 sayfalık kapsamlı bir savunma dilekçesi sunmalarına rağmen, dosyada ilerleme kaydedilmemesi, sistemdeki temel sorunların bir yansıması olarak değerlendirilebilir.
Hukuk devletlerinde tutuklama, cezalandırmanın bir aracı değil, yalnızca delil karartma veya kaçma şüphesi gibi istisnai durumlarda başvurulması gereken bir tedbirdir. Ancak Türkiye’de, tutukluluğun cezalandırma gibi kullanıldığı yönündeki eleştiriler giderek artıyor. Özer’in avukatlarının şu sözleri, bu durumun bir özeti niteliğinde: “Dosyadaki gecikmenin sebebi, somut delillerin bulunmaması.”
Savcılığın Çelişkili Tutumu
Avukat Hüseyin Ersöz’ün savcılığın dosyaya matematiksel verilerle dahil edilen kişilere yönelik değerlendirmesi, soruşturmanın esaslı bir temele dayanmadığı iddiasını güçlendiriyor. Telefon irtibat kayıtlarının tek başına bir suç delili olarak görülmesi, hukuk sisteminin delil standardını düşürdüğüne işaret ediyor. Bu tür uygulamalar, sadece Özer gibi kamu görevlilerinin değil, herkesin adil yargılanma hakkını tehdit ediyor.
Tutuklama ve İnsan Hakları İhlali
Uzun tutukluluk süreleri, Türkiye’nin insan hakları sicilinde önemli bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve ulusal yargı organları, bu konuda birçok kez ihlal kararı verdi. Özer’in tutukluluğu, hem orantısız bir tedbir uygulaması hem de bir insan hakları ihlali olarak değerlendiriliyor.
Türkiye’de, özellikle siyasi aktörler ve kamu görevlileri söz konusu olduğunda, soruşturma süreçlerinin hızla cezalandırmaya dönüştüğü algısı hakim. Bu durum, hukukun tarafsızlığına olan güveni zedeliyor ve yargının bir baskı aracı olarak kullanılabileceği endişesini artırıyor.
Hukuk Devleti İdealine Dönüş Şart
Avukatların “hukuk devletinin tesis edilmesi” çağrısı, bu davanın ötesinde bir anlam taşıyor. Türkiye’de adalet sisteminin reforme edilmesi, hem bireylerin haklarını güvence altına almak hem de toplumsal güveni yeniden tesis etmek için zorunludur. Hukuk devletinin temel ilkesi olan “suçluluğu ispatlanana kadar herkesin masum olduğu” anlayışı, yalnızca yasaların değil, uygulamanın da merkezinde olmalıdır.
Ahmet Özer davası, bir belediye başkanının haklarının ötesine geçerek, tüm yurttaşların adil yargılanma hakkının savunulduğu bir mücadeleye dönüşmüştür. Bu süreçte, toplumun her kesiminin hukuk devleti idealine sahip çıkması ve bu tür ihlallere karşı dayanışma göstermesi büyük önem taşıyor.
- NHY, Haber