Seçim Körlüğü ve Otoritenin Çelişkili Söylemi

Bir liderin dün savunduğunu bugün yalanlaması, sabahki sözünü akşam inkâr etmesi artık olağan bir siyasi davranış kalıbına dönüşmüş durumda. Üstelik bu tutarsızlıklar, onun destekçileri nezdinde bir zaaf olarak değil, neredeyse bir karizma emaresi gibi algılanıyor. Otoriter liderler, geçmişte söyledikleriyle bugün söyledikleri arasında herhangi bir ilinti kurmak zorunda hissetmiyorlar kendilerini. Çünkü kitle, hatırlamak istemiyor. Ya da daha doğru bir ifadeyle: Hatırlamayı seçmiyor.

Bu siyasal fenomeni anlamak için yalnızca liderin söylemlerine bakmak yetmez; bu söylemlerin alıcılarında, yani seçmenlerde neler olduğuna da odaklanmak gerekir. Seçmen çoğu zaman “karizmatik lider”e duyduğu inancı rasyonel gerekçelerle değil, aidiyet, korku, umut ya da öfke gibi duygusal zeminlerde kurar. Bu zemin, seçmen ile gerçeklik arasına bir perde çeker. İşte bu perde, seçim körlüğünün ta kendisidir.

Tutarsızlığın Meşrulaşması

Otoriter lider, kendi söylemindeki çelişkiyi açıklama gereği duymaz; çünkü o, halkın gözünde bir “doğruluk standardı” değil, bir “otorite”dir. Otoritenin sözleri zamanın ruhuna göre yeniden şekillenebilir. Dünkü düşman bugünün müttefiki olabilir. Bugün övülen kurum, yarın yerle bir edilebilir. Ve bunların hiçbirinde açıklama borçlu hissedilmez.

Seçim körlüğü, bu çelişkilerin farkına varılsa bile onu önemsizleştirir. Seçmen, karşısındaki liderin dün ak dediğine bugün kara demesini görmezden gelmeyi tercih eder. Çünkü o liderin iktidarda kalmasını kendi kimliğiyle özdeşleştirmiştir. Lider yenilirse kendisi de yenilmiş hissedecektir. Bu yüzden liderin her dönüşüme uğramış ifadesi, aslında yeniden ve yeniden üretilen bir sadakat testine dönüşür. Seçmen bu testi geçtikçe bağlılığı artar, sorgulama yetisi törpülenir.

Gerçekliğin Dağılması

Modern otoriterlik, yalnızca kaba kuvvetle değil, hakikatin altını boşaltarak işler. Liderin her çelişkili sözü, yalnızca bugünü değil, geçmişi de yeniden şekillendirir. Artık olan biten ne yaşanmışlıkla ne belgeyle ne de tanıklıkla sabitlenebilir. Her şey, liderin an itibarıyla ne söylediğiyle yeniden anlam kazanır.

Ve bu çöküşe, seçim yoluyla rıza üretimi eşlik eder. Seçim, demokrasinin aracı değil, bu çelişkilerin üzerini örten bir meşrulaştırma mekanizması haline gelir. Halk, çelişkileri görmezden gelerek yaptığı tercihlerle yalnızca bir lideri değil, kendi körlüğünü de yeniden üretmiş olur.

Bu nedenle otoriter rejimlerin yükselişi yalnızca bir liderin karizmasıyla açıklanamaz. Bu yükseliş, seçim körlüğünün yarattığı suskunluk vadilerinde, hatırlamayı reddeden hafızalarda ve hakikatin parçalandığı medyatik yankı odalarında şekillenir. Otoriter liderin tutarsızlığı, bir siyasi zaaf değil, tam da bu sistemin işleyiş motorudur. Seçim körlüğü ise bu motorun yağını sağlar. Ve böylece, göz göre göre gelen çöküş bile, alkışlarla karşılanabilir.