21,yüzyılın dijital devrimi, toplumsal iletişimi hızlandırmakla kalmadı; devletin yurttaşla kurduğu ilişkiyi, sermayenin kamusal alandaki rolünü ve mahremiyetin sınırlarını da radikal biçimde dönüştürdü. Bu dönüşüm, başlangıçta daha şeffaf, katılımcı ve erişilebilir bir demokrasi vaadiyle şekillendi. Ancak son on yıl içinde bu vaadin yerini, dijital gözetim, algoritmik manipülasyon ve mahremiyetin sistematik aşındırılması aldı. Demokrasi, artık sadece oy verme ya da ifade özgürlüğü değil; aynı zamanda veri üzerinde denetim, dijital kimliğin korunması ve gözetim dışı kamusal alanların varlığıyla ölçülmek zorunda.
Dijitalleşme ve Gözetim Mimarisi: Yeni İktidar Biçimleri
Teknolojinin devletin güvenlik aygıtlarıyla birleştiği her durumda, yurttaşın mahremiyet alanı daralmakta, kamusal yaşam gözetim altına alınmaktadır. Edward Snowden’ın ifşaatlarıyla görünür olan NSA programları, Çin’in sosyal kredi sistemi, Hindistan’ın Aadhaar veri bankası ya da Rusya’nın “Sovereign Internet” uygulamaları bu eğilimin farklı örneklerini oluşturur. Farklı rejim tiplerinde, farklı biçimlerde olsa da ortak bir yapı dikkat çeker: devlet, teknoloji aracılığıyla yurttaşını izler, veriye el koyar ve bu veri üzerinden davranışları önceden şekillendirir.
Bu durum, klasik liberal demokrasinin temel kabullerini sarsar. Mahremiyetin korunması, bireyin devlete karşı sınırlarını çizen bir hak olmaktan çıkar; tersine, devletin birey üzerindeki denetimini artıran bir araca dönüşür. “Kimin gözetlendiği” sorusu kadar “kimin veriyi işleyebildiği” sorusu da siyasal bir hal alır.
Mahremiyetin Siyasileşmesi: Algoritmalar, Kimlik ve Yasa
Mahremiyetin kırılganlaşması yalnızca teknik bir zafiyet değil, derin bir siyasal dönüşümün göstergesidir. Sosyal medya platformlarının algoritmik sıralama sistemleri, yurttaşların neye erişeceğini, neyi önemseyeceğini ve kimi “makbul” ya da “tehlikeli” olarak algılayacağını belirlemeye başlamıştır. Bu süreçte algoritmalar, yalnızca veri analizi değil; aynı zamanda birer ideolojik araca dönüşmektedir.
Özellikle muhalif kimlikler —etnik, cinsel, dinsel ya da politik azınlıklar— bu yeni gözetim düzeninden orantısız biçimde etkilenmektedir. Örneğin Filistin yanlısı içeriklerin Meta tarafından sistematik biçimde bastırılması ya da Kürt siyasal hareketine dair dijital içeriğin kriminalize edilmesi gibi durumlar, dijital alanın tarafsız bir kamusal alan olmaktan çıkıp, yeni bir denetim rejimine evrildiğini gösterir.
Geçiş Dönemi Adaleti ve Dijital Eşitsizlik
Demokratik geçiş yaşayan ülkelerde, yani otoriter rejimlerden çıkmakta olan ya da toplumsal çatışmaları geride bırakmaya çalışan devletlerde, bu dijital kırılganlık çok daha tehlikeli sonuçlar doğurur. Güney Afrika’da Apartheid sonrası dönemde yürütülen “doğruluk ve uzlaşma” süreçlerinin dijital ortamda nasıl yeniden travmatize edici hale geldiği; Türkiye’de 2015 sonrası süreçte dijital materyalin mahkeme delili olarak nasıl keyfi biçimde kullanıldığı; ya da Myanmar’da Facebook’un etnik soykırıma varan bir dezenformasyon aracına dönüşmesi gibi örnekler, geçiş dönemi adaletinin dijital alanda nasıl sabote edildiğini göstermektedir.
Bu bağlamda, dijital mahremiyetin korunması yalnızca bireysel bir hak değil; tarihsel adalet, yüzleşme ve toplumsal barışın da önkoşuludur.
Yeni Bir Dijital Anayasal Yurttaşlık Tasavvuruna Doğru
Demokrasinin yeni evresinde, yalnızca klasik haklar değil, dijital haklar da anayasal güvence altına alınmalıdır. Bu, dört temel alanda yeniden düşünülmeyi zorunlu kılar:
-
Eğitim: Yurttaşların dijital okuryazarlığı, yalnızca teknolojiyi kullanmakla sınırlı kalmamalı; verinin doğasını, algoritmik önyargıları ve platform kapitalizmini sorgulama becerisi kazandırmalıdır.
-
Dil Hakları: Dijital alanda farklı dil ve kültürlerin görünürlüğü, platform tekdüzeliğine karşı direnç geliştirmelidir. Küçük dillerin dijitalde bastırılması, kültürel asimilasyonun yeni aracı hâline gelmektedir.
-
Yerel Yönetimler: Veri yerelliği (data sovereignty) ve yerel dijital ağlar, merkezi gözetim sistemlerine karşı özerklik alanları yaratabilir. Katılımcı dijital platformlar, yerel kamusal alanların dijitalleştirilmesini sağlayabilir.
-
Geçiş Dönemi Adaleti: Dijital içeriklerin hukuki statüsü, mağdur hakları, dijital hafıza ve arşivleme politikaları gibi konular, geçmişle yüzleşme süreçlerinin merkezine yerleştirilmelidir.
Sonuç olarak, dijitalleşmenin getirdiği fırsatlar, aynı zamanda yeni kırılganlık biçimlerini de doğurmaktadır. Bu nedenle “dijital anayasal yurttaşlık” yalnızca yeni bir kavramsal çerçeve değil, aynı zamanda yeni bir siyasal mücadele düzlemidir. Demokrasi, artık yalnızca sandıkta değil; kodlarda, veri tabanlarında ve algoritmaların iç mantığında da savunulmak zorundadır.
- Ahlakın Soyut Yüklerinden Kurtuluşu: Marx’ın Etik Devrimi - 11 Haziran 2025
- İlahi Kelamdan Gılgamış’a: Yaratılışın Kültürel Hatıraları - 9 Haziran 2025
- İnsanın Gölgesinde Kurban: Şiddeti Hayvana Yüklemekten Kapitalist Ticarete - 6 Haziran 2025