25 Haziran

Erken seçim adı verilen ancak seçimden çok iktidarın güven tazeleme, iktidarının sürekliliğini sağlama ve sağlamlaştırma girişimi bir taraftan devam ederken diğer taraftan da muhalefet 16 yıllık iktidara son vermenin yollarını arıyor.

İktidar kanadı, “iktidarda kalmak için her şey mubah” deyimiyle hareket ederken, Cumhurbaşkanı adaylarından HDP adayı Selahattin Demirtaş halâ ceza evinde ve kendi adına propaganda yapma şansı verilmiyor.

AKP dışındaki tüm partilerin seçim çalışmaları, saldırı veya benzer sataşmalarla engellenmeye çalışılıyor. HDP için “terörist” yakıştırması devam ediyor. Meydanlarda yapılan söylemlerin kalitesi düşebilecek en alt seviyelere inmiş durumda.

Son çıkarılan seçim yasasının anti demokratik maddeleriyle, seçimin güvenli ve adil olabileceği konusundaki kuşkular da gerek yurt içinde gerekse yurt dışında en üst düzeyde!

Seçimden ziyade, “iktidarı asla terk etmek istemeyen AKP” ile “bu kadar yeter” diyen muhalefetin mücadelesi var ve görünen o ki AKP’nin kendi rızası ile iktidarı vermeye niyeti yok!

Bu nedenle de, erken seçim kararıyla birlikte işleyen süreç gittikçe kısalırken, akıllara takılan asıl konu,’seçim sonuçlarında AKP kaybederse ne olacak?’ sorusunun ağırlığı daha fazla hissediliyor.

Emperyalist güç merkezleri ABD, Rusya ve Avrupa Birliği arasında, gerek siyasi gerek ekonomik olarak sıkışıp kalan ve bir türlü doğru kararlar üretemediği için de doğru sonuçlara ulaşamayan iktidarın çaresizliği sonucunda alınan erken seçim kararının kendileri lehine sonuçlanması için ne yapılması gerekiyorsa yapıyorlar.

Ülke kaynaklarını eriten iki önemli gücün, savaş ve yolsuzluğun yıllar boyu erittiği ekonomik değerlerin sonuna ulaşıldığını görmemek için tüm duyu organlarını yaşama kapatmak gerekir!

PKK ile 40 yılı aşkın yapılan ve Genel Kurmay’ca “düşük yoğunluklu savaş” oılarak adlandırılan mücadele, ülke kaynaklarının erimesine yol açan sebeplerdendi.

Suriye’de var olma siyaseti, savaşın içine girilmesi de aynı ölçüde ekonomik kaynakları eritmeye devam etti.

İktidarın devlet yönetimindeki beceriksizlikleri, yandaşlarına sunulan ekonomik kazanımların inanılmaz boyutlara ulaşması, dış siyasette yapılan affedilmez hatalar, iktidarın emperyalist olma hayalleri ve özellikle de önce Fetullah Gülen cemaati, 15 Temmuz sonrası diğer cemaatlerle yakın ilişkilere girilerek onlara sunulanların ekonomik boyutları ne yazık ki tulumbanın suyunu tüketti.

Sadece Rusya’nın savaş uçağını düşürerek yaratılan ekonomik kayıp, neredeyse ülkenin bir yıllık bütçesine den düşüyordu!

Yanlış uygulanan ekonomik politikalar, her şeyi tek elden yönetme çabaları sonucu yaratılan güvensiz ortamda döviz kurlarının hızla yükselerek yaşanan ekonomik kayıplar da korkunç boyutlara ulaştı.

Son bir ayda yaşanan döviz dalgalanmaları ve liranın sürekli değer kaybetmesiyle oluşan ekonomik kayıp, yüz milyarlarca dolarlık bir büyüklüğe ulaşmış durumda.

Bütün bu ekonomik kayıplara, iktidarın yönetim kademesindeki savurganlığını, itibar için yapılan! lüks harcamaları ve şatafatı da eklediğimizde, bir tulumbanın suyunun yetmeyeceği çok açık şekilde karşımızda duruyor.

Kürtler, düşman gösterilerek yurt içinde kurulan İHA(İnsansız hava araçları), değişik tipte zırhlı araçlar ve silahların üretimine ayrılan ekonomi de bütçenin önemli bölümünü tüketti.

Savaş sanayisinin çalışması için sürekli savaş hali içerisinde olmak gerekliliği politikaya yansıdı ve ülke sürekli savaş hali pozisyonunda kaldı/bıraktırıldı. Sadece savaş hali de yetmeyince, toplumun değişik kesimleri arasında ciddi kutuplaştırmalar yaratılarak toplumsal barış dinamitlendi. Aleviler, Kürtler, Öğrenciler, Akademisyenler, Kadınlar potansiyel tehlike, düşman olarak gündemleştirildi.

Gelinen noktada, yaşanan ekonomik kayıplar, sıkışan ekonomi, toplumsal bölünmüşlük ve neredeyse devletin yönetilemez hale gelmesi, doğal olarak komplo teorilerinin ortaya saçılmasına neden oluyor!

Ekonomik çöküşün hızını kesmemesi, seçim sonrası kim seçilirse seçilsin, ağır bedellerin topluma yansıtılacağı ve iktidarın çok zorlanacağı kesin gibi görünüyor.

Buna rağmen, “iktidarın iktidarda kalma mücadelesi ne anlama geliyor?” Sorusunun yanıtlarını bulmak durumunda kalıyoruz.

16 yıllık iktidar mensuplarının bu güne kadar yapmış oldukları hatalar, d15 Temmuz sonrası uygulanan OHAL, (Olağanüstü hal) yayınlanan KHK’larla (Kanun Hükmünde Kararname) çiğnenen Anayasa ve yasalar, hukuksuzluk ve yanlış politikalarla uğranan kayıpların ağır sorumluluklarından dolayı yaşanan korku, iktidarda kalma zorunluluğunu anlatmaya yeterli olacağını düşünüyorum.

Erken seçim kararından sonra, yandaş medyadan yükselen “iktidarı kaybedersek yargılanırız” feryatları da bunun ispatı olarak duruyor.

İktidar, içerisine düştüğü bataklık nedeniyle, o bataklıktan hiçbir zaman kurtulamayacağını da bilerek, o bataklıkta yaşamaya devam etmek pahasına iktidardan düşmek istemiyor!

İktidardan düştüğü anda, içine düştüğü bataklıkta, üzerine bulaşan çamurları temizleyemeyeceğini düşünüyor.

Asıl can alıcı soru da burada gündemleşiyor!

24 Haziran akşamı, yapılan tüm çabalara rağmen, seçim sonuçları iktidarın devamından yana olmaz ise neler yaşanabilir?

Endişeleri nedeniyle, Anayasa ve yasaları çiğnemek pahasına, devletin tüm imkanları kullanılarak yapılan iktidarda kalma mücadelesi, kendileri açısından başarısızlıkla sonuçlanır ise ne olur?, neler yaşanabilir?

İktidardan düşersek iç savaş çıkar” , “Ormanlara gömdüğümüz silahları çıkarırız” , “Kaos yaşanır” , “Maaşlar bile ödenemez” gibi bilerek yayılan söylemlerin arkası boş değil.

Yandaş medya, hangi cesaretle ve hangi dille “iktidarın kaybettiğini” yayınlayabilecek?

AKP kaybettiği seçim sonrası, güzellikle iktidarı kazanana teslim edecek mi?

Bu soruları sadece ben sormuyorum. Bu sorular dedikodu sütunlarında, köşe başlarında ve neredeyse tüm halkın kafasında mevcut!

Ve henüz cevabı yok!

Sizce…

Nami TEMELTAŞ
Latest posts by Nami TEMELTAŞ (see all)