2000’li yıllarda toplumcu belediyecilik

Toplumda sol belediyeler çalışmaz gibi bir algı yaratıldı son 30 yıldır… Oysa gerçek tam aksidir. Türkiye yerel yönetimler tarihine baktığımızda belediyecilik adına pek çok önemli ve kalıcı hizmette solun toplum için belediyecilik anlayışının rolü olduğu görülür. Türkiye belediyecilik tarihi açısından baktığınızda ilk metrodan, ilk tercihli otobüs yoluna, ilk halk ekmek uygulamasına, kentlerin en ciddi altyapı sorunlarının çözülmesinden katılımcı belediyeciliğe ve hatta ilk ve en doğru kentsel dönüşüm uygulamalarına kadar toplumcu belediyelerin damgasını taşıyan bir yerel yönetim tarihi ile karşılaşırsınız. Ahmet İsvan, Vedat Dalokay, Ali Dinçer, İhsan Alyanak, Terzi Fikri, Osman Özgüven vb. isimler toplum için belediyeciliğin altın insanlarıdır.

Son 20 yıl içinde de, incelendiğinde görülecektir ki, CHP’li belediyeler görevde oldukları pek çok yerde hep oylarını artırarak yönetimde kalmışlardır. Eskişehir, İzmir ve ilçeleri, İstanbul’un pek çok ilçesi incelendiğinde, buralardaki CHP’li belediyelerin tüm zorluklara rağmen oy desteklerini istikrarlı biçimde büyüttükleri de görülür. CHP’li belediyelerin bu oy artışını hizmet yapmadan, hizmetleri halk tarafından itibar görmeden, salt ideolojik kaygılar ekseninde alması olanaklı değildir. İdeolojik kaygılarla ancak çekirdek tabanınızı koruyabilirsiniz ama oylarınızı artıramazsınız. Oysa CHP’li belediyeler özellikle de birden fazla dönem yönetimde bulunduğu bölgelerde oylarında sıçrama yaratmışlardır.

Bu tabloya baktığımızda CHP’li belediyelerin başarısız olduğu söylenemez. Ama bu başarıya karşın CHP’li belediyeciliğin bir “model” haline geldiği de söylenemez. Bunun nedenlerinden birincisi örgüt belediye ilişkilerindeki aksaklıklar ve hatta yer yer rekabet ilişkisidir. İkincisi, çok uzun yıllar parti genel merkezinin belediyelerine (tabi ki başarılarına) sahip çıkmak konusunda epey pinti davranmış olmasıdır. Üçüncü ve en önemli neden ise, CHP’li belediyelerin yönetimde oldukları ilçelerde oylarını sürekli ve ciddi bir oranda artırma başarısını gösterseler de, bir “farklılık” ortaya koyamamasıdır. AKP’li belediyeler yardımlar ve inşaatla öne çıkmıştı. Bu iki alan AKP’li belediyelerin farklılık algısı oluşturmasına neden olmuştu.

Peki CHP’yi belediyeler hangi konularda farklılık algısı yaratmaktadır deyince aklımıza sadece sanatsal ve kültürel çalışmalar gelmektedir ve bu farklılık algısı da “özel bir başarı öyküsü” yaratmakta yetersiz olmaktadır. Oysa ulaşımdan yeşil politikasına, yerel sosyal politikalardan üretimci/istihdamcı yerel politikalara, kadın-engelli-yaşlı-çocuk ve yaya dostu kent anlayışından amatör ve kitle sporu önceliğine kadar her alanda bu farklılığı düşünsel ve uygulama anlamında ortaya koyabilecek bir birikimi vardır toplum için belediyecilik anlayışının…

Toplum için belediyecilik anlayışının amacı yalnızca yönetimde olunan yerde oylarını artırmak anlamında “başarılı” olmak değildir. Tüm toplumda heyecan yaratan ve farklılığı net bir biçimde görünen, algılanan toplumcu/halkçı bir yerel yönetim modeli ortaya koyabilmektir. Zira AKP ile aynı kulvarda yarışmak ve bu kulvarda başarılı olmak, arzulanan çıkışı sağlamamaktadır. Sol kulvarda yer aldığını iddia eden belediyelerin en acil sorunu, neo liberal AKP belediyeciliği karşısında kendi farklılığını ve üstünlüğünü ortaya koyacak halkçı/kamucu bir yerel yönetim programı ve uygulaması şekillendirmektir.

Önemli olan adaydan önce programdır

Yerel seçimlerde gösterilecek adaylar elbette önemlidir. Ama ondan daha önemlisi mevcut rantçı-tüccar belediyecilik karşısında, toplumcu-halkçı-devrimci bir yerel seçim perspektifi ve pratiği oluşturmaktır.  Sol belediyelerinin önünde toplumcu-halkçı belediyecilik anlayışını bugünün koşullarına uyarlamak gibi bir görev bulunmakta. Bugünün toplumcu belediyecilik anlayışı, 1970’li yıllarının mirasını farklı koşullarda yeniden üretme çabasının adıdır. Ve altını çizerek vurgulamak gerekiyor ki, toplumcu belediyecilik anlayışı neo-liberal anlayışlarla aynı kulvar üzerinde yarışmayı reddederek, yerel yönetimler alanında köklü bir makas değişimi yaratma çabasının adıdır.Bu vurgu neden önemli? Zira neo liberalizmin son 30 yıllık koyu tahakkümü, her çevre üzerinde derin düşünsel, pratik ve etik etkiler yarattı. Ne yazık ki sol çevreler de dahil buna… Bu gerçek bilince çıkarılmadan, “makas değiştirebilmek” de olanaksız…

Bugünün Koşulları

1961 Anayasa’sında kamusal bir sorumlulukla tanımlanan yerel yönetim birimleri bugünkü yasalarda bir işletme mantığı içinde tanımlanmaktadır. Ekonomik koşullar yine köklü biçimde farklıdır. Bugün çalışanların/yoksul halkın gelir ve çalışma koşullarını iyileştirmeyi teşvik eden bir ekonomik mantık değil, tam tersine, onları en çok, en örgütsüz, en güvencesiz ve en az ücret ve hakla çalıştırmayı teşvik eden neo-liberal bir ekonomik anlayış hakimdir. Dolayısıyla toplumcu belediyecilik anlayışı bugün neo-liberal bir kuşatma altında adeta siper savaşı verile verile inşa edilmek durumundadır. Toplumcu belediyecilik anlayışını yeniden güncelleştirmeyi hem gerekli ve hem de olanaklı kılan en önemli gelişme ise, “yeni” ön takısıyla 1900’lü yılların sonu ve 2000’li yılların başında yeniden hegemonyasını tesis eden liberalizmin artan bir hızla sürdürülemez bir nitelik kazanmakta oluşudur.

Toplum İçin Belediyeciliğin Üç Ayağı

Toplumcu belediyecilik anlayışının çevre sorunu, dezavantajlı toplumsal kesimler, ulaşım vb. alanlarında rant belediyeciliğinden farklılığını ve üstünlüğünü ortaya koymak önemli ve bunlar kısa vadede başarılabilir işler. Fakat tüm bunların yanı sıra toplumcu belediyeciliğin üç önemli stratejik ayağının olduğunu söylemek mümkün:

İlk olarak özelleştirme, taşeronlaştırma, piyasalaştırma anlayışına karşı yeniden kamulaştırma (belediyeleştirme); ikincisi AKP yönetiminin; sosyal belediyecilik adı altında, aslında sosyal devletin kurumlarının tasfiyesinin aracı olan yardım politikalarına karşı, sol belediyelerin yerel sosyal politika seçeneği oluşturabilmesi; üçüncüsü ise; örgütlenme boyutu… Karşı karşıya kalınan kuvvet; basit bir kuvvet değil, mücadele sadece yerelle ilgili bir mücadele değil… Bu nedenle toplumcu belediyecilik seçeneğinin uluslararası, ulusal ve yerel ayaklarının birlikte örülmesi gerekiyor.

Hangi Program Ya Da İlkesel Zemin?

Toplumcu Belediyecilik hayırseverlik maskesiyle gizlenen rant ve talan belediyeciliğine karşı, onunla aynı kulvar içinde kalarak ve aşağı yukarı aynı yöntemleri kullanarak yarışmaya dayalı bir belediyecilik değildir. Tam aksine rant belediyeciliğine karşı solun farklılığını ve toplumcu kimliğini tüm toplum tarafından fark edilir kılmaya yöneliktir. Gerçek anlamda sol ilkelere ve toplumcu felsefeye dayalı makas değiştirme iradesidir.

Gelelim hangi ilkeler sorusunun cevabına:

Toplumcu Belediyecilik; kent yaşamını sosyal ve mekansal açıdan çökerten neo-liberal politikalara ve küresel krizin olumsuz etkilerine karşı, temel olarak şu alternatif ilke ve uygulamaları savunur…


1-Kent ekonomisinin rant ağırlıklı dönüşümüne karşı, üretimi ve istihdamı teşvik eden gelir artırıcı politikaları uygulamayı öncelikli görmektedir..

2- İstihdam ve gelir arttırıcı projeleri öncelikli olarak görmekle beraber kent yoksulluğunun yarattığı sorunlara onur kırmadan ve şova kaçmadan gıda, giyim, yakacak gibi yardımlarla da müdahale etmeye kapalı değildir.

3- Kent yoksullarıyla beraber artan sorunlardan en fazla etkilenen kadınları, çocukları, engellileri ve yaşlıları koruyucu politikalara öncelik verir.

4- Kentsel sosyal parçalanmaya karşı demokratik kentsel örgütlenmeleri destekler.

5- Eğitim ve sağlık alanında destekleyici politikaları yaygınlaştırmayı hedefler.

6- Neo-liberal politikaların ve küresel krizin birleşik etkisiyle iyice derinleşen kentsel-mekansal parçalanmaya karşı kenti paylaşma bilinci ve ortak yaşama sorumluluğunu geliştirecek açık ve kapalı kamusal kentsel mekanlar oluşturmaya öncelik verir. Kent merkezlerini canlandırmayı ve kent meydanı uygulamalarına yeniden anlam ve işlev kazandırmayı amaçlar.

7- Bugün hakim olan kentsel dönüşüm politikalarının kentin ve kent yoksullarının aleyhine geliştiği saptamasından hareketle; kentsel dönüşüm politikalarına alternatif olarak kent yoksullarını ve kentin doğal ve tarihi dokusunu korumayı birinci öncelik gören kentsel yenileme politikalarını savunur.

8- Kentin bir kimliği olması yaklaşımıyla; kentin tarihi mirasının doğal ve mimari yapıda yaşatılması ve geliştirilmesi amacıyla çalışmalar yürütür.

9- Kent ulaşımının yaya ve engelli öncelikli olarak planlanması ve toplu taşıma sistemlerine ağırlık verilmesi gerektiğini savunur.

10- Hakim rant eksenli kentleşme anlayışları, kent merkezindeki park ve yeşil alanları ilk fırsatta tümden yapılaşmaya açılmasına, henüz yapılaşmaya açılamayanların ise ticarileştirmesine ve betonlaştırmasına kaynaklık etmektedir. Bu anlayışın karşısında herkes için yürüme mesafesinde ulaşılabilir, kaliteli ve ticarileştirmenin ve betonlaşmanın minimum düzeyde tutulduğu halk için yeşil alan politikası savunur.

11- Çağdaş bir kentin insanı, bitkisi ve hayvanlarıyla tüm canlıların barış ve güven içinde yaşayabildikleri ortak bir yaşam alanı olması gerektiği yaklaşımıyla sokak hayvanları konusunda etkin çalışmalar yürütür.

12- Sanatın toplumsal yaşamın özgürleşmesi ve kaliteli hale gelmesi için vazgeçilmez bir öneme sahip olduğu bilinciyle, kentin büyük meydanlardaki şov amaçlı pahalı gösterilere indirgemeden ve popüler olanın çekiciliğine teslim olmadan, nitelikli sanatsal çalışmaları tüm toplumsal kesimlere yönelik olarak destekler.

13- Ticarileşmiş ve büyük sektör haline gelmiş birkaç spor dalı nedeniyle ihmal edilen spor dallarına özel bir ilgi ve destek sunar. Amatör sporun ve kitle sporunun geliştirilmesine çalışır. Halkın spor yapma olanaklarına ulaşma imkanı kısıtlı yoksul, engelli, kadın vb. kesimlerini öncelikli görür.

14- Tüm toplumsal kesimlerin kentin yönetimine ortak edilmesini ve yönetimin her düzeyinde gelişkin bir katılımcılığı ve demokrasiyi oluşturmayı temel düstur edinir.

15- Kent hizmetlerinin güvenceli-örgütlü personel yapısıyla yerine getirilmesini savunur.

16- Kaynak yaratıcı ve kaynakları kamusal sorumlulukla kullanan belediyedir.

17- Hizmetlerini “Belediye bir şirket değil, halkın öz örgütlenmesidir” anlayışıyla yürütür.

18- Belediyenin aynı zamanda kentlilik bilincini oluşturma ve geliştirme sorumluluğu olduğunu düşünür.

19- Hiçbir inancı istismar etmez, bütün inançlara eşit mesafededir ve tüm inançların özgürce yaşanabilmesi için destekleyici uygulamalar yapar.

20- Şeffaf, saydam, dürüst ve şaibesiz bir yönetim olmayı taviz verilemez temel bir ilke kabul eder.

Yerel seçim tartışmaları güncelleştikçe ve fırsat buldukça buradaki her ilkesel maddeyi kendi içinde daha da ayrıntılandırmaya ve somutlamaya çalışacağız…

Mahmut ÜSTÜN