İçinde bulunduğumuz Erozyonla Mücadele Haftası’nın bu yılki teması ‘TOPRAK ve SU’ dur. Bu alanda gözle görülebilen bir kriz sürüp gitmektedir. Bu haftanın içinde birde 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü de var. Erozyonla oluşacak krizde en çok da çocuklar etkilenecektir. Oluşan kriz aynı zamanda çocuk haklarını da krize sokmaktadır. Onun için sağlıklı sürdürülebilir, temiz ve yaşanabilecek bir gelecek bırakmalıyız. Bunun içinde elimizi çabuk tutup, bunu sağlayacak adaletli yasar oluşturup, onların geleceğini garantiye alalım.
Yaşamın vazgeçilmez temel kaynaklarından olan TOPRAK ve SU günümüzde çok önemli sorunlarla karşı karşıyadır. Bu sorunun çözümünü yine biz insanlar sağlayabiliriz. Sorunun en büyük kaynağı insanlar olduğu için, çözüm de insandadır.
Toprağı koruyan üst bitki örtüsünün tahrip edilmesi, çeşitli meteorolojik etkilerle verimli olan üst toprak taşınmakta, erozyona uğramaktadır. Erozyonla toprağın verimliliği, biyolojik çeşitliliği, su tutma ve karbon depolama kapasitesi azalmaktadır. Kısaca verimli toprak katmanı hızla yok olma sürecine girmektedir.
SU da iklim değişikliği, nüfus artışı ve çevre kirliliği gibi baskılarla karşı karşıya olup; gerek miktar, gerekse kimyasal bileşimi ve ekolojik açıdan kötü duruma doğru gitmektedir.
İçinde bulunduğumuz küresel salgın (pandemi) da bize göstermiştir ki yeterli ve temiz suya erişim yaşamsaldır. Su yaşam sağlığın temel taşıdır. Onun temiz kalmasını sağlamak, bozunan alanları düzeltmek için daha çok çaba göstermek durumundayız.
Bizde bunu bilerek, Ülkemizde bulunan 25 Su Havzasından biri olan Büyük Menderes Su Havzasının Söke Ovası içinde kalan bölümünde bir inceleme ve gözlem gezisi yaptık. Gezi ekibinde, Aydın Tema İl sorumlusu Mehmet Özdemir, Söke Tema İlçe Temsilcisi Ömrüye Demirkol, Davutlar Mahalle sorumlusu Sibel Kocaman, Kuşadası EKODOSD’tan başkan Bahattin Sürücü ve Yaşar Ergenç ile birlikte Bahattin beyin kılavuzluğunda havzada önemli belli noktaları dolaştık.
Gezi öncesi TEMA ekibi olarak Söke İlçe Kaymakamı sayın Soner ZEYBEK’i makamında ziyaret ederek, hem tanışma hemde haftaya istinaden ilçemizin çevre sorunlarını kendileri ile paylaştık. Oda bizleri dikkatle dinleyerek destek vereceğini beyan etti.
Kaymakamlıktan ayrılıp, bize rehberlik edecek EKODSD’lu dostlarımızla buluşarak, önce Söke Regülâtöründe başladık. Söke Regülâtöründe, nehirin taşıdığı atıkların yarattığı sorunlar ve sakıncaları yerinde gözlemle Bahattin Sürücü tarafından anlatıldı. Buradaki sorunun çözümünün ise nehire gerilecek tel bariyerle olacağını vurguladı. Sulama sezonunda be bariyerin arkasına akıl almaz atıkların yığıldığını, içinde yaban domuzları ve diğer yaban hayvanları ve evcil hayvan cesetlerinin açıkta gözlendiği olgusu gerçekten büyük tehlike arz eden bir sorun olduğu anlaşılıyor. Havzada bu regülatör gibi çok sayıda bulunmaktadır. Bu bariyer önlemi sadece burada bulunuyor. Bu basit önlem ise bu tehlikeli atıkların tarım arazisine taşınması da önlenmiş oluyor.
Daha sonra Nehiri besleyen kollardan biri olan Kisir çayının bulunduğu alana gittik. Çay yatağı kurumuştu. Ancak çay yatağında dikkat çeken en önemli şey ise Feldspat ve Kuvartz madden tozlarının tabandaki varlığı oldu. Tozlar bu çay ile Menderese ve oradan da Ege denizine taşınmaktadır. Bu ise suda yaşayan canlıların yaşamlarını olumsuz yönde derinden etkilemektedir. Diğer yanda vatandaşın çöplerini torbalayıp bu yatağa rastgele atmış olmaları da ayrı bir kirlilik görüntüsü olarak gözümüze ilişti.
Sonrasında yine Menderesi besleyen Kargın çayına gittik. Kargın çayında azda olsa hala suyun aktığını, ancak orada da yine madene dayalı kirlilik ve insanların yarattığı kirlilik göze batıyordu. Hata orda suyun içinde bir koyun bedeninin olması ayrıca çok dikkat çekici olmuştu. Oradan Yeşilköy’e geçerek Azap Gölüne vardık. Azap gölü de sulak alanlarımızdan önemli bir duraktır. Gölde yaban hayvanlarının beslenmesi ve belli bir durak olmaları ayrıca önemli görünüyor. Özellikle nesli tehlikede olan Tepeli Pelikanların en önemli yaşam alanı olması açısından da önemlidir. Yüzlerce çeşit kuşlarında barınma alanıdır.
Sarıkemer’deki eski köprünün görüntüsü çok kötü ve üzücü bir durumdur. Nehirin taşıdığı her tür atık, köprü önünde yığılı olarak adacık oluşturmuş durumdadır. Odun, plastik, diğer çöp ve artıkların yanında da en dikkat çeken ise tarımda kullanılan ilaç ve diğer yan ürünlerin ambalajları kutuları, poşetler ve diğer akla gelecek her şey bir arada birikmiş olarak görülebiliyor. Bu adacık süreç içinde kötü kokular yanında daha farklı zararlıların üremesine neden olabilir. Bu olay sudaki yaşayan her tür canlıya olduğundan fazla zarar verecektir.
En son olarak ta Didim köprü kavşağındaki regülâtörüne geldik. Bu regülâtörün işlevi ise Bafa gölüne su takviyesi sağlamak içindir. Bafa gölünün su seviyesinin fazla düşmemesi ve nehirden kaynaklı daha fazla kirliliğin oluşmaması içindir. Ancak burada en önemli olan durum ise, gölden gelen tahliye kanalı üzerine kurulan kapaklar idi. Burada özellikle belli dönemlerde balık avlamak için bu kapaklar kapatılıyor ve gölcük oluşturuluyor. Onunla da yetinilmiyor 20-30 metre daha yukarısında birde kum ile kanal kapatılıyor. Bu yolla balıklara kapan kurulmuş oluyor. Bu uygulama çok ilkel ve göldeki balık neslinin yok edilmesine kadar gidebilir. Çünkü bununla balıkların yaşam döngüsü kesintiye uğratılıyor. Bu ise balıkların mevsimsel hareketle yer değiştirmesi ve üreme için yer değiştirmesi eylemine tam bir engel oluşturuyor. Bu ise balıklara yönelik bir kıyım ve yok etme girişimidir. Bu ve benzer uygulamaların önüne geçilmezse ilerde balık görmekte zor olacaktır.
Menderes nehrinin taşıdığı atıkların denize ulaşması sonucu ise deltada da sıkıntılar oluşuyor. Çünkü bu atıklar alüvyonlu toprak gibi değil daha çirkin bir görüntü ve daha sıkıntılı bir durum yaratıyor. Her tür bakteri ve virüsün oluşmasının da önünü açacaktır. Bunu önlemenin yolu ise nehir üzerindeki her regülatörden önce bu tel bariyerlerin kurularak, o yolla bunların toplanarak bertaraf edilmesi en kolay ve uygun yoldur. Bu işin pek fazla bir maliyeti olmadığını da Bahattin bey beyan etti. Bu gezimizde bize rehberlik eden EKODOSD lu dostlarımıza sonsuz teşekkür ediyoruz.
Sonuç olarak, Erozyonun en büyük etkeni insanlar aracılığıyla olmaktadır. İnsanoğlunun bu konuda daha dikkatli davranması ve gelecekte yaşanabilinecek bir dünya bırakmalıdır. Dünya bizden sonra yaşayacaklara da gereklidir.20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü olması vesilesiyle, onlara olan iyi bir dünya bırakma sorumluluğunu da taşıyarak ve bunu da dikkate alarak hareket etmeliyiz. Toprağı ve suyu korumayı bilmeliyiz.
- Zeytinyağlı Yerim, Ama Zeytinliklerden Vazgeçemem! - 10 Nisan 2022
- Yasadışı Yaşamımdan Geçen Sekiz Yıl - 2 Nisan 2022
- Maden Şirketleri ;Rehabilite Değil, Cehennem Çukurlarını Arkalarında Bırakıyorlar!!! - 18 Mart 2022