28 Nisan’da Greenpeace Türkiye’nin açıkladığı “Pestisitler ve Çocuklar” raporu, bir kez daha soframıza gelen gıdanın nasıl bir halk sağlığı krizine dönüştüğünü gözler önüne serdi. İstanbul’un pazarlarında ve zincir marketlerinde yapılan analizlerde her üç üründen birinde yasadışı pestisit kalıntısı bulundu. Söz konusu ürünlerin bir kısmı Avrupa Birliği tarafından sınırdan geri çevrilmişken, aynı ürünler ülke içinde serbestçe tüketiciyle buluşuyor. Yani Türkiye’de yaşayan insanlar, Avrupa’nın geri çevirdiği gıdaları yemek zorunda kalıyor.
Bu bir tercih değil, bir kader de değil. Bu, ihmalin, denetimsizliğin ve neoliberal tarım politikalarının doğrudan sonucu.
Pestisitler: Modern Tarımın “Görünmeyen” Zehri
Pestisitler tarımda zararlılara karşı kullanılan kimyasallar. Ancak bu zararlılar yalnızca böcekler değil; aynı zamanda toprağın mikrobiyolojik dengesini sağlayan canlılar, arılar, kuşlar, uğur böcekleri gibi tarım için hayati öneme sahip türler de bu kimyasalların hedefi hâline geliyor. Greenpeace’in incelediği 155 sebze-meyve örneğinde, yüzde 33’ünde ruhsatsız pestisit, yüzde 90’ında ise gelişim ya da üreme sağlığı üzerinde etkili en az bir tehlikeli bileşen bulundu.
Ve en çarpıcı olan şu: Özellikle çocukların gelişimini doğrudan etkileyen bu kalıntılar, salatalık, elma, domates gibi gündelik tüketimimizin merkezinde olan ürünlerde tespit edildi.
Prof. Dr. Çiğdem Çağlayan’ın ifadeleri, kimyasal tarımın bedelini en ağır şekilde çocukların ödediğini gösteriyor: “Kız çocuklarında erken yaşta adet görme, erkek çocuklarda sperm anormallikleri giderek yaygınlaşıyor.” Bu sadece bir gıda sorunu değil, bir jenerasyonun biyolojik bütünlüğünü tehdit eden bir halk sağlığı krizidir.
Avrupa Sofrasına Giremez, Ama İstanbul Pazarı’nda Serbest
Greenpeace’in ortaya koyduğu bir başka utanç verici gerçek de şu: Avrupa Birliği, Türkiye’den gönderilen birçok tarım ürününü “gıda güvenliğini tehdit ettiği” gerekçesiyle geri çeviriyor. Bu ürünler genellikle iç pazarda yeniden piyasaya sürülüyor. Yani Avrupa vatandaşının sağlığına zararlı bulunan sebze ve meyveler, Türk halkı için hâlâ “uygun.”
Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi (EFSA) ve Gıda ve Yem için Hızlı Alarm Sistemi (RASFF), Türkiye’den gelen tarımsal ürünlerdeki pestisit kalıntılarını düzenli olarak kamuoyuyla paylaşıyor. Ancak Türkiye’de iç pazara sunulan gıdalarla ilgili böyle bir şeffaflık yok. Tarım ve Orman Bakanlığı 2021-2023 arasında 250 bin pestisit analizi yapıldığını ve kalıntı oranlarının yüzde 35 azaldığını iddia etse de, bu verilerin tamamı kamuoyuyla paylaşılmıyor.
Denetim Var mı, Yaptırım Var mı?
Tarım ve Orman Bakanlığı zaman zaman yasaklı maddelere karşı önlem aldığını söylese de, fiilen birçok yasaklı pestisitin hâlâ kullanıldığı uzmanlarca teyit ediliyor. Peki neden yasaklı pestisit hâlâ tarlada kullanılıyor? Çünkü üretici yalnız bırakılmış durumda. Tarımsal destekler, organik üretim politikaları, biyolojik mücadele yöntemlerine yatırım yok denecek kadar az. Endüstriyel tarımın “ne pahasına olursa olsun verimlilik” şiarı, üreticiyi pestisitsiz üretimden uzaklaştırıyor.
Gıda mühendisi Merve Atınç Saral’ın da vurguladığı gibi, mevsim dışı ve pürüzsüz görünen ürünlerin arkasındaki asıl nedenlerden biri, tüketicinin “iyi gözüken” ürünleri tercih etmesi. Oysa bu “güzellik”, sağlıksızlığın üzerindeki kozmetik bir ciladan ibaret.
Pestisitler Sadece Sofrada Değil: Havadayız, Suyumuzda, Toprağımızda
Bu kimyasalların zararı yalnızca tüketilen gıdayla sınırlı değil. Pestisitler, uygulandıkları alanların ötesine yayılıyor: havaya, yeraltı sularına, toprağa karışıyor. Bu kirlilik yalnızca insanlara değil, ekosisteme de geri dönüşü olmayan zararlar veriyor. Üstelik pestisitlere karşı zamanla direnç geliştiren zararlılar, kimyasal dozların artırılmasına neden oluyor; bu da çevresel felaketi daha da büyütüyor.
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) 2022 verilerine göre dünya genelinde 3.7 milyon ton pestisit kullanıldı. Türkiye bu konuda dünya ortalamasına oldukça yakın. Ancak mesele yalnızca miktar değil: Hangi ürünlerde ne kadar kullanıldığı, kalıntıların hangi illerde yoğunlaştığı gibi veriler kamuya açık değil. En çok pestisit kullanılan iller Adana, Mersin, Antalya ve Manisa. Aynı iller, aynı zamanda Türkiye’nin en büyük tarımsal ihracat merkezleri.
Çözüm Nerede?
Uzmanlar, bu gidişatın durdurulabilmesi için birkaç temel çözüm öneriyor:
- Organik ve ekolojik üretimin teşviki
- Pestisit kalıntılarına dair verilerin şeffaf şekilde kamuoyuyla paylaşılması
- Yasaklı pestisitlerin kullanımına karşı etkin yaptırım uygulanması
- Tüketicinin bilgilendirilmesi ve bilinçli tüketimin yaygınlaştırılması
- Küçük çiftçilerin desteklenerek kimyasalsız tarıma yönlendirilmesi
Greenpeace Türkiye’nin talebi açık ve net: Bakanlık düzenli olarak pestisit analiz sonuçlarını yayımlamalı ve halkı bilgilendirmelidir. Aksi hâlde, bugünkü “bilinçli cehalet”, yarının hastane kuyruklarına dönüşecektir.
Zehir Soframızda, Sorumlular Nerede?
İstanbul pazarında ya da market rafında elinize aldığınız o pürüzsüz domatesin, salatalığın, elmanın ardında kimyasal bir bombardıman ve sistemsel bir çöküş yatıyor. Sorumlu yalnızca çiftçi değil. Ona bu girdileri dayatan ekonomik düzen, bu zehri denetlemeyen kamu kurumları, Avrupa’ya gönderilen ürünleri geri çeviren ama yurttaşa yedirilmesine göz yuman devlet aygıtı bu tablonun gerçek failidir.
Bu yalnızca tarım politikası değil, halk sağlığı, çevre ve etik meselesidir. Çocuklarımızın gelişimini, üreme sağlığımızı, suyumuzu, toprağımızı etkileyen bir ulusal güvenlik sorunudur.
Ve her şeyden önemlisi: Bu zehir, hepimizin sofrasında.
- NHY / Greenpeace Türkiye, BBC Türkçe, FAO / Tarım ve Orman Bakanlığı