Türkiye’nin önemli yörelerinde çıkan orman yangınları doÄŸal olarak gündeme egemen oldu. Bu arada YÖK’te baÅŸkan deÄŸiÅŸikliÄŸi medyada fazla ilgi çekmedi. Ä°lgi çekmemesinin bir nedeni de ÅŸu: Herkes biliyor ki, sistemde bir deÄŸiÅŸiklik olmadığı sürece ve sistem de esas olarak cumhurbaÅŸkanına baÄŸlı kaldığı sürece, baÅŸkan deÄŸiÅŸikliklerinin büyük bir anlam taşıması söz konusu olamaz.
Nitekim yeni başkan ilk demecinde önceliklerini açıklarken, akademik performans odaklı idare anlayışından, üniversite-sanayi işbirliğinden, eğitim-öğretimde kalitenin artırılmasından, araştırma-geliştirme faaliyetlerinin en yüksek düzeye çıkartılmasından söz etmiş (bunların hepsi çok güzel), nedense akademik özgürlük, üniversite özerkliği gibi kavramlara hiç değinmemiş. Nedense dedik, ama nedeni çok belli. Tam da o kavramları fazla önemsemediği için atanıyor zaten.
Görevi bırakan baÅŸkan da o kavramları pek kullanmazdı. Döneminde darbe giriÅŸiminden sonra altı bine yakın akademisyen görevinden sorgusuz sualsiz, savunmasız atılırken sessiz kalmıştı. Hatta daha sonra bu kiÅŸilerden yargılanıp ceza alanlar dışında kalanların görevlerine dönmesi için herhangi bir çaba gösterdiÄŸini de kimse görmemiÅŸ ve duymamıştı. Sadece Ä°stanbul’da görevinden uzaklaÅŸtırılanların sayısı 500’e yakındı. Bu çapta bir tasfiye hiçbir askeri darbe döneminde görülmemiÅŸti. Birçok akademisyen de “atılmadan ayrılsan, senin için iyi olur” diye emekliliÄŸe zorlanmıştı. Bu tasfiyede birçok rektör kendi kurumunda baÅŸrolü oynamıştı.
Yapılan iÅŸ Türkiye yüksek öğretim sistemini senelerce geri götüren yanlış ve kamu yararına aykırı bir operasyon olduÄŸu kadar, çoÄŸu gencecik, parlak insanların yaÅŸamlarına indirilmiÅŸ ağır bir darbeydi. Bu kiÅŸilerin yeniden herhangi bir üniversitede, hatta kamu kuruluÅŸunda görev alması olanaksızdı. Hala da bu yasak sürüyor. Tüm bunlara raÄŸmen görevi devreden YÖK baÅŸkanı kendi dönemi için kendince anlamlı veya çekici bulduÄŸu bir sözcük kullanmaya baÅŸladı: “Yeni YÖK”, sanki YÖK’te içerik, iÅŸlev ve nitelik açısından bir yenilik varmış gibi.
Türkiye’nin siyasal rejimi tek adam rejimine (über-baÅŸkanlık da denebilir) doÄŸru yöneldikçe, YÖK’ün merkeziyetçi rolü hiç azalmadı. YÖK kanalıyla kullanılan siyasi güç yetersiz bulunarak, rektör atamalarındaki “yarı-seçim sistemi” de deÄŸiÅŸtirilerek tüm yetki AKP genel baÅŸkanı-cumhurbaÅŸkanına aktarıldı! Temelde siyasal olan bir sistemde, yeni YÖK baÅŸkanının belirlenmesi ve atanması da doÄŸal olarak akademik olmaktan önce siyasi bir tercihtir.
Bugünkü rejimin mantığı gereği YÖK üyelerinin atanması da çok büyük ölçüde siyasi bir tercihtir. YÖK üyelerinin bileşimine bakmak bu açıdan ilginçtir. Halen YÖK üyesi olan 21 kişinin lisans diplomalarına göre uzmanlık alanları şöyledir: Hukuk 4 , Tıp 3, Mühendislik 3, İktisat 2, İşletme 1, Çalışma Ekonomisi 1, Kamu Yönetimi 1, Dil Bilimi 1, Teknoloji Eğitimi 1, Türk Dili ve Edebiyatı 1, Arap Dili ve Edebiyatı 1, Fars Dili ve Edebiyatı 1, İlahiyat 1.
Herkes kendi yorumunu kolayca yapabilir.
2023 sonrasında yüksek öğretim sisteminde ciddi bir “temel yaklaşım ve sistem deÄŸiÅŸikliÄŸi” gerektiÄŸi çok açıktır.
- Osman Kavala 2500 Gündür Hapis - 4 Eylül 2024
- Bir Televizyon Tartışması Amerika’yı Sarstı - 28 Haziran 2024
- Enflasyon Düşecek, Ama Fiyatlar Değil - 3 Haziran 2024