Yeryüzünde Hafifçe Yürümek

“Nasıl iyi bir misafir olunacağını, diğer canlılar gibi yeryüzünde nasıl hafifçe yürüneceğini unuttuk.” demiş İngiliz ekonomist ve yazar Barbara Ward. (1914 – 1981)

Ne muhteşem bir ifade değil mi? Yeryüzünde hafifçe yürümek… Kibirle, eze eze, yaka yıka değil… Hafifçe…

İnsanoğlu, özellikle son elli yıldır yeryüzünde hiç de hafifçe yürümedi. Bir çalışmanın ulaştığı sonuca göre, nüfusumuz dünyadaki tüm yaşam formlarının sadece on binde birini oluştursa, yani varlığımız “ihmal edilebilir” seviyede olsa da etkimiz hiç de öyle değil.

Örneğin, insanların bugüne kadar yabani memeli hayvanların % 83’ünü ve bitki türlerinin yarısını yok ettiği tahmin ediliyor. Bilinen kaynakların da % 30’unu kullanıp tüketmişiz.

Özellikle kontrolsüz – hızlı sanayileşme ve birincil amaç haline gelen kâr hırsı sonucunda atmosferdeki sera gazları arttı. Karbon dioksit, metan ve azot oksit gibi gazlar, küresel ısınmaya ve iklim değişikliğine yol açtı. Sonuç olarak, ekstrem hava olayları, deniz seviyesinde yükselme ve iklimin genel istikrarsızlaşması gibi etkiler ortaya çıktı.

İklim değişikliğinin ortaya çıkarttığı etkileri sayısallaştırmak istersek karşımıza korkunç bir tablo çıkıyor. WMO 2021 raporuna göre Son 50 yılda afet sayıları beşe katlandı. Afetler her gün 115 insanın hayatını kaybetmesine sebep oluyor ve günlük bazda yarattıkları zarar 202 milyon USD.

AON’un 2023 hava, iklim ve afet öngörüsü raporuna göre aşırı hava olaylarının yarattığı toplam etki 329 milyar USD.

Swiss Re’nin 2021 yılında yaptığı bir değerlendirmeye göre, gelecekte de durum daha parlak olmayacak. Etkileri her geçen gün artan iklim değişikliği kaynaklı kayıpların 2050 yılında yıllık bazda 23 trilyon USD’yi bulabileceği tahmin ediliyor.

Halbuki, insanoğlu kendisini doyuran, suyunu veren, stresini alan bu güzel topraklar üzerinde “hafifçe yürümeyi” öğrense, o günleri görebilsek.
Ama durun, gerçekten de biz o günleri görmedik mi?

Pandeminin ilk günlerini hatırlayın. İnsanlar evlerine kapanmış, sokaklar ve meydanlar boşalmış, hizmet veren lokanta vb. mekanlar kapılarına kilit vurmuş, sanayi tesisleri üretime ara vermiş, ulaşım geçici olarak askıya alınmış, tedarik zincirleri kesintiye uğramıştı.

Sonra ne oldu?

Dünyanın bin bir köşesinden boşalan sokakları ve meydanları keçiler, geyikler, pumalar, maymunlar benzeri yabani hayvanların doldurduğuna dair videolar paylaşılmaya başlandı.

Araçların ve sınai tesislerin emisyonlarının yokluğunda gökyüzü berraklaştı, hava kalitesi arttı. Hatta, İstanbul’dan Uludağ’ın görünebildiğini fark ettik.

O zaman, halen profesyonel hayatın içindeydim ve ara verme imkanına sahip olmadığımız bir iş kolunda çalıştığımız için ofisteydim. Binlerce kişinin çalıştığı bir bölgede, in cin top oynuyordu. Yorulduğum bir an, dönüp arkadaki pencereden şirketin bahçesine baktım ve gözlerime inanamadım. Üç-dört adım ilerimde, bir leylek yere inmiş ve çimenlerin içindeki börtü böceği bulup afiyetle midesine indiriyordu. 11 yıldır bu işyerinde çalışmama rağmen, daha önce böylesi bir görüntüyle hiç karşılaşmamıştım.

Belki, kapalı kaldığımız süreler bize o zaman çok uzun gelmişti. Ancak, hiç şüphesiz ki, birkaç ayla sınırlıydı ve o kadar da uzun sayılmazdı.

O kısacık dönemde dahi, “hafifçe yürümeye başlamış olmamız” birçok şeyi değiştirmiş ve doğa kendisini toparlamaya başlamıştı.

O vakit, kendi kendime şöyle mırıldandığımı hatırlıyorum: “Sanırım, izin verecek olursak tabiat kendini çok büyük bir süratle toparlayabilecek. Kim bilir, belki iklim değişikliğini bile tersine çevirebiliriz.”

Bu düşünce, sizlere iyimser gelmiş olabilir. Ancak, ben gerçekten de iyimserim.

Son günlerde karşılaştığım bir haber, bu konudaki umutlarımın tazelenmesine sebep oldu.

Haber şöyleydi: Pennsylvania Eyalet Üniversitesi’nden bilim insanları, yeni bir çalışmada şaşırtıcı bir bulguya eriştiler. Antarktika’daki deniz buzu kaybı buz tabakaları üzerine artan miktarda kar yağışına neden oluyor ve bu da küresel deniz seviyesindeki yükselişi sınırlandırıyordu.

Doğa halen süratle bozduklarımızı düzeltmek için çabalıyor.

Ne dersiniz, bu çabasına destek vermek gerekmez mi? Kibirle, eze eze, yaka yıka değil, hafifçe yürüyerek yaratacağımız farkla her şeyi tersine döndüremez miyiz?

Bir sonraki yazıda görüşene kadar, sağlıcakla kalın.

Özgün ÇINAR