Alışveriş İdeolojisi

Yukarıdaki baÅŸlığı koyarken çok düşündüm; zira, tüketim ideolojisi de olabilirdi, kapitalizm ideolojisi de… Ancak ben “alışveriÅŸ” ideolojisinde karar kıldım. Çünkü “alışveriÅŸ” sözcüğünün saÄŸladığı motivasyon öyle güçlü ki… Ãœstelik söz konusu faaliyetin günlük dildeki söyleniÅŸ biçimi de bu… (Burada hemen bahsetmeliyim ki, alışveriÅŸten kastım kiÅŸinin varoluÅŸu için vazgeçemeyeceÄŸi temel ihtiyaç maddeleri deÄŸildir. VaroluÅŸumuzla doÄŸrudan ilgili olmayan tüketim maddelerinin el deÄŸiÅŸtirmesidir).

Gelinen noktada çağdaş insan ontolojik bir dönüşüm yaşıyor; gerçeklik kavramı alt-üst oluyor. Bir sistem olarak kapitalizm her gün anlam/değer üretiyor ve anlam/değer satıyor. Üstelik bu türden anlam/değerleri kendimizin ürettiği yanılsamasıyla yapıyor. Savunmasız kalıyoruz alışveriş hastalığının baskısından. Peki, sistem nasıl işliyor, bunu nasıl başarıyor?

AlışageldiÄŸimiz ideolojilerin ürettiÄŸi fedakârlık kültüründen uzakta bir yaÅŸam ÅŸekilleniyor. Mutluluk fikri üretiliyor ve pazarlanıyor. Mutluluk ve mutsuzluk üzerine düşünürken, sanırım mutluluk için; bir mutsuzluk durumunun olmaması. MutluluÄŸun rastlantısal olmaması, “meÅŸru” olması gerekiyor. MutsuzluÄŸun ise bu rutinin bozulması ve beklentilerin gerçekleÅŸmemesi durumu oluyor.

Konunun anlaşılması için bu mutluluk durumunun iyi anlaşılması gerekiyor; onun için Aristoteles’e bir miktar kulak verelim. Ona göre mutluluk “erdemle belirlenmiÅŸ zenginlik”, “yaÅŸamın bağımsızlığı”, “güvenli bir biçimde maksimum haz alma”, “kiÅŸisel mülkiyet, bedenin korunma gücü ve bunlardan faydalanmayla birlikte, mülkiyet ve beden durumunun esenliÄŸi”.

Sonuçta insanlar bir toplumun içinde ve mutlu bir biçimde yaÅŸamak arzusunda. O toplumun kabul edilen bir üyesi olması, yine o toplumun deÄŸerlerini, tüketim alışkanlıklarını bilmesini gerekli kılıyor. Özelikle alışveriÅŸ açısından, “doÄŸru” ÅŸeylerin “doÄŸru” yerlerden alınması, istedikleri toplumsal mevkie girmelerini garantiliyor gibi… Böyle olunca tükettiÄŸi markaların diliyle konuÅŸmak kaçınılmaz oluyor. Markalar bireylere mutluluk veriyor. Belki de kapitalizmin sırrı burada yatıyor. O sır, kapitalizmin (yarattığı onca mutsuzluklara raÄŸmen) kiÅŸisel mutluluk üretme yeteneÄŸinden baÅŸka bir ÅŸey deÄŸil. Söz konusu mutluluk, kiÅŸinin alışveriÅŸ yapma potansiyeliyle doÄŸru orantılıdır. Günümüz insanı alışveriÅŸ yaptığı oranda mutlu, bu yeteneÄŸinin sınırlandığı oranda mutsuz oluyor. KiÅŸi alışveriÅŸ yaptıkça da hâkim ekonomik sisteme ihtiyaç duyduÄŸu “enerjiyi” saÄŸlıyor… Böylece oto yollar, köprüler, plazalar, AVM ler her gün daha da artıyor; teknolojiler her geçen gün kendini güncelleyerek güçleniyor.

Söz konusu faaliyete biraz daha yakından bakacak olursak, alış-veriÅŸe dünya ile iliÅŸkilerimizde bize aracılık yapan davranış ve durumların tümü diyebiliyoruz. Böylece popüler anlamıyla alışveriÅŸ mantığını, bir kiÅŸilik türünü, bir davranış ÅŸeklini, bir tavrın yansımasını gösteren, varlığıyla insanı mutlu, yokluÄŸuyla mutsuz eden dünyaya genel bir bakış olarak da ifade edebiliyoruz. O nedenle alışveriÅŸe bir tür ideoloji dersek abartmış olmayız diye düşünüyorum. Genel-geçer ideolojiler insanlara belirsiz, gelip gelmeyeceÄŸi muÄŸlak bir zamanda mutluluk vaat eden kuramlar deÄŸil mi son kertede. Buradaki fark, alış-veriÅŸ ideolojisi olarak adlandırdığım durum, mutluluÄŸu belirsiz bir zamana ertelemiyor, hemen veriyor. Bu “mutluluk” belki kısa ömürlü, gelip geçici bir “mutluluk” ama insanlar hemen tadıyor onu.

KuÅŸkusuz alışveriÅŸ ideolojisi derken onun da kendi içinde katmanları var. Ä°nsanların kıyafetlerine, okuduÄŸu kitaplara, dinlediÄŸi müziÄŸe, kullandığı cep telefonuna, hoÅŸlandığı dansa, daha pek çok kültür nesnesine bakarak nasıl bir alış-veriÅŸ ideolojisine sahip olduÄŸunu anlayabiliyoruz. Buna belki de “tüketimci demokrasi” ideolojisi demeliyiz… Benim verdiÄŸim isimle, bu duruma alışveriÅŸ ideolojisi dememin basite alınacak bir yanı yoktur. Tüketimin son kertede, ülkedeki/dünyadaki iktidar iliÅŸkilerini nasıl belirlediÄŸini düşünürsek, ne kadar hayati bir konu üzerindeki düşündüğümüz daha iyi anlaşılır.

Verili durumda, bugünün ve geleceğin nasıl bir kapitalist kuşatmaya işaret ettiğinin elbette farkındayım. Ancak bu fikrin yeni/gerçek açıklamalara da ihtiyaç duyduğu da başka bir durum.

Böylesi bir insanlık durumu içinde bireyin inisiyatif gücünün nereye kadar olduÄŸu sorusu, tüketici-birey açısından “sonsuz” derecede… Ancak bu büyük bir yanılgı deÄŸil mi? Daha önce baÅŸkaları tarafından seçilmiÅŸ, modalaÅŸmış ÅŸeyler seçilmiyor mu sonuçta. Ama burada bizim asıl sorunumuz alışveriÅŸ ideolojisinin tahakkümüne ve onu besleyen teko-kültüre karşı kendimizi nasıl koruyacağız. Burada açık konuÅŸmak gerekirse kapitalizmin kendini her an yeniden üretme kapasitesi gerçekten “müthiÅŸ”. Belki sol ideolojinin açmazı da tam da burada. Bir türlü reel anlamda alternatif olmayışı burada gizli. Buz dağının görünen yüzüyle ilgilenmesi; oysa gerçek boyutu görünmeyen yüzünde. O sahte “mutluluk” üretme potansiyelinde… Kendilerine devrimci, solcu, liberal, ilerici ya da her ne diyorlarsa desinler, insanlara vadettikleri mutluluk, ertelenmeyen, hemen ÅŸimdi verilen cinsten olmalı.

Evet, insanlar mutluluk istiyor, hem de hemen şimdi. Kapitalizm bunu kendi meşrebince yapıyor. Burada bir başka temel sorun, onun karşıtlarının bunu nasıl yapacağı. Diğer türlü akıntıya karşı kürek çekmek ya da havanda su dövmek gibi oluyor.

DiÄŸer yandan, medyayla uyuÅŸturulan; markaların, rozetlerin, amblemlerin tahakkümü altında, imajın, seksin, cinselliÄŸin ve hedonizmin etkisinde bir insan türüyle karşı karşıya kalacağız daha uzun zamanlar. Bu türden imgesel tanrıların buyruÄŸunda alışveriÅŸ yaparak kendisini iyi ve mutlu hissediyor çaÄŸdaÅŸ insan. Ãœstelik bütün bunların bilimin ve teknolojinin dolayımından geçirilerek yapıldığı görülünce çok da ikna oluyor doÄŸrusu. Böyle onunca “imaj emperyalizmi”nin kurbanı olmadan kurtulamıyor insanlar.

KuÅŸkusuz bu süreç, odağında iktidar iliÅŸkisinin yattığı politik bir süreçtir. Bir iktidar iliÅŸkisi sadece egemen tarafından yaptıkları ve yapmadıkları üzerinden deÄŸil, ezilen tarafından yaptıkları ve yapmadıkları üzerinden de ÅŸekillenir. Bu noktada iÅŸ geliyor, gerçekleÅŸebilir mutluluk arayışlarının üzerinde düğümleniyor. Kapitalizm bunu alışveriÅŸ üzerinden mutluluk vaadiyle yapıyor. Belli ölçülerde “baÅŸarı”lı da oluyor. Åžimdi bizim temel problemimiz hali hazırdaki “alışveriÅŸ” ideolojisine karşı nasıl bir “ideoloji”yle karşılık verebileceÄŸimizde. Zira bugüne kadar öne sürülen ideolojilerin kullanım ömürleri sona erdi. BaÅŸarısız oldular.

Ä°nsanlar hemen, derhal, behemehâl, ertelemeden mutluluk verecek, kendilerini iyi hissettirecek, gerçekleÅŸebilir “hareket”ler bekliyorlar. Tabii Aristoteles’in tarif ettiÄŸi bir mutluluk algısıyla, her zaman ve herkes için, doÄŸanın sürdürülebilir olmasıyla birlikte…

Ali Rıza GELİRLİ
Latest posts by Ali Rıza GELİRLİ (see all)