– Adaletin kuvvetli, kuvvetlilerin de adaletli olmaları gerekir. – Pascal
Yeni yerler keşfetmeyi, görmeyi, hikayelerini okumayı kendimi bildim bileli sevmişimdir. İnsanların nasıl varsa mekanların da ruhları varmış gibi geliyor. Her mekanda yaşanmışlık var.
Evlere, müzelere, galerilere, binalara, sokaklara bu gözle bakıyorum. Bizden önce birileri orda bulundu, birileri ağladı, üzüldü, sevindi, sevdi, sevildi, kırdı, kırıldı, öldü, bir şeyler başardı, bir şeyleri başaramadı ama sonuç olarak kendilerinden bir şeyleri bıraktı.
Bize bıraktı. Öyküler bıraktı. Anlamamızı, dinlememizi, belki de onlardan kalanlardan bir şeyler çıkarmamızı beklediler. Ben de özellikle sosyal medya hesaplarımdaki paylaşımlarımda bu öykülerden izleri paylaşmaya çalışıyorum. Ama bazı mekanlar özel bir dokunuş istiyor. Bugün bu yazıyı böyle özel bir mekana bırakmak istedim.
Ülke Almanya, şehir; Brandenburg eyaletinin başkenti Potsdam. Mekan burada bulunan Tarihi Yel Değirmeni.
Rumî’nin dediği gibi ”Nasibinde varsa alırsın karıncadan bile ders. Nasibinde yoksa bütün cihan önüne serilse sana ters.’
Lafı buraya kadar uzattık süsledik ama öykümüz aslında bu “Yel Değirmeni” ile ilgili.
Artık Prusya Kralı olan Büyük Friedrich, Potsdam Ormanları’nda gezinirken bir değirmenin bulunduğu tepenin yanındaki alçak bir tepe üstünde durur ve değirmeni satın alarak yerine şanına yakışır muhteşem bir saray yaptırmak ister. Hemen yardımcıları değirmenin sahibini bulur ve araziyi değirmenle birlikte kendisinden almak isterler. Ancak değirmenci araziyi vermeye razı olmaz. Bunun üzerine askerler değirmenciyi kralın huzuruna çıkarırlar. Kral, değirmenciye bakar.
“Arazine bir saray yaptırmak istiyorum.” der.
İkna etmek için önce değirmene değerinin kat kat üstünde bir meblağ ödemeyi teklif eder. Fakat değirmenci, kral ne kadar para verirse versin, bu satışa bir türlü razı olmaz. Kral, teklif ettiği onca paraya rağmen değirmeni satın alamayınca sinirlenir ve “Sen benim Prusya Kralı Friedrich olduğumu bilmiyor musun yoksa?” diye gürler. Değirmenci hiç alttan almaz. “Biliyorum” der. “Senin kral olduğunu biliyorum. Ama ben de bu değirmenin ve arazinin sahibi Sans-Souci’yim.”
Kral iyice köpürür ve “Madem benim kim olduğumu biliyorsun, o halde zorla alabileceğimi de biliyor olmalısın. Bakalım o zaman ne yapacaksın? Benim binlerce askerim var. Senin kimin var?” der.
Değirmenci Sans Souci bu söz üzerine hiç telaşa düşmeden tarihe geçen o ünlü sözü söyler:
“Berlin’de hakimler var. Ben de onlara güveniyorum.”
Bu arada Sans Souci ‘umursamaz’ demektir.
Kral bu cevap üzerine hem dehşet hem de iftihar duyar. Islah ettiği mahkemelerin adaletine, kendi aleyhine bile olsa güvenildiğini anlar ve Konfüçyüs’ün ;
‘Adalet bir kutup yıldızı gibi yerinde durur geri kalan her şey onun etrafında döner.’
Deyişini hatırlamışçasına tarihe geçen şu ünlü sözünü söyler:
“Hiçbir güç, hiçbir İKTİDAR, kral dahi olsa ADALETTEN ÜSTÜN DEĞİLDİR.”
Kral II. Friedrich bu yel değirmeninin Prusya Krallığı devam ettikçe korunmasını ister ve onun daha altında olan tepeye sarayını diker ve adını da Sans-Souci Sarayı koyar. Saray ve değirmen yan yana. Kral ve değirmenci adaletle komşu olur. Sabahları II. Friedrich arka bahçeye çıktığında değirmenci seslenir;
Hey Friedrich, ekmek yaptım göndereyim mi?
Ve Kral bile olsa adil bir yöneticiye yakışır şekilde, Sokrates’ın ‘’Bir yargıç, iyi niyetle dinlemeli, akıllıca karşılık vermeli, sağlıklı düşünmeli, tarafsızca karar vermelidir.’’ Dediği gibi…
II.Friedrich de cevaben diyor ki; “ADALET HER SABAH bana, SICAK BİR EKMEK kokusuyla gelirdi.”
Öyküdeki kral II. Friedrich’in babası, Büyük Friedrich Avrupa saraylarının içinde en gaddar ve acımasız komutan olarak tanınan ama aynı zamanda Aydınlanma devrinin de önde gelen bir hükümdar portresi. Roma devrinden beri meşru bir sorgulama yöntemi olan işkenceyi yasaklamış. Söz hürriyetine müdahale etmemiş. Basım öncesi sansürü kaldırıp, tebaasına dini serbestliği bağışlamış. Oğlu da babasından adalet kavramını almış görünüyor.
1700’lerden günümüze döndüğümüzde en ihtiyaç ve güven duyulması gereken kavramın adalet olduğu tüm çıplaklığı ile çarpıyor yüzümüze.
Akademisyen Emir Kaya, “Türkiye’de Hukuk Zihniyeti”ni ortaya koyan bir anket çalışması hazırlamış. Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Yard. Doç. Dr. Emir Kaya’nın açıkladığı verilere göre 4 bin 170 kişi arasında yapılan ankette, Türkiye’de adalete olan inancın dip seviyelerde olduğu ortaya çıkıyor.
Ankete katılanların yüzde 85’i hukukta “adamına göre muamele” olduğunu düşünüyor.
Sonuçlara göre kamu kurumları yüzde 37 oranında güvenilir bulunurken, ayrımcılığa uğrama kaygısı yüzde 81 düzeyinde. Genel hukuki memnuniyet ise yüzde 33’te kalmış.
TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu raporunda da bahsedilen anketin detayına tıklayarak buradan ulaşılabilir.
Adalet evrensel bir olgu ve bu bağlamda herkes eşittir. Adaletin olmadığı yerde çürüme başlar. Toplum gittikçe güven duygusunu kaybeder. Sürekli referans gösterilen Osmanlı’da, özellikle Fatih döneminden itibaren adalete çok önem verilirdi. Dünya tarihinde Kanuni sıfatıyla anılan tek padişah Sultan Süleyman, “kılıcın yapamadığını adalet yapar” diyor.
Güçlünün değil de haklının yanında olmalı. Güçlüler bir gün mutlaka değişir ama haklılar hiçbir zaman değişmezler diyelim, “Adalet mülkün temelidir” diyen Hz. Ömer’i analım ve kendimize soralım okuduğumuz öykü adalete inanmamızı sağlamıyor mu?
Mutlulukla…
Fotoğraf Künyesi:
Postdam Yel Değirmeni önündeki bulanan A.Semih İşevi.
- Yalnız Balina - 17 Aralık 2024
- İnsan Hayatının Anlamı ve Değeri Nedir? - 21 Kasım 2024
- Düşünceyi Düşünmek - 2 Kasım 2024