“Güzel bir şey yapmayan insan, âlemin sırtına yüktür.”
Ne çarpıcı bir cümle değil mi? Kime ait araştırdım ama net bir bilgiye ulaşamadım. İnsan bir an durup düşünmek zorunda kalıyor. Ben ne yapıyorum, güzel ne? Yaşamı anlamlı kılmak ne demek? Yaşam amacım/hedefim ne?
Gelin bunu insanlığın kültürel faaliyetleri üzerinden düşünüp konuyu ölüme bağlayalım. Ya yine mi ölüm demeyin. Yaşamı anlamlı kılmak için yapılan kültürel faaliyetler, aslında tam da yaşamı anlamsız kılan ölüm bilgisine ket vurmak amaçlı ortaya çıkmıştır. Sanat eserlerinin ortaya çıkışı, tarihlerin yazılışı, koleksiyonculuk gibi kültürel eylemlerin hepsi aslında birer ölüme karşı koyuş, hayata dair ölümsüz eserler bırakmak adına ortaya çıkmış. İz bırakmaya çalışıyoruz. İlkokul sıralarında adımıza masaya yazmamızın, ilk aşkımızın baş harfini ağaca kazımaya çalışmamızın bile bir nedeni olmalı değil mi?
Kültürel, bilimsel, toplumsal gelişmelerin temelinde insanoğlunun tek bir evrensel gerçeğe sahip olmasıdır. Ölümlü olduğunu bilmesi.
Yazar ve şair Oruç Auraba’yı severim. Bu iki kimliğinin yanı sıra benim için ölüm ve yaşam hakkında felsefi çıkarımlarda bulunmuş önemli bir düşünürdür. O da ölüm ve yaşamın birbirine karşıt iki gerçeklik olmadığını, bu iki kavramın birbirini anlamlandırdığını savunmuştur:
“İnsan, yaşamın anlamını ölümde bulur ancak. Yaşam ancak ölümün var olabilmesiyle –ve bilinçlendirilebilmesiyle- anlamlıdır. Ölümsüz yaşam, anlamsızdır. Nasıl ki ölümü hesaba katmayan yaşamlar yaşayan insanların yaşamları anlamsızdır – aynı şekilde, ölüme bilinçle giden yaşamlar yaşayabilen kimi insanlar, yaşamlarının son anlarıyla, ortaya yoğun anlam birimleri koyabilirler.
Ölüm, çünkü, yaşamın ‘sona erişi’ değildir. Şu koşulla: Yaşam, başından başlayarak, yaşam olarak, ölümden anlam çekebilmişse; ölüm, bir son olarak –anlamsızlığını birlikte getirerek- gelince, biten yaşamın anlamını çekip almak şöyle dursun, ona, yeni, yoğun bir anlam yükler. Ölümle sona eren, yaşamın kendisidir; anlamı değil: Öyle yaşamlar vardır – olmuştur ve yeniden olabilir – ki, asıl anlamlarını ölümden sonra yaşarlar – ve yaşatırlar. Kimi yaşamların anlamı, ölümle, ölümden sonra, başlar ve büyüyerek sona erer. Kimi yaşamlar – çoğunlukla insanların yaşamları – ise, ölümle gerçekten de sona erer; çünkü, zaten, başından başlayarak ve boydan boya, anlamsız olmuşlardır.
İnsanların çoğunluğu, yaşamlarını anlamsız yaşıyorsa, pek ender bir azınlığı, ölümlerini yaşayarak, yaşamlarını da anlamlı yaşıyor. Mesele de, yalnızca ölüm anında anlamlı olabilmek değil. Bütün bir yaşam boyu, ölümü de yaşama katan yaşam biçimleri, bunu yapabilmekle, sürekli bir anlam içeriği edinirler.”
Aruoba ile devam edelim:
“Ölüm olmasaydı, yaşam da anlamsız olurdu. Ölümün var olan bir şey olması, yaşamı da anlamlı kılar; onun da anlamını var eder. Ölüm yaşamı var eder… Ölüm varsa, yaşam da vardır. Ölüm var olmadıkça, yaşam da yoktur. Yaşam, var olma ve var etme gücünü ölümden alır. Ölüm yaşamın gücüdür ya da, yaşamın güçlülüğü…”
Yukarıdaki satırların sahibi olan ve yaşamının hakkını veren ve 31 Mayıs 2020’de ölümle tanışıp aramızdan ayrılan Oruç Aruba’ya gerçekten öldü diyebilir miyiz? Bedeni öldü ya düşünceleri? Ölümünden üç yıl sonra bile, belki de yazarak ölümsüz olmaya çalışan ve kendi yaşamını anlamlandırmaya çalışan bu faniye ışık tutuyor.
Tanıma mutluluğuna kavuştuğum ve ülkemiz topraklarının son zamanlarda yetiştirdiği felsefecilerden biri olan rahmetli Nermi Uygur’un sorduğu bir soruyu burada tekrarlamak isterim.
“Yaşam(a) felsefeniz var mı?”
Sorun bu soruyu içtenlikle kendinize. Bakın aynada gözlerinizin içine uzun uzun. Başkaları için anlamsız olarak değerlendirilse, size deli, zavallı ve zararlı bile deseler, sizin için anlamlı ve tutarlı bir yaşam felsefeniz var mı? Eğer varsa siz bir varlık olma yolundasınız demektir. Ya da insanların çoğunluğu gibi, yaşamınızı anlamsız yaşıyorsanız size canlı diyebiliriz tabi ki.
Ama kusura bakmayın bitki ve hayvanlar da birer canlı…
Kitap tavsiyesi: Nermi Uygur’un ince ironisini, yaşama gülümseyerek bakışını satır aralarında keşfedebileceğiniz, başucu kitaplarımdan biri olan “Yaşama Felsefesi” kitabını (beğenirseniz tüm eserlerini) okumanızı tavsiye ederim. Felsefenin, edebiyatın, yaşamanın tadına varacaksınız…
- Karıncayı Bile İncitmemek - 10 Ekim 2024
- Başkası Olma Kendin Ol - 6 Ağustos 2024
- Kanallardan Çöllere Bir Keşfin Öyküsü - 2 Ağustos 2024