1 Nisan günü Söke’de yerleşim yerleri arasında kalan Çimento fabrikasının bir silosundaki gaz sıkışması sonucunda patlama meydana geldi. Patlama sonucu havaya hem gaz hem de çimento tozları yayıldı. Bu tozlar daha sonra yere çökerek hem bitkileri hem de diğer tüm canlıları tehdit eder boyuta geldi.
Gazete haberlerinde ise “rüzgârın batıdan doğuya doğru esmesi sonucu Söke ilçe merkezi zarar görmedi” dendi. Ancak söke havzasında rüzgar günün farklı zamanlarında doğudan batıya veya batıdan doğuya doğru esiyor. Bu sürekli arz eden bir durumdur. Örneğin öğleden sonraları denizden karaya doğru esiyor. Yani Batıdan Doğuya doğru esiyor. Sabahları ise Karadan Denize doğru esiyor. Yani Doğudan Batıya doğru esiyor. Gerek tozlar gerekse Partikül maddeler havada uzun süre askıda kaldığı için o gaz ve tozlar son kertede Söke merkezine de erişebiliyor.
Bunu en bariz şekilde Söke OSB’de kurulan Balık yemi Fabrikasının yaydığı kötü kokuların her sabah Söke’nin OSB’ye yakın mahallelerinde kötü bir şekilde hissedilmesi ve aşırı bir rahatsızlık yaratması gibi. Yanı sıra aynı mahalle sakinleri balkonlarının ve araçlarının üzerinde oluşan toz birikintileri de gerek çimento fabrikasının tozları, gerekse de Beton parke, Gaz beton, Seramik fabrikalarında açığa çıkan toz ve gazlarının sonucu oluştuğu çok açık bir şekilde görülmektedir.
Silo patlaması ile meydana gelen kirliliğin, yerleşim yerleri içinde kalan işletmelerin yaşama ilişkin yarattığı tehlikeler her geçen gün daha da artarak devam etmektedir. Yüz bin nüfusu aşan bir kentin içinde hala Türkiye’nin en büyük çimento fabrikasının çalışıyor olması. Yine çimento fabrikasının artık ürünleri yakarak enerji üretimi ile açığa çıkan ağır koku ve duman, yanı sıra Seramik Fabrikası, Gaz Beton fabrikası, Beton Parke fabrikasının çalışması, Biokütle enerji santralinin çalışmasının yarattığı hava kirliliğinin burada yaşayan insanlar başta olmak üzere tüm canlı yaşamına verdiği zararı hesaplamak olduk zor olsa gerek. Bununla da kalınmıyor, yakında yine en büyük kağıt fabrikası kurularak geri dönüşüm ürünleri ile kağıt üretiminin yaratacağı sakıncalar daha gündeme girmemiş. Bunun eklenmesi ile bu yörede yaşam katlanılmaz sıkıntılara gebe gibi görünüyor.
Ülkemiz sanayileşirken, sanayileşme planlaması yaşam alanları dikkate alınmadan ve yaşam alanlarına vereceği zararlar gözetlenmeden ÇED gereksizdir kararları ile bu duruma gelinmektedir. Daha yakın zamanda Manisa bölgesinde Jeotermal boruların patlaması sonucu, o güzelim üzüm bağlarının gördüğü zararlar. JES’lere izin veren zihniyet bağ, bahçe, köy, kasaba demeden her alana izin verilerek, sonrasında da bu gözle görünen zararlar meydana gelmektedir. Aynı şekilde çeşitli fabrika veya OSB alanları seçilirken çevre olgusu dikkate alınmadan, ulaşımı kolay alan seçilerek bu tür zararlı sonuçların doğmasına neden olunmaktadır. Taş ve Mermer ocaklarına verilen izinlerde ise ormanlık, zeytinlik veya antik alanlara bakılmaksızın büyük zararlara ve tahribatlara neden olunmaktadır.
Sanayi tesisleri yaşamın bütünleri olacak şekilde planlanırsa ve yönetmelikler ve öngörülen emniyet tedbirleri alınarak tam olarak yapılırsa bu sorunların yaşanmayacağı çok açıktır. Bunu yapmak zor değil. Yaşam hakkı öncelikli olarak ele alınarak sanayi planlanırsa ve plana uygun tesisler yapılırsa bu sorunların hiç biri yaşanmaz. Ve bizlerde sağlıklı bir çevrede sorunsuz yaşayabiliriz.
- Zeytinyağlı Yerim, Ama Zeytinliklerden Vazgeçemem! - 10 Nisan 2022
- Yasadışı Yaşamımdan Geçen Sekiz Yıl - 2 Nisan 2022
- Maden Şirketleri ;Rehabilite Değil, Cehennem Çukurlarını Arkalarında Bırakıyorlar!!! - 18 Mart 2022