Yapılan bir demokrasi tartışması değil! İktidarı konsolide etme çabası

104 amiral bildirisi bir süre gündemi meşgul edecek. Olayın temel ögelerini ele alarak bir değerlendirme yapalım. Önce bildirinin metnine bakalım: İki ana fikir ve bir sonuç (uyarı) var.

İki ana fikirden birincisi Montrö SözleÅŸmesi ile ilgili ve bu sözleÅŸmenin tartışılmasının ve “masaya gelmesinin” sakıncasını vurguluyor. İkinci fikir de, FETÖ kumpası nedeniyle çok ağır darbe yemiÅŸ olan Deniz Kuvvetleri’ni ve TSK’yi “anayasanın temel deÄŸerlerinin dışına çıkmış, Atatürk’ün çizdiÄŸi çaÄŸdaÅŸ rotadan uzaklaÅŸmış gösterme çabalarını” kınamak olarak ifade edilmiÅŸ. Sonuç olarak da “aksi takdirde Türkiye Cumhuriyeti bunalımlı ve …tehlikeli olayları yaÅŸama risk ve tehdidi ile karşılaÅŸabilecektir” deniyor. Bu cümleden benim ilk aklıma gelen FETÖ tipi bir tehlikeye karşı uyarı oluyor, bir darbe tehdidi deÄŸil.

Şimdi geçelim iktidarın tüm kanallardan ortaya koyduğu tepkiye.

İktidarın önde gelenleri ve yandaş medyanın tüm kalemleri, sözcüleri benzer argümanlarla konuyu alıp çok farklı bir çerçevenin içine yerleştiriyorlar (darbe tehdidine karşı demokrasiyi savunma !), çünkü iktidarın konsolidasyonu için iyi bir propaganda fırsatı yakaladıklarını düşünüyorlar.

Kimi tüm eski darbeleri örnek alarak “benzerlikler üzerinden ikna” gayretine giriyor ve kendilerinin (kendilerini hep millet olarak sunmayı da ihmal etmiyorlar) tüm darbelere cesaretle karşı çıktıklarını, siyasal rakiplerinin de hep darbelere sahip çıktıklarını iddia ediyorlar. Sanki 22 Åžubat ile 21 Mayıs darbelerini önleyen İsmet İnönü deÄŸilmiÅŸ gibi, sanki 15 Temmuz FETÖ ayaklanmasını yürüten kadrolarla kendileri yıllarca yol arkadaÅŸlığı yapmamış gibi!

Çok yaygın olarak kullanılan bir yaklaşım da, sanki bir sivil rejim doÄŸal olarak ve tanım gereÄŸi demokratik olurmuÅŸ gibi yazmak, konuÅŸmak. Halbuki artık toplumun çoÄŸunluÄŸu biliyor ki, sivil rejim ve sivil kadrolar da pekala demokrasi karşıtı olabiliyor. Bunun çok sayıda ve çok açık kanıtları var. 12 Eylül’ün getirdiÄŸi %10 seçim barajını neredeyse yirmi yıldır kaldırmayanın kim olduÄŸu çok aÅŸikar. Üniversitelerde 12 Eylül’ün yaptığı tasfiyenin kat kat fazlasını kimin yaptığı da. Tüm üniversitelerin nasıl ele geçirme anlayışı ile yönlendirildiÄŸi de.

İktidarın olayı bir “demokrasi aşıkları ve darbe tehdidi” ikilemine yerleÅŸtirmek çabası Türkiye’de yaÅŸananları biraz izleyenleri bile kandırmaya yetmez. Bir de tabii iÅŸi giderek mizahi boyutlara ulaÅŸtıranlar var, sussalar daha iyi olacak, paraşütle inen BoÄŸaziçi rektörü ve iki tapu kadastro müdürünün de hemen görüş açıklamaları gibi.

İktidarın geniÅŸ kapsamlı ve sert tepkisinin nedenleri arasında toplumun muhalif kesimlerine gözdağı verme gayreti de rol oynuyor kuÅŸkusuz. Benzer ÅŸekilde Kanal İstanbul projesinin (ki öncelikle bir rant projesi olduÄŸunu söylemek yanlış olmaz) Montrö tartışması nedeniyle toplumsal desteÄŸinin zayıflayacağı korkusu da var. Son olarak önemli gördüğüm bir neden de, “Atatürk’ün çizdiÄŸi çaÄŸdaÅŸ rota” ifadesinin iktidarın bir bölümünde yarattığı rahatsızlıktır.

Propaganda ağırlıklı ve de ciddi temeli olmayan bir darbe/demokrasi tartışması yürütme çabası da ekonomiden salgına kadar tüm alanlarda görülen başarısızlıkları örtmeye yetmeyecektir.

Burhan ÅžENATALAR
Bunları da okuyabilirsiniz...

Bu web sitesi deneyiminizi geliştirmek için çerezleri kullanır. Bununla iyi olduğunuzu varsayacağız, ancak isterseniz vazgeçebilirsiniz. Kabul etmek Mesajları Oku