Türkiye, Temmuz ayının son haftasında art arda çıkan orman yangınlarıyla bir kez daha doğanın ve kamusal kaynakların ne kadar savunmasız bırakıldığını gözler önüne serdi. Bursa’nın Nilüfer ilçesi ve Karabük’te çıkan yangınlar gece saatlerinde de kontrol altına alınamadı. Giderek büyüyen yangınlar bazı yerleşim yerlerinin tahliyesine yol açarken, karanlıkta müdahale imkânlarının kısıtlı olması söndürme çalışmalarını daha da zorlaştırdı.
Yangınların etkisi yalnızca ağaçlarla sınırlı değil. Ekosistemler çökerken binlerce hayvan telef oldu, yaşam alanları yok oldu. Uzmanlar, iklim değişikliğinin tetiklediği yüksek sıcaklıklar, kuraklık ve ani rüzgârların bu tür yangınları artık “mevsimsel olağanlık” haline getirdiğini belirtiyor. Ancak bu yeni olağanlıklara karşı devletin hazırlıksız oluşu, hava müdahale araçlarının yetersizliği ve etkili bir yangın stratejisinin olmaması toplumsal tepkinin büyümesine yol açıyor.
Geçtiğimiz hafta, yangınlara müdahale ederken hayatını kaybeden 10 ormancı için yas tutan Türkiye, bir yandan da kamunun ormanları korumada ne kadar yalnız bırakıldığını sorguluyor. Yangınlara dair kamuoyuna yansıyan bir başka tartışma da, yanan orman arazilerinin kısa süre sonra “tomruk satışları” yoluyla ihaleye çıkarılması. İktidarın ormanları doğal bir miras değil de ekonomik bir kaynak olarak görme eğilimi, “yangından mal kaçırmak” deyimini neredeyse gerçek anlamda gündeme taşıyor.
Cezaevinde bulunan Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar’ın sosyal medya hesabından yapılan paylaşım, bu kriz karşısında devletin hazırlıksızlığını bir kez daha gözler önüne serdi. Karalar’ın mesajında şu ifadelere yer verildi:
“Ülkenin dört bir yanında ormanlarımız yanıyor. Geçtiğimiz hafta 10 ormancımızı yangınlara müdahale ederken kaybetmenin acısını yaşadık. Günlerdir ciğerlerimiz yanıyor… Sadece ağaçları değil, binlerce canlıyı, yaşamı kaybediyoruz. Yaşananlar göstermiştir ki; Türkiye’nin daha fazla hava müdahale aracına ve güçlü bir yangın stratejisine ihtiyacı var. Tüm vatandaşlarımıza ve güzel ülkemize geçmiş olsun.”
Uzmanlar, Türkiye’nin yalnızca yangın söndürmeye değil, önleyici planlamaya, doğaya saygılı bir kalkınma politikası çerçevesinde yeniden yapılanmaya ihtiyaç duyduğunu vurguluyor. Ancak mevcut iktidarın doğayla kurduğu ilişki, kamunun taleplerinden ve bilimin önerilerinden uzak bir eksende ilerlemeye devam ediyor.
Her yıl tekrar eden bu tablo, artık bir “doğal felaket” değil, “siyasal bir tercihin sonucu” olarak okunuyor.