Unuttuklarımız ya da Tayyip’e Bel Bağlamak

Geçtiğimiz günlerde Tayyip Erdoğan’ın 24 Nisan’la ilgili bir açıklama yaptı. Onun, bu açıklamasında,
“Birinci Dünya Savaşı’nın zor şartlarında hayatını kaybeden Osmanlı Ermenilerini bu yıl da saygıyla anıyor, torunlarına taziyelerimi sunuyorum demesi, ne yazık ki bazı Ermeniler arasında temelsiz bir beklentiye yol açtı. Örneğin bu gibi konularda daha ihtiyatlı davranacağını tahmin ettiğim Raffi Hermon kardeşim 24 Nisan’da yazdığı bir notta şöyle dedi:
Yeni eve geldim; Erdoğan’ın mesajını okudum… Çok şey denilebilir ama YOK sayılamaz.
 
Raffi’nin bu sözlerine yanıt ve yorumlar da geldi. Bunların bir kısmı Erdoğan’a umut bağlanmasını yanlış görürken bazıları da umudu canlı tutmak ve bekleyip görmek yanlısıydı. Raffi’nin kendisi ek bir not ta sundu ve burada İlerde analizini hazırlayacak ve paylaşacağım” dedi. Ben bu analizi beklemeden bu konuya değinmek istedim.
 
HDP milletvekili Garo Paylan da benzer bir tutum sergiledi. O, Cansu Pişkin’in sorularını yanıtlarken şunları söyledi:
“3 yıl önceki yaklaşımına baktığımızda gerek Kürt meselesine gerek Ermeni meselesine dönük Türkiye’deki statüko güçlerine karşı mücadele ettiğini söyleyen bir Erdoğan vardı. Barış girişimi içerisinde olan bir Erdoğan vardı. Ama Fetullahçı yapılanmayla ittifakını yitirip yüzünü MHP’ye döndükten sonra MHP’nin politikalarını takip etmek durumunda kalan bir Erdoğan’la karşılaştık. Çünkü Erdoğan oportünist bir lider. Kendi gücüyle ilgileniyor ve yalnızca yol arkadaşının söylemine güveniyor. Biz hangi Erdoğan’a bakacağız? 3 yıl önce Ermeni halkına taziye dileyen Erdoğan’a mı? Yoksa bugün ‘Ne barışı? Barış masası yok’ diyen Erdoğan’a mı? ” (Geçmişle yüzleşmek bugünkü suçları da durdurur, Evrensel, 24 Nisan 2017)
 
Anımsanacağı üzere bu açıklama Tayyip Erdoğan bu konuya ilişkin ilk çıkışı değil. O, başbakan olduğu dönemde, yani 23 Nisan 2014’te de Ermeni toplumuna yönelik olarak bir taziye mesajı yayınlamıştı. Ne var ki çok geçmeden, Cumhuriyet tarihinde bir ilk olması nedeniyle hayli yankı yaratan bu mesajın arkasının gelmediği ve gelmeyeceği görülecekti.
 
Bence Türkiye’nin uzak ve yakın tarihinin bize öğrettikleri ve özellikle de Türk burjuva devletinin ve Tayyip Erdoğan’ın siyasal duruşu ve pratiği, böyle düşünenlerin olumlu beklentilerinin yersiz ve gerçekçilikten hayli uzak olduğunu gösteriyor. Erdoğan’ın son mesajının yok sayılamayacağı (Raffi Hermon) ya da iki ayrı Erdoğan olduğu (Garo Paylan) yolundaki görüşler tümüyle subjektif bir nitelik taşıyor. Olaylara Türk -ya da başka ulustan- burjuva politikacılarının demagojik açıklamalarını değil de olguları ve tarihsel süreçleri esas alarak bakmayanlar ne yazık ki kafalarını gerçekliğin kayalarına çarpacaklardır. Ama böylesi subjektif beklentilerin maddi ve anlaşılabilir bir temelinin olduğu da açık. Burada her şeyden önce Ermeni halkının ve onun ilerici siyasal öncülerinin barışa, demokrasiye ve uygar bir yaşama özlem duyduğu, hatta susamış olduğu olgusuyla karşı karşıya bulunuyoruz. Sözkonusu özlem ya da susamışlığı; 19. yüzyılın ikinci yarısında başlayan ve bugüne kadar süregelen ayrımcılık, dışlanma, kıyım ve kırımlar, sürgünler, elkoymalar, suçlama, hakaret ve sövgülerin konusu olmanın vb. yol açtığı bir toplumsal yorgunluk olarak da betimleyebiliriz. Bu maddi temelin, Ermeni halkının ve onun ilerici siyasal öncülerinin doğru ve objektif değerlendirme yapmalarını zorlaştıran ikinci öğesi ise bu toplumun, Osmanlı devleti ve toplumundan farklı olarak yüzyıllar boyunca ezen ve yöneten değil, ezilen ve yönetilen bir toplum olması ve özellikle emperyal nitelik taşıyan bir devlet geleneğinden yoksunluğu olmalı. Kürtlerden -ve Türklerden- farklı olarak göçebe-savaşçı bir toplum olma evresini çoktan geride bırakmış olan ve esas olarak tarım ve zanaatkarlıkla uğraşmasına bağlı olarak barışçı bir nitelik taşıyan bu toplumun bugün de süren bir apolitisizm ve siyasal saflıkla sakatlanmış olması pek de şaşırtıcı değil. Bu iki öğe, Raffi Harmon, Garo Paylan ve onun gibi düşünenlerin hatalarını ortadan kaldırmıyor elbet; ama bizi onların hatalarını anlayışla karşılamakla yükümlü kılıyor. Ben burada dikkati, apayrı bir tartışmayı hak eden bu konu değil, Türkiye ve Ortadoğu halklarının katili sahte Cumhurbaşkanının esas olarak söyledikleri ve kısmen de yaptıkları üzerinde duracağım.
 
Bu iki faktörle aynı doğrultuda etkide bulunan ve bu arkadaşları Erdoğan’a kredi açmaya götüren bir başka faktör daha var. O da Raffi Hermon, Garo Paylan ve onlar gibi düşünen ve hissedenlerin bu soruna öncelikle Türkiye, bölge ve dünyadaki TÜM ezilen sınıf ve katmanlar açısından değil, sadece ya da esas olarak ezilen Ermeni ulusunun çıkarları açısından bakmaları. Yani enternasyonalist olmaktan ziyade milliyetçi bir bakış açısına sahip olmaları. Yukarda değindiğim iki faktörle aynı doğrultuda etki yapan bu milliyetçi bakış açıları onları neredeyse, Erdoğan ve ortaklarının çıplak gerçekliğine gözlerini kapamaya ve gözlerinin önündeki elikanlı, azgın gerici rejimi ve onun anti-demokratik, daha doğrusu faşist uygulamalarını görmezden gelmeye itiyor. Bu bakımdan Erdoğan’a karşı beslenen bu içi boş umutların, Türk savaş uçaklarının Kuzey Suriye ve Kuzey Irak’taki Kürt gerillalarının mevzilerini bombalaması ve çoğu kadın 20 gerillanın ölümüne yol açmasından ve kendisine karşı son derece hoşgörülü olan Avrupa Konseyi Parlamenter Asamblesi’nin Türkiye’yi gözetim altına aldığını ilan etmesinden çok kısa bir süre önce dile getirilmiş olması üzücüdür. Herhalde ilerici Ermeni aydınları şöylesi bir milliyetçi söyleme ve ulusal bencilliğe sığınamazlar:
Erdoğan’ın -ya da Türk burjuva devletinin şu ya da bu temsilcisinin- başkalarına ne yaptığı benim umurumda değil. Yeter ki o ve çevresi, Ermeni toplumunun meşru taleplerini karşılasınlar.” Böyle düşünenler; BDP ve HDP yanlısı Kürtleri Zerdüştlük”le suçlayan, milyonlarca Alevinin cemevi talebini kabul etmemekte direten, üçüncü boğaz köprüsüne Alevi-Türkmen halkının katili Yavuz Sultan Selim’in adını veren, ana muhalefet partisi başkanının Alevi”, kendisinin ise Sünni” olduğunun altını çizme gereği duyan, Ortadoğu’da başında kendisinin bulunacağı bir Sünni hilafet” makamında oturmayı düşleyen vb. birinin asla Ermeni halkının meşru talepleri doğrultusunda ciddi bir adım atamayacağını kavramamaktadırlar.
 
Böyle düşünenlerin; Suriye’de yüzbinlerce insanın ölümünden doğrudan sorumlu olan Erdoğan ve ortaklarının beslediği ve desteklediği cihatçı teröristlerin Alevilerin ve kendilerinden yana olmayan Sünnilerin yanısıra bu ülkedeki diğer Hristiyanları ve bu arada Ermenileri de hedef aldığını da unuttukları gözüküyor. Bunun en çarpıcı örneği, Türk burjuva devletinin yönlendirdiği ve silahlandırdığı El Nusra Cephesinin ve diğer bazı cihatçı çetelerin 21-22 Mart 2014’te, yani Ermeni jenosidinin 99. yıldönümünün yaklaştığı günlerde, Suriye Ermenilerinin yaşadığı Kesab’a saldırmaları ve bir süre ellerinde tuttukları bu kasabayı yağmalamış ve yakıp yıkmış olmalarıdır.
Ahmet Şık, “Cihatçılara TSK’dan topçu desteği” başlıklı yazısında bu konuda şunları yazacaktı:
“Saldırılar sırasında (Kesap’ı savunan Suriyeli askerlerin yanısıra- G. A.) birçok Alevi öldürülürken Ermenilerin büyük çoğunluğu kaçarak rejimin kontrolündeki Lazkiye’ye sığınmış, kalan yaşlılar da 3 km ötede Yayladağı sınır kapısına getirilerek Türk yetkililer aracılığıyla Vakıflı köyüne yerleştirilmişti. Ermenilerin geride bıraktıkları evler ve mallar ise yağmalanmıştı. İki gün sonra yani 23 Mart 2014’te Kesab’ı geri almak için cihatçı örgütlere yönelik operasyon yürüten Suriye savaş uçaklarından biri Türkiye’den atılan bir füzeyle ‘sınır ihlali’ gerekçesiyle düşürülmüştü. Aralarında Hatay milletvekillerinin de bulunduğu görgü tanıkları silahlı grupların Kesab’ı ele geçirmek için Türk askerlerinin gözleri önünde 5 yerden giriş yaptıkları Türkiye topraklarını kullandığını aktarmıştı. Suriye ordusu 15 Haziran 2014’te Kesab’ı ve Türkiye ile olan sınır kapısını tekrar ele geçirdi.” (Cumhuriyet, 12 Şubat 2015)
Durum bu iken Tayyip Erdoğan’ın 23 Nisan 2014’de, yani Kesab’ı hedef alan saldırıdan sadece bir ay sonra, 1915-16’da yaşanan trajik olaylar için bir taziye mesajı yayınlamış olmasının herhangi bir değerinin olmadığı ve olamayacağı bellidir. Zaten AKP iktidarı, Hrant Dink’in 19 Ocak 2007’de katlinin gerçek sorumlularını açığa çıkarmak için ciddi bir çaba harcamamakla kalmadı; o, 24 Nisan 2015’de, yani Ermeni jenosidinin 100. yıldönümünde, askerlik görevini yaparken sözümona bir kaza kurşununa kurban giden Sevag Şahin Balıkçı’nın katlinin gerçek sorumlularını da açığa çıkarmadı.
 
Manevi mirasçısı olduğu İttihat ve Terakki çetesinin izinden giden Erdoğan kliğinin başını çektiği Türk burjuva devletinin, adıgeçen arkadaşların da çok iyi bildikleri diğer pek çok suçunu sayıp dökmeme gerek yok. Daha yeni geride bıraktığımız şu rezil ve alçakça hile ve saldırılarla lekeli referandum sürecini, bu kliğin, sadece 15 Temmuz 2016 sözde darbe girişiminden sonra değil, ondan önce de Kürdistan, Türkiye, Irak, Suriye vb. halklarına karşı işlemiş olduğu sayısız suçu, askeri klikle elele Kürt halkının kanını döktüğünü, Türkiye ve Kürdistan halklarını soyup soğana çevirirken kendisini ve yakın çevresini alabildiğine zenginleştirdiğini, ülkeyi Ortaçağ karanlığına ve bir cehalet bataklığına çekmek için uğraş verdiğini, elikanlı cihatçı terör çeteleriyle kucak kucağa olduğunu, bir bölgesel savaş çıkarmak ve Türkiye’nin kendisini gerici bir iç savaşa sürüklemek için yıllardır kışkırtıcılık yaptığını vb. anımsamak yeter. Bu bağlamda, özellikle anımsamamız gereken bir başka husus ta, ABD-İsrail destekli sahte Cumhurbaşkanının, özellikle 2010 sonrasında, Türkiye/ Kürdistan toplumunu Alevi-Sünni, Kürt-Türk, şeriatçı-laik fay hatları doğrultusunda bölmek, kadını toplumsal yaşamdan koparmak ve eve hapsetmek ve kendisine biat etmeyen her kişiyi ve çevreyi dıştalamak ve ezmek için yaptığı fazla mesai. Erdoğan kliğinin bu politikasının bir öğesinin de öteden beri Türk burjuva devletinin geleneksel ve vazgeçilmez düşmanı” olmaya mahkum edilmiş olan Ermeni halkı/ toplumu olması kaçınılmazdı.
 
Burada bir başka noktanın daha altını çizme gereği duyuyorum. Türkiye toplumunun tarihsel belleğinin zayıf olduğu biliniyor. Hafıza-i beşer nisyan ile maluldur” (=İnsan belleği unutkanlıkla sakatlanmıştır”) deyişi işte bu toplumsal hastalığımıza işaret ediyor. Ancak ben bu hastalığın Ermeni halkını ve ilerici aydınlarını da bu ölçüde etkilediğini tahmin etmezdim doğrusu. Demek oluyor ki, bir dizi konuda olduğu gibi bu konuda da bir bellek tazelemesine gereksinim var. Ben bu amaçla, Tayyip Erdoğan’ın gerek başbakanlık ve gerekse cumhurbaşkanlığı döneminde söylediklerini taramak suretiyle, aşağıda sunmakta olduğum küçük bir veri tabanı oluşturdum. Bu verileri inceleyen herkes Erdoğan’ın zihin dünyasının nasıl, sadece Ermenileri değil, kendinden saymadığı başka ve neredeyse tüm toplumsal katman, çevre, parti ve grupları nasıl düşman ya da potansiyel düşman saydığını ve hedef aldığını rahatlıkla görebilecektir. Böyle bir zihin dünyasına sahip olan ve iktidarını muhafaza etmek için herşeyi yapabilecek olan ve hiçbir ahlaki kaygısı/ freni bulunmayan bir insandan ve onun ve onun zihniyetinin egemen olduğu bir devletten herhangi bir konuda demokratik açılım beklemek siyasal saflıktan da öte bir şey olacaktır.

* * * * *

1) “Suç işlemedim ki özür dileyeyim”

“Başbakan Tayyip Erdoğan, ‘Ermenilerden özür diliyorum’ kampanyasını düzenleyenlere tepki gösterdi… Erdoğan, bir gazetecinin kampanya konusunda değerlendirmesini sorması üzerine şu yanıtı verdi: ‘Herhalde onlar böyle bir soykırımı işlemiş olacaklar ki özür diliyorlar. Türkiye Cumhuriyeti’nin böyle bir sorunu yok. Ortada böyle bir suç varsa suç işleyen özür dileyebilir. Ama ne benim ne ülkemin ne milletimin böyle bir sorunu yok.’ ” (Sabah, 18 Aralık 2008)

2) “Erdoğan: Ermeni soykırımı iddiaları tamamen yalandır!”
“Amerikan PBS televizyonunda ‘Charlie Rose Show’ adlı programa katılan Erdoğan’a, 1915 olaylarına ilişkin Ermeni iddialarıyla ilgili sorular yöneltildi.

“ ‘Ermeni soykırımı’ konusunda tarih daha ne kadar delile ihtiyaç duyuyor?’ şeklindeki soru üzerine Erdoğan, ‘Bir defa baştan şunu kesip atayım. Soykırım olarak siz bunu kabullenirseniz, buna üzülürüz. Böyle bir soykırımı asla kabul etmiyoruz. Bu tamamen yalandır. İnsanları bunu ispata davet ediyorum’ diye konuştu.” (Radikal, 12 Aralık 2009)

3) “Erdoğan: Tarihimiz çarpıtılamayacak kadar temiz”
‘“Altını çizerek ifade ediyorum, bu ülkenin Mehmetçiği nasıl tarihe sığmayacak kadar büyükse bu ülkenin tarihi de parlamentolarca çarpıtılamayacak kadar temizdir, azizdir, şanlıdır, güneş gibi parlak bir hakikattir…
“Eğer 1915’de Türkiye’nin Doğu’sunda yaşanan olaylar, aydınlatılmak isteniyorsa bunun adresi binlerce kilometre uzaktaki parlamentolar değil, arşivlerdir, belgelerdir, anılardır, raporlardır, mektuplardır, resimlerdir…
“Bizim medeniyetimizde öldürmek, katletmek, soykırıma uğratmak yoktur. Bizim medeniyetimiz sevgi medeniyetidir, bizim medeniyetimiz hoşgörü ve kardeşlik medeniyetidir. Biz, her zaman savaşı değil, barışı yüceltiriz, kin ve nefreti değil, sevgiyi ve hoşgörüyü esas alırız, dışlamayı değil, kucaklamayı tercih ederiz. Gelecek; kin ve nefret üzerine kurulamaz geleceği barış ve kardeşlik üzerine kurmak durumundayız. Geçmişe takılıp kalanlar, aydınlık bir geleceğe ulaşamazlar.” (Haberler.com, 18 Mart 2010)

4) “Kadınla erkek eşit olamaz!”

“Erdoğan’ın Dolmabahçe Sarayı’nda kadın örgütü temsilcileriyle demokratik açılımla ilgili olarak önceki gün yaptığı toplantı gergin geçti… Bazı kadın temsilcilerin, toplantıda kadınların sadece ‘annelik’ özelliği nedeniyle anılmasını eleştirmesi üzerine Erdoğan,
‘Ben zaten kadın erkek eşitliğine inanmıyorum. Onun için fırsat eşitliği demeyi tercih ediyorum. Kadınlar ve erkekler farklıdır, birbirinin mütemmimidir’ dedi.” (Gazete vatan.com, 20 Temmuz 2010)

5) “Erdoğan Diyarbakır’da meydan okudu”
“Alparslan’ın ordusunda Malazgirt’e biz hep birlikte girdik. Selahattin Eyyubi’nin sancağı altında Kudüs’ü biz hep birlikte fethettik. Kanuni’nin, Yavuz Sultan Selim’in, Fatih’in eliyle üç kıtaya biz birlikte adalet dağıttık. Kut’ul Amare’yi birlikte savunduk.” (haber7com, 3 Eylül 2010)
6) “Erdoğan Diyarbakır’da: ‘BDP’lilerin dini Zerdüştlük, peygamberleri Apo”
“Yahu sizin dinle alakanız yok. Siz zaten açıklamışsınız. Ne diyorsunuz? Kürtlerin dini Zerdüştlüktür. Bunu onlar söylüyor. Bunlara göre Apo peygamberdir. Bunu da ilan ediyorlar. Yahu siz hangi yüzle kalkıp da bunun organizasyonunu yapıyorsunuz. Bu fitne fesattır. Üç beş oy için bunları yapıyorlar. 12 Haziran’da bu bağımsızlara, bu BDP’lilere gereken dersi vermemiz lazım. İçlerinden birisi de çıkıyor ne diyor: Gerekirse bu camileri de ele geçiririz diyor. Haddini bil haddini. Neyi ele geçiriyorsun sen? İşte bu farklı bir çağrı. 12 Haziran bunlara haddini bildirme günü olacak.” (NationalTürk, 1 Haziran 2011)

7) “Erdoğan: Suriye iç meselemiz, gereğini yapmak durumundayız.”
“Biz Suriye konusunu bir dış mesele olarak, bir dış sorun olarak görmüyoruz. Suriye meselesi bizim bir iç meselemizdir. Çünkü bizim Suriye ile 850 kilometre sınırımız var, akrabalık, tarih, kültür bağlarımız var. Dolayısıyla burada olanlar bitenler, bizim asla seyirci kalmamıza fırsat vermez. Tam aksine oradaki sesleri duymak zorundayız, duyuyoruz ve tabii ki gereğini de yapmak durumundayız.” (Amerika’nın Sesi, 7 Ağustos 2011)

8) “Medyaya rağmen Genelkurmay’a teşekkür ediyorum”
“Şırnak’ın Uludere (Roboski- G. A.) ilçesi yakınlarında acı bir hadise yaşandı. Milletimize sabır ve başsağlığı diliyorum. Bu acı hadise de en küçük detayına kadar adli ve idari inceleme yapılıyor, yapılacaktır. Genelkurmay Başkanlığımız idari ve adli incelemeyi başlattığını açıklamıştır. Ben de dün bu konuyla ilgili olarak bir araya geldiğim genelkurmay başkanımla bu konuyu değerlendirdik. Konunun takipçisi olduklarını tekrar duydum, dinledim. Bu yapılan çalışmalar, gösterdikleri hassasiyet nedeniyle, hepsine bu konulardaki hassasiyetleri için teşekkür ediyorum. Medyaya rağmen teşekkür ediyorum.
“Hükümetimiz döneminde silahlı kuvvetlerimizin attığı bu adımları, halka karşı atılan adımlar gibi göstermek, devlet halkını bombalıyor gibi göstermek, bunların hepsi devletle millet arasındaki bütünlüğü parçalamaya yöneliktir. Bunların da emellerinin ne olduğunu biliyoruz. Bizim de onların istikametinde hareket etmeyen hükümet olduğumuz için rahatsız oluyorlar.” (Radikal, 3 Ocak 2012)

9) Başbakan Erdoğan’ın 10 Ocak 2012 tarihli Grup Toplantısı konuşmasının tam metninden:

“Değerli arkadaşlarım, Fransa Ulusal Meclisinin Fransa’nın soykırımlarla özdeş tarihini bir kenara bırakıp Türkiye’deki 1915 olaylarını istismar etmesi karşısında kendilerine Ruanda ve Cezayir’deki soykırımı hatırlatmıştık. Cezayir Başbakanı Sayın Ahmet Uyahya, bizim Fransızların Cezayir’deki işlediği soykırımı hatırlatmamızdan rahatsız olduklarını ifade etmiş. Kardeş Cezayir halkı, bizim ne demek istediğimizi gayet iyi anladı ve anlıyor.”

10) “Alevi yazardan Erdoğan’a soru”

“Aleviler Müslüman’dır diyenler var, değildir diyenler var. Aynı zamanlarda bir de bunların içinde ateist olanlar var. Eğer biz Müslüman isek bir Alevi olarak, o zaman Müslüman’ın ibadethanesi tek olması lazım. Cemevine karşı olduğumu söylemiyorum. Mesela Türkmen Alevi’leri camiye gelirler.

“Ama bağıran çağıran tipler var ya. Camiyle cemeviyle alakaları yok. Ama cemevi konusunda bir çok arkadaşımın olumlu yaklaşımı vardır. Ama Alevilik bir dindir deniliyorsa bunu çıksınlar müşterek olarak açıklasınlar.” (Haberlercom, 5 Ağustos 2012)

11) “Namazı Şam’da kılacak”
“CHP yarın Şam’a gidecek, yüz bulamayacak göreceksiniz. Ama inşallah biz en kısa zamanda Şam’a gidecek, oradaki kardeşlerimizle muhabbetle kucaklaşacağız. O gün de yakın. İnşallah Selahaddin Eyyubi’nin kabri başında Fatiha okuyacak, Emevi Camisi’nde namazımızı da kılacağız. Bilali Habeşi’nin, İbn-i Arabi’nin türbesinde, Süleymaniye Külliyesi’nde, Hicaz Demiryolu İstasyonu’nda kardeşliğimiz için özgürce dua edeceğiz.” (Milat, 6 Eylül 2012)

12) “Erdoğan: PKK’ya prim vermeyin, bunlar Zerdüşt”
“Terörle demokrasi bir arada yaşayamaz. Şırnak’ta havalimanı yapıyoruz istemiyoruz , hastane olacak istemiyoruz. Sevgili Kürt kardeşim bu terör örgütüne tepkini koy ki bölgede abad olmasın. Bu teröristlerin yeri belli. Bunlar Zerdüşt. Bunlar Yezidilikten bahsediyorlar. Bu tür ayinleri yapıyorlar.” (ajans 5.com, 20 Ekim 2012)

13) Başbakan Recep Tayyip Erdoğan,“Türkiye İnovasyon Haftası”nın açılış programında yaptığı konuşmadan…

“İstanbul’un fethinde Bizans’ın hanımları Fatih Sultan Mehmet’i, Akşemsettin’i karşılarken, ‘Başımızda kardinal külahı görmektense, Osmanlı sarığı görmeyi arzu ederiz’ demişlerdir. Çünkü birinde adalet vardır, birinde zulüm vardı. Onlar bunu çok iyi biliyordu. Bizim tarihimiz konuşulurken, sadece savaşlar gündeme getiriliyor. Sanki tarihimiz savaşlardan, sanki tarihimiz entrikalardan, haremden ibaretmiş gibi gösteriliyor. Ama, bizim tarihimizi şekillendiren, bizim tarihimize damga vuran, bizim medeniyetimize yön veren kalemden ve kitaptan hiç kimse bahsetmiyor, bahsetmek istemiyor.” (Habertürk, 6 Aralık 2012)

14) “53 Sünni vatandaşımız şehit edildi! ”

“Reyhanlı olayları sıradan bir olay değildir. Saldırıda 53 sünni vatandaşımız şehit olmuştur. Saldırının bir numara faili yakalandı. CHP’nin ağzından çözüme yönelik bir söz çıktı mı? Tahrik edercesine çok çirkin bir olay oynadı. Esad’ın durumu bellidir, mezhep savaşı başlamıştır. Türkiye’yi bu oyunun içine çekmeye çalışıyorlar. Biz ülkemizi Kılıçdaroğlu gibi adamlara rağmen bu oyuna sokmayacağız. Biz bu oyuna gelmeyeceğiz. Bir başbakan teorik konuşmaz, elinde belgelerle, kanıtlarla konuşur.” (Cumhuriyet, 14 Haziran 2013)

15) “Erdoğan’dan Gezi itirafı: ‘Diyorlar ki polise talimatı kim verdi, ben verdim’ ”
“Orada 3-5 gün bunlar vardı. Yurtdışından döndüm, baktım hala duruyor. İçişleri Bakanı’na şunu dedim: 24 saat içinde AKM’yi temizleyeceksiniz. Meydanı temizleyeceksiniz ve anıtı temizleyeceksiniz. Arkasından da Gezi Parkı’nı temizleyeceksiniz dedim. Diyorlar ki polise talimatı kim verdi. Ben verdim, işgal kuvvetlerini mi izleyecektik. Dünya zil takıp oynasın diye bunu mu seyredecektik?. Oralar temizlendi, Taksim Meydanı temizlendi. Gezi Parkı temizlendi. Şu an ağaçlar ve çiçeklerle donatıldı. Şimdi Gezi Parkı’nı benim vatandaşlarımın hepsi gezecek. Benim gençliğim, çocukluğum oralarda geçti. Oraları çok iyi bilirim ama kusura bakmasınlar, oralar belli bir grubun parkı değil tüm halkındır. Sen kamu düzenini bozmaya kalkarsan polis sana su da sıkar, biber gazını da sıkar.” (Sendika.org, 23 Haziran 2013)

16) “Erdoğan: Başörtülü bacılarıma saldırdılar!”

“Başbakan Erdoğan, her Allah’ın günü konuşmasının bir yerine bunları sıkıştırmadan edememişti.
9 Haziran 2013:
“Benim başörtülü kızlarıma, başörtülü bacılarıma saldırdılar. Bununla da kalmadılar, Dolmabahçe Camii’ne maalesef bira şişeleriyle girmek suretiyle, ayakkabıyla girmek suretiyle… Bunu da yaptılar.”
11 Haziran 2013:
“Başörtülü kızlarımızı, başörtülerinden tutmak suretiyle onları yerlerde sürükleyenler bunun hesabını nasıl verecekler?”
11 Haziran 2013:
“Çok önemli bir yakınımın gelinini, Başbakanlık ofisimin yanında, yerlerde süründürdüler, kendisini, çocuğunu taciz ettiler. Bu mudur özgürlük? Yakınımın gelininin başörtüsüne küçük abdestini yaptılar.” (Hasan Cemal, “Başbakan Erdoğan Dolmabahçe ve Kabataş için özür dileyecek mi?”, t24, 15 Şubat 2014)
17) “Ve Erdoğan Berkin için konuştu: Terör örgütlerinin içine aldığı, yüzü poşulu bir çocuk!”

“Başbakan Gezi Parkı sürecinde ekmek almaya giderken polisin attığı biber gazı fişeğinin kapsülüyle yaralandıktan sonra 15 yaşında hayatını kaybeden Berkin Elvan için ‘terör örgütlerinin içine aldığı, terör örgütlerinin içinde yüzü poşulu bir çocuk’ ifadesini kullandı. ‘Cebinde demir bilyelerle olan bir çocuk. Ne ekmek alması, ne alakası var? Polis orada yüzü poşulu, elinde sapanla demir bilyeleri savuran o kişinin kaç yaşında olduğunu nereden anlayacak’ diyen Erdoğan, Berkin Elvan’ın annesini de ‘mezarına niye demir bilyeler koydunuz?’ sözleriyle hedef aldı. Erdoğan’ın Gaziantep mitinginde öne sürdüğü bu iddialar üzerine, konuşmayı dinleyenlerin önemli bir bölümü Berkin Elvan’ın annesini yuhaladı.” (t24, 14 Mart 2014)

18) “Erdoğan’dan Ermeniler için tepki çeken sözler”
“Benim için çıktı bir tanesi Gürcüdür dedi; hatta çıktı bir tanesi afedersiniz çok daha çirkin şeylerle Ermeni dedi, ben Türk’üm.” (internethaber.com, 6 Ağustos 2014)

19) “Ey Ermeni diyasporası, çıkar belgelerini!”
“Osmanlı Arşivi Sitesi’nde ‘100. Yılında Dünya Savaşının Belgeleri’ konulu Dünya Arşiv Yöneticileri Kongre ve Sergisi’nin açılışına katılan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, önemli açıklamalarda bulundu. Erdoğan, Türkiye’nin 2015 yılını şanlı mücadelelerin, zaferlerin 100’üncü yıl dönümü olarak kutlarken, birilerinin bu yılı ‘Türkiye karşıtlığının, Türkiye düşmanlığının bayrağı haline’ dönüştürmek istediğini söyledi. Ermeni iddialarına değinen Erdoğan, ‘Ermeni diasporası, dünyanın her yerinde soykırım iddialarına dayalı kampanyalarla Türkiye düşmanlığını geniş toplum kesimlerine aşılamaya çalışıyor. Bu kampanyaların amacı Ermenilerin yaşadığı acıları canlı tutmak değil milletimize düşmanlık yapmaktır’ dedi.” (www.tevhidhaber.com, 20 Mart 2015)

20) “Erdoğan: Eyy Avrupa Birliği, askeri arşivlerimizi de açmaya hazırız”
“Cumhurbaşkanı Erdoğan, 1915 olayları konusundaki Ermeni iddialarına ilişkin, ‘1915 olayları konusundaki Ermeni iddialarının, öne sürülen rakamlar başta olmak üzere hepsi de dayanaksızdır, mesnetsizdir’ dedi.
“AB’nin, Türkiye’nin arşivlerini açmasına yönelik telkinlerde bulunduğunu ifade eden Erdoğan, şunları kaydetti:
“Şimdi AB’ye tekrar hitap etmek istiyorum. Türkiye’nin arşivlerini açmasını bize nasihat ediyor. Buradan cevap veriyorum; Ey AB, 12 yıl başbakanlık yaptım. Bir yıla yakındır da cumhurbaşkanıyım. Her gittiğim uluslararası toplantıda ve ülkemdeki her toplantıda arşivlerimizi açmaya hazır olduğumuzu, bir milyona yakın belge ve bilginin olduğunu her zaman söylüyorum. Ve diyorum ki; Ermenistan’ın arşivlerinde de varsa onlar da açsın. Üçüncü ülkelerde de varsa onlar da açsın. Hatta daha da ileri gidiyorum, biz askeri arşivlerimizi de açmaya hazırız diyorum.” (Sözcü, “Erdoğan’dan soykırım açıklaması”, 23 Nisan 2015)

21) “Erdoğan: Bunlar ateist, bunlar Zerdüşt”
“Şimdi çıkmış dağdan birileri konuşuyor, İmralı, İslam’ı çok iyi bilirmiş… Ya bunlar Ateist, bunlar Zerdüşt. Bunlar değil mi ‘Taksim Kabe’mizdir’ diyenler?” (haberler.com, 29 Mayıs 2015)
22) “Erdoğan Manisa’da HDP’yi bombaladı!”

“Bakıyoruz, daha seçimler yapılmadan seçim süresi için, seçim sonrası için bahane üretmeye başladılar. Kendi durumlarından o kadar ümitsizler ki hep birlikte bölücü örgütün güdümündeki parti için çalışıyorlar. Ey benim Manisalı kardeşim, oyunu görüyor musun? CHP destekliyor, MHP destekliyor, Pensilvanya destekliyor, Ermeni lobisi destekliyor.” (internethaber.com, 5 Haziran 2015)