Her Mevsimin Bir Sonu Vardır
H. Tanpınar
7 Haziran 2015 Pazar günü yapılan seçimlerinden 2019’daki sene-i devriyesine kadar 1462 kere döndü dünya. Nazım’dan aparıp da söyleyim “ona sorarsanız : ‘lafı bile edilmez, mikroskobik bir zaman.’
[bize] sorarsanız : “[dört] senesi ömrü[müzün].” Astronomi bilimi tersini söylese de siyaset bilimi Türkiye’nin siyasî dünyasının o gün tıkanıp kaldığını, dönmeyi bıraktığını söylüyor: O gün bu gündür, Türkiye için artık her gün 8 Haziran 2015’tir; evveli de yoktur, ahiri de. Yaşadığımız tüm sorunlar, gerginlikler… halk “400 milletvekilini verip kurtulmadığı” için başladı. İktidarın Tekel Direnişi ile başlayan, Gezi ile iyice ayan beyan olan gerileyişi o gün noktalandı. O gün iktidar düştü, ama düşemedi. HDP’nin %10 barajını geçmesi; sadece geçmesi değil, artık bu barajı rahat rahat geçebileceğini herkese kabul ettirmesi rejimin 1983’ten bu yana titizlikle uyguladığı omerta yasası’nı suskunluk kuralını bozdu. Bozdu derken, onu tam anlamıyla anlamsız, kendisinden beklenen işlevleri yerine getiremez hale getirdi.
1983’ten sonra getirilen %10’luk seçim barajının bir anti-Kürt kalkanı işlevi gördüğünü tüm siyasî oyuncular biliyordu ama işte mafyanın en bilindik kuralı omerta yasası da burada devreye giriyordu. %10 Barajı hem rejimi olası bir siyasî gripten bir Kürduenza’dan koruyor hem de büyük partilerin Meclis’in aslında hak etmedikleri bazı sandalyelerini de meşru değilse de kanunî yollarla işgal edebilmelerine imkân tanıyordu. Ama işte ne olduysa takvimler 2000’lerin ilk çeyreğinin sonlarına doğru yaklaşırken önce 10 Ağustos 2014’teki Cumhurbaşkanlığı Seçimlerinde oldu sonra da 7 Haziran 2015 seçimlerinde. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Selahattin Demirtaş’ın %9,76 ile adaylar arasında “sonuncu” olması seçimleri %51,79 ile kazandığı söylenen Erdoğan’dan daha fazla tartışıldı. Seçim kampanyasını Ord. Prof. Dr. Zihni Sinir öncülüğündeki bir grup nükleer fizikçinin “Ekmek İçin Ekmeleddin” sloganı etrafında yürüttükleri CHP adayı Ekmeleddin İhsanoğlu üzerineyse kimsenin konuşası bile yoktu (Çünkü adını bile söylemekte zorlanıyorduk).
7 Haziran seçimleri ise zurnanın zırt dediği yer oldu. HDP seçimlerde %13,12 oy alarak MHP ile eşit sayıda -80’er- milletvekiline sahip olunca omerta yasası çöktü: Bahçeli bu durumu her zamanki siyasî nezaketi ve feraseti ile “İzmir’de Marmaris’te yazlıklarında yatıp AKP’nin olmasın diye oyunu MHP’ye vermeyen, ama HDP’yi Meclis’e taşıyan zavallılar, Türkiye’nin kaymağını yiyenler, Boğaz’da, yalılarda viskisini yudumlayıp oyunu HDP’ye veren şerefsizler…” şeklinde tanımlamaktaydı.
2013’te “Çapulcu” dedikleri 7 Haziran’ın “Şerefsizler”i omerta yasasını yırtıp atmışlar, “400 milletvekilini vermemişlerdi” Seher’in 7 Mart 2015’de Meclis’teki Grup Toplantısı’nda söylediği gibi “onu başkan yaptırmamışlardı” ama cin de şişeden çıkmıştı. İşte tam o günlerde siyasal tarihimiz dondu. 7 Haziran 2015’te kilitlenip kaldık. O gün bu gündür geçen 35 bin küsur saattir, 1462 gündür aynı siyasal-günü yaşamaktayız. 7 Haziran’da donup kalmamıza yol açan olaylardan bazılarını hatırlayalım:
Ahmet Davutoğlu’na hükümet kurma(ma) görevi verilmişti ama daha seçimlerin üzerinden bir ay geçmeden, Erdoğan’ın aynı yılın başlarında övünçle deklare ettiği çözüm sürecinin iyiniyet mektubunu (Dolmabahçe Mutabakatı’nı) artık tanımayacağını ilan etti.
5 Haziran’da HDP’nin Diyarbakır mitinginde patlayan bombayla olaylar silsilesi başladı.
Saldırıda 5 kişi öldü. 20 Temmuz’da Eşbaşkan Oğuz Yüzgeç’in “Yarın sabah Kobani‘de olacağız. Kobani’yi yeniden inşa edeceğiz. Kalacağımız 1 hafta içinde okulların ve hastanelerin yapımında, çocuk parklarının inşa edilmesinde, hatıra ormanının yeniden inşa edilmesinde, Kobani halkının sağlık çalışmalarında yer almaya gidiyoruz.” dediği Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu Suruç’ta bir araya gelmişti ki patlayan bombada 33 kişi öldürüldü. Daha bir hafta geçmeden Urfa Ceylanpınar’da iki polis, kaldıkları evde enselerinden vurularak öldürüldü.
Davutoğlu hükümeti kuramayınca hükümet kurma görevi başka bir partiye verilmedi, 1 Kasım’da seçimlerin yenilenmesine karar verildi. 10 Ekim’de Ankara’daki Barış Mitingi’nde patlayan bombalarda 104 kişi katledildi. Türkiye Seher’in “Seni Başkan Yaptırmayacağız” sözlerinin, “400 milletvekilini verip kurtulmamanın” bedelini ödemeye devam ediyordu. 20 Ekim’de Van’daki mitingde konuşan Ahmet Davutoğlu, “AK Parti iktidardan indirilirse buralarda terör çeteleri dolaşacak, beyaz Toroslar dolaşacak” demişti. Dediği de doğru çıkıyordu: Tahir Elçi, 28 Kasım 2015 tarihinde Diyarbakır’ın Sur ilçesinde silahlı saldırı sonucu hayatını kaybettiğinde Diyarbakır Baro Başkanlığı görevini sürdürmekteydi.
Cizre’de PKK’nın özerklik ilanı sonrasında, 14 Aralık 2015’te sokağa çıkma yasağı başlatılmış, 15 Aralık 2015’te de operasyonlara başlanmıştı. Operasyonlar 11 Şubat 2016’da bitti. Operasyonlarda 597 kişinin öldürüldüğü açıklandı. Ancak çok sayıda sivil ölümü gerçekleştiği yönünde iddialar da gündeme geldi. Bunların arasında bir bodrumda mahsur kalan yaralıların durumu kamuoyuna yansımıştı. Ambulanslarla alınması girişimleri boşa çıkan bodrumdaki 30’u aşkın kişi, öldürüldü. Olaylar Nusaybin ve Yüksekovada’da devam etti. Kentlerin sokaklarında savaşlar yaşandı, bombalar patladı, roketler ateşlendi, tank ve top atışları yapıldı. İnsanlar evlerini terk etmek zorunda kaldı, terk edemeyenler evlerinden dışarı çıkamadılar.
1 Kasım 2015 seçimlerinde her şey siyasî tablonun 7 Haziran öncesine, 12 Haziran 2011 Genel Seçimlerine geri döndürülmesine göre ayar edilmişti. Öyle de oldu, ancak tek farkla, HDP yine barajı aşmış, 2011 Seçimlerinde yaratılan iklime dönme senaryosu da tutmamıştı. 1 Kasım 2015 seçimlerinin 7 Haziran 2015 seçimlerinin değil, 12 Haziran 2011 seçimlerinin bir tekrarı olarak senaryo edildiğine dikkatinizi çekmek istiyorum. Lütfen aşağıdaki tablolarda verdiğim sonuçlara bir karşılaştırın. Sizce de Kasım 2015 seçimleri tek bir farkla tarihi 2011’e döndürmeye çalışmıyor mu?
Türkiye 2016’ya da terör olayları ile girdi. 12 Ocak 2016’da İstanbul Sultanahmet’te düzenlenen intihar saldırısında 11 Alman turist öldü. 14 Ocak 2016’da PKK, Diyarbakır Çınar Emniyet Müdürlüğü ve lojmanlarına bombalı araçla saldırdı, saldırıda üçü çocuk 6 kişi öldü.
17 Şubat 2016’da PKK, Ankara’da Genelkurmay servislerine bombalı araçla saldırdı, 28 kişi öldü. Dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu, saldırının filinin Suriye’nin Haseke ili doğumlu olan Salih Neccar olduğunu ve saldırıyı YPG’nin düzenlediğini açıkladı. Ankara’da Kızılay, Güvenpark’ta 13 Mart 2016’da bombalı araçla saldırı düzenledi. Saldırıda 35 kişi ve 2 saldırgan öldü. 19 Mart 2016’da İstanbul’da İstiklal Caddesi’nde IŞİD İsrailli turistleri hedef aldı. Saldırıda biri saldırgan 5 kişi öldü. Saldırganın “terör nitelikli kayıp şahıs” olarak aranan 1992 Gaziantep doğumlu IŞİD üyesi Mehmet Öztürk olduğu ortaya çıktı.
Bursa’da Ulu Cami’nin batı kapısında 27 Nisan 2016’da PKK’nin düzenlediği intihar saldırısında saldırgan öldü, 13 kişi de yaralandı. Diyarbakır’ın Sur ilçesinde 2 Aralık’ta operasyonlara başlandı ve 5 mahallede sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Operasyon ve sokağa çıkma yasakları 9 Mart’a kadar sürdü. Tarihi eserlerinde bulunduğu mahalleler harabeye döndü, çatışmalarda 71 polis ve askerin öldüğü olduğu açıklandı. Genelkurmay Başkanlığı, Sur’da 271 de kişinin öldürüldüğünü açıkladı.
15 Temmuz 2016’daki Dini Cemaat Lideri Fethullah Gülen ve şürekası liderliğindeki siyasal İslâmcı darbe girişimi Türkiye’yi bir Kanun Hükmünde Kararname Rejimi’ne doğru taşıdı. KHK’lar, Siyasî İslâmcıları ya da tarikatları devlet mekanizmasından kovmak bir yana, 7 Haziran sonrası kurulmak istenen yapıyı kalıcılaştırmanın bir payandası haline geldi. Barış Akademisyenleri de bu süreçte işlerinden atılmaya, sivil ölüler haline getirilmeye başlandılar.
16 Nisan 2017’deki Mühürsüz Referandum da geri çevrilemeyen tarih dondurulmaya, Yine Bahçeli’nin üstün feraseti ve nezaketiyle belirttiği gibi “fiili durum hukuki duruma uydurulmaya” çalışıldı. Bahçeli’nin sözlerini şu şekilde okumak da mümkün: 7 Haziran öncesine döndürülemeyen ama 7 Haziran sonrasının da kabul edilemediği bu nedenle de tarihin 7 Haziran’da kilitlendiği ülkemizde bu garabeti hukuki olarak çerçevelemeye çalışmak.
Ancak o da olmadı. Üç büyük ilin Hayır dediği referandum da nasıl olduysa Evet oylarının fazla çıktığına inandık. İnanmak zorundaydık; korkudan vb. değil, örgütsüzlükten; muhalefetin, en başta da CHP’nin ataleti, vurdumduymazlığından, seçimlere sahip çıkamamasından dolayı. Öyle de oldu. “Atı alan Üsküdar’ı çoktan geçmişti”
Aynı atalet, aynı vurdumduymazlık, 24 Haziran 2018’deki Muharrem İnce’nin CHP adayı olduğu Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de görüldü. CHP örgütü yine nal topladı. Yine oylara sahip çıkılmadı. Yine “biz yalancı onlar kani” yine “ her telakki de bir (iktidar) hayali berrak” diyerek geçtiğimiz seneyi de kapattık.
31 Mart 2019 Yerel Seçimleri de siyasî tarihimizi 7 Haziran’dan sonraki güne taşımaya yetmedi. Ne 7 Haziran seçim sonuçlarına göre iktidar artık iktidarda olmadığını kabul ediyor; 7 Haziran’dan sonraki onlarca seçimin ve şiddet olayın gölgesinde muhalefet yenilgiyi kabul ediyordu. Ta ki, 31 Mart öncesinde Haziran Hareketi ve Canan Kaftancıoğlu muhalefet cephesini Yedi Uyurlar Mağarasından çıkarana kadar; seçim sonuçlarına sahip çıkacak bir teşkilatı harekete geçirene kadar…
Evet, 23 Haziran 2019’un “31 Mart’taki seçim sonuçlarına ilişkin olarak yapılan bir hukukî itirazın sonucunda, bir ilde seçimlerin yenilenmesi”yle alâkası olmadığının herkes farkında. Ancak şunun adını koyalım artık. 23 Haziran seçimleri, 7 Haziran 2015’te duran bir “siyasî saatimizi ayarlama enstitüsü” girişimidir.
Tanpınar’a rahmet olsun. Büyük Ümitler, Küçük Hakikatler ve Her Mevsimin Bir Sonu Vardır diyor üstat.
Her Mevsimin Bir Sonu Vardır
Keyifli Pazarlar