Son yıllarda Türkiye’de hukuk ve demokrasinin ağır bir erozyona uğradığı gerçeği, toplumun her kesiminde hissediliyor. Adalet mekanizması, birey haklarını ve özgürlükleri koruma görevini yerine getirmekten uzaklaşmış, aksine, iktidarın muhalif gördüğü her sesi susturmak için araçsallaştırılmış durumda. Yargı bağımsızlığının neredeyse tamamen yok olduğu, hukukun bir baskı aracı olarak kullanıldığı ve anayasanın keyfi biçimde ihlal edildiği bir ortamda, toplumsal barış ve adalet talebi her zamankinden daha acil bir gereklilik haline gelmiştir. Bu bağlamda, demokratikleşmeyi azami düzeyde zorunlu kılan Kürt meselesinin çözümünün mevcut koşullarda ne derece mümkün olduğu sorusu gündemden düşmüyor.
Hukukun Düşman Hukukuna Dönüşmesi
Türkiye’de hukuk sistemi, adaletin değil, siyasi tahakkümün bir simgesi haline gelmiştir. Muhalif gazeteciler, akademisyenler, insan hakları savunucuları ve sıradan vatandaşlar, yalnızca görüşlerini ifade ettikleri için keyfi biçimde tutuklanmakta ve hapsedilmektedir. Demokratik rejimlerde temel bir hak olan adil yargılanma hakkı, Türkiye’de giderek daha az kişinin erişebildiği bir ayrıcalık gibi sunulmaktadır.
Özellikle Kürt meselesinde bu tablo çok daha vahim bir hal alıyor. Kürt siyasi hareketine yönelik sistematik baskılar, delilsiz tutuklamalar ve savunma haklarının kısıtlanması, adalet mekanizmasının belirli grupları “düşman” olarak gördüğünü açıkça ortaya koyuyor. Bu yaklaşım, hukukun yalnızca iktidar için işleyen bir araç olduğu gerçeğini güçlendirmektedir.
Demokratik Alanın Sistematik Daraltılması
Türkiye’de demokrasi, yalnızca seçimlerden ibaretmiş gibi sunulmaktadır. Ancak gerçek demokrasi; ifade özgürlüğü, toplumsal katılım ve hukukun üstünlüğü ilkeleri üzerine inşa edilmelidir. Günümüzde bu alanlar bütünüyle daraltılmış durumdadır. Bağımsız medyanın neredeyse tamamen susturulduğu, sivil toplum kuruluşlarının sistematik biçimde baskılandığı ve temel hakların askıya alındığı bir düzende bireyler, yalnızca itaat eden birer özne haline getirilmeye çalışılmaktadır.
Bu antidemokratik atmosfer, Kürt meselesi gibi derin sosyolojik ve tarihsel bağlamlara sahip bir sorunun çözülmesini imkânsız hale getirmektedir. Oysa ki Kürt meselesi, yalnızca Kürt halkının değil, tüm Türkiye’nin demokratikleşme sorunudur.
Kürt Meselesi ve Demokratik Zorunluluk
Kürt meselesi, salt bir etnik kimlik mücadelesi değil; eşitlik, özgürlük ve insan hakları taleplerinin birleşimidir. Çözümü, demokratik bir siyasal zemin ve çoğulcu bir anlayış gerektirir. Ancak otoriterleşmenin giderek derinleştiği Türkiye’de, devlet bu talepleri karşılamak yerine kontrol altına almaya çalışıyor. Şiddet ve baskı politikaları, yalnızca sorunu derinleştirmekle kalmıyor, toplumsal barış umutlarını da baltalıyor.
Bu meseleye dair kalıcı bir çözüm, hukukun üstünlüğünün yeniden tesisiyle mümkündür. Adil yargılama hakkı, ifade özgürlüğü, sivil toplumun özgürce faaliyet gösterebilmesi ve Kürt siyasi hareketinin meşru temsilcileriyle diyalog kurulması gibi temel ilkeler göz ardı edilemez. Ancak bu da yetmez. Şiddetten arınmış bir siyasal zemin yaratılması ve toplumsal katılımın artırılması gerekir. Çözüm sürecine yalnızca devlet değil, toplumun tüm kesimleri aktif olarak dahil olmalıdır.
Bu koşulların sağlanmadığı bir ortamda, Kürt meselesi gibi tarihsel ve sosyolojik bir sorunun çözülmesi beklenemez. Bugünkü otoriter yapı, demokratikleşmenin önündeki en büyük engel olarak varlığını sürdürmektedir.
Demokratikleşme Zorunluluğu
Türkiye’nin yaşadığı hukuksuzluk ve demokrasi krizleri, yalnızca Kürt meselesi değil, toplumsal ve siyasal tüm sorunların çözümünde ciddi bir tıkanıklık yaratmaktadır. Kürt meselesi, yalnızca etnik bir sorun değil; aynı zamanda derin bir rejim krizinin ifadesidir. Dolayısıyla çözümü, yalnızca demokrasi ve hukuk devleti ilkelerine dönüşle mümkün olabilir.
Ancak mevcut koşullarda, bu dönüşümün kısa vadede gerçekleşmesi oldukça zordur. Hukukun düşman hukukuna evrildiği, demokrasinin askıya alındığı bu sistemde Kürt meselesinin çözümü umutları giderek zayıflamaktadır. Türkiye’nin geleceği, demokratik bir rejime ve özgürlükçü bir toplum düzenine geçişle yeniden şekillenebilir. Kürt meselesi de ancak bu demokratikleşme sürecinin ayrılmaz bir parçası olarak çözüme kavuşabilir.
Kaynakça
- Tilly, Charles. Democracy. Cambridge University Press, 2007.
- Öktem, Kerem. Angry Nation: Turkey Since 1989. Zed Books, 2011.
- Zürcher, Erik Jan. Turkey: A Modern History. I.B. Tauris, 2004.
- Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Raporları, 2023.
- Şebnem Oğuz, “AKP’li Yıllarda Siyasal Rejimin Dönüşümü: Çelişkili Bir Süreç Olarak Yeni Faşizm”, Nokta Haber Yorum, 2024.
- Onat Kutlar: Şiir ve Edebiyatın Işığında Bir Yaşam - 13 Ocak 2025
- José Mujica’dan Hüzünlü Bir Veda: “Köpeğim Manuela’nın Yanına Gömün” - 11 Ocak 2025
- Kadınlar Öldürülürken Siyaset Neden Sessiz? - 4 Ocak 2025