Türkiye Kişisel Servet Artışında Dünya Rekoru Kırdı

Son yıllarda Türkiye’deki kişisel servet artışında gözle görülür bir hız yaşanmaktadır. UBS’in 2023 Küresel Servet Raporu’na göre, 2008-2023 yılları arasında Türkiye’deki kişisel servet, Türk Lirası cinsinden %1708 oranında artış göstermiştir. Bu olağanüstü büyüme, Türkiye’yi dünya genelinde servet artışında lider konumuna taşımıştır. Ancak, bu büyümenin ardındaki dinamikler ve toplumsal etkiler daha derinlemesine bir analiz gerektirmektedir.

Servet Büyümesi ve Bölgesel Karşılaştırmalar

2023 itibarıyla Türkiye’de yetişkin başına düşen servet %157,78 oranında artarak diğer ülkeleri geride bırakmıştır. Katar ve Rusya gibi ülkelerdeki artışlar %20 civarında kalırken, ABD’de bu oran %2,5 ile oldukça mütevazı seviyededir. Avrupa’da ise Birleşik Krallık %10’a yakın bir artışla başı çekerken, Almanya ve İsviçre gibi ülkelerde büyüme daha düşük kalmıştır.

Türk Lirası’nın değer kaybı ve yüksek enflasyon göz önüne alındığında, bu artışın büyük ölçüde nominal değerlere dayandığı anlaşılmaktadır. Dolar cinsinden servet büyümesi %63 oranında kalsa da bu oran, birçok ülkeye kıyasla hâlâ yüksek bir seviyeyi temsil etmektedir.

Gelir Dağılımındaki Eşitsizlik

Türkiye’deki hızlı servet artışı, gelir eşitsizliğini de gözler önüne sermektedir. Ülkede servetin büyük bir kısmı, varlıklı azınlıkta yoğunlaşmaktadır. UBS raporuna göre, 2028 yılına kadar Türkiye’deki dolar milyonerlerinin sayısının %43 artarak 87 bine ulaşması beklenmektedir. Ancak bu büyüme, geniş toplum kesimlerinin refah seviyesine aynı oranda yansımamaktadır.

Dar gelirli ve kırsal bölgelerde yaşayan kesimlerin ekonomik zorlukları devam ederken, zengin ve orta-üst sınıfların servet artışından daha fazla fayda sağladığı belirlenmiştir. Türkiye’nin gelir dağılımındaki eşitsizlik endeksine bakıldığında, servet büyümesi toplumsal kutuplaşmayı derinleştirme riskini taşımaktadır.

Toplumsal ve Ekonomik Etkiler

Servet artışı, makroekonomik anlamda pozitif bir gösterge olarak sunulsa da, bu büyümenin sürdürülebilirliği ve kapsayıcılığı sorgulanmaktadır. Ekonomideki kırılganlıklar, özellikle enflasyon ve işsizlik oranlarının yüksekliği, toplumun geniş kesimlerinin refah artışından mahrum kaldığını ortaya koymaktadır. Ayrıca, büyük kentlerde konut fiyatlarındaki artış ve yaşam maliyetlerindeki yükseliş, servet büyümesinin eşitsiz dağılımını daha görünür hale getirmektedir.

Türkiye’nin servet artışı, kısa vadede olumlu bir ekonomik gelişme gibi görünse de, gelir eşitsizliğini derinleştirme riski taşımaktadır. Bu durum, sosyal huzursuzlukların artmasına ve ekonomik kırılganlıkların derinleşmesine neden olabilir. Daha kapsayıcı bir servet yönetimi ve gelir dağılımında dengeleyici politikaların uygulanması, bu eşitsizliklerin azaltılmasında önemli bir rol oynayacaktır. Sosyal politikaların güçlendirilmesi ve kırsal kalkınmaya daha fazla yatırım yapılması, bu büyümenin toplumun geneline yayılmasını sağlayabilir.