Türkiye, Avrupa’da Üniversite Mezunlarının İşsizlikte Genel Nüfusu Geride Bıraktığı Tek Ülke

Yükseköğretimde nicelik patlaması yaşanırken, nitelik krizi büyüyor

Eurostat’ın 2024 verilerine göre Türkiye, üniversite mezunlarının genel nüfusa kıyasla daha yüksek işsizlik oranına sahip olduğu tek Avrupa ülkesi konumunda. Türkiye’de üniversite mezunu işsizlik oranı yüzde 9,2 iken, genel nüfusta bu oran yüzde 8,8. Avrupa Birliği (AB), aday ülkeler ve EFTA ülkeleri dahil toplam 33 ülke arasında Türkiye bu anlamda bir istisna oluşturuyor.

AB ortalamasına bakıldığında, üniversite eğitimi işsizlik riskini ciddi oranda azaltıyor. AB’de üniversite mezunlarının işsizlik oranı ortalama yüzde 3,8 iken, genel işsizlik oranı yüzde 5,9. Aradaki fark, üniversite eğitiminin istihdam üzerindeki olumlu etkisini ortaya koyarken Türkiye’de bu eğilim tersine dönmüş durumda.

Üniversite mezunları neden işsiz?

Türkiye’nin bu tabloya düşmesinin nedenleri arasında yükseköğretimde yaşanan niceliksel genişlemenin nitelikle desteklenememesi öne çıkıyor. OECD’nin Euronews Business’a yaptığı değerlendirmeye göre, Türkiye’de yükseköğretim mezunlarının işsizlik oranının, genel nüfusun üstünde olması “alışılmadık bir durum” ve bu durum yıllardır devam ediyor.

2004-2024 arası veriler incelendiğinde Türkiye, üniversite mezunlarının genel işsizlik oranının üzerinde kaldığı tek ülke. Bu durum, özellikle 2011’den bu yana istikrarlı biçimde devam etti. Başka hiçbir Avrupa ülkesinde bu kadar uzun süreli bir ters eğilim kaydedilmedi.

Her ile üniversite, ama ne pahasına?

2003’te yalnızca 53 devlet üniversitesine sahip olan Türkiye, 2024 itibarıyla 129 devlet ve 75 vakıf üniversitesiyle toplamda 204 yükseköğretim kurumuna ulaştı. Bu patlamanın temelinde ise AKP hükümetinin “her ile bir üniversite” politikası yatıyor. Ancak bu hızlı genişleme, eğitim kalitesinin ciddi biçimde aşınmasına yol açtı.

OECD yetkilileri, bu durumu şöyle açıklıyor: “Birçok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de yükseköğretim mezunu sayısı, bu nitelikte işlerin sayısından daha hızlı arttı. Bu durum, üniversite diplomasına sahip olmanın daha önce sunduğu avantajları, özellikle iş bulma kolaylığı ve daha yüksek ücretleri, önemli ölçüde aşındırdı.”

Sermayeye değil, gençliğe yatırım yapılmalı

Eğitim politikasının piyasa odaklı hale gelmesi ve üniversitelerin birer diploma dağıtım merkezine dönüşmesi, gençliğin hayatını doğrudan etkiliyor. Bugün Türkiye’de gençler, yıllar süren üniversite eğitimlerinin sonunda ne meslek güvencesi ne de insanca yaşam koşulları bulabiliyor. İşsizlikle karşı karşıya kalan genç mezunlar, düşük ücretli ve güvencesiz işlerde çalışmaya zorlanıyor veya yurtdışına gitmeyi tek çıkar yol olarak görüyor.

Burada sorun yalnızca istihdam değil, aynı zamanda üretim ve ekonomik planlamanın tamamen piyasa ihtiyaçlarına göre şekillendirilmiş olması. Türkiye’de üniversiteler, neoliberal ekonomi politikalarının bir uzantısı haline getirilmiş durumda. Bilimsel, kamusal ve özgür eğitim yerine, şirketlerin beklentilerine göre dizayn edilen dar beceri eğitimleri öne çıkıyor. Oysa halk için üniversite, sadece bireysel kariyer aracı değil, toplumsal kalkınmanın ve eleştirel düşüncenin taşıyıcısı olmalıdır.

Kalitesiz eğitim, plansız istihdam

OECD’nin verilerine göre Türkiye, üniversiteye kayıt oranında Avrupa’nın zirvesinde yer alıyor: 2019’da her bin kişiden 95’i üniversite öğrencisiydi. AB ortalaması ise yalnızca 38. Ancak bu yüksek orana rağmen, Türkiye’deki 25-74 yaş arası bireylerin yalnızca yüzde 20,6’sı üniversite mezunu. Bu, yükseköğretime katılımda büyük bir ivme olmasına rağmen mezunların istihdamda karşılık bulamadığını gösteriyor.

STEM (bilim, teknoloji, mühendislik, matematik) alanlarında mezun oranı da diğer ülkelere göre düşük. Bu da Türkiye’deki üniversitelerin, teknolojik dönüşüm ve üretim odaklı ekonomi ihtiyaçlarıyla yeterince örtüşmediğini ortaya koyuyor.

Üniversiteyi değil, sistemi sorgulayalım

Eğitim ve istihdam arasındaki bağ, Türkiye’de ciddi biçimde kopmuş durumda. Üniversiteler, piyasa için nitelikli işgücü yetiştirme merkezi olarak görülüyor; ama ortada ne piyasa için yeterli iş var, ne de mezunlara hak ettikleri yaşam sunuluyor. Bu tabloyu tersine çevirmek için yükseköğretimin niteliğine, kamu yararına ve planlı kalkınmaya öncelik veren bir yaklaşım şart.

Üniversite mezunlarının işsizliği, sadece gençliğin sorunu değil; sosyal adaletin, ekonomik eşitliğin ve demokratik geleceğin doğrudan göstergesidir. Eğer bir ülkede üniversite mezunu olmak işsizliği engellemiyorsa, suç gençlerde değil, o düzeni inşa edenlerde aranmalıdır.