“Toplumsal Dönüşümler Ne Suçla Ne de Güçle Bastırılabilir”

Biz ne garip şeyleriz ki; doluyuz, bazıyız, avuntuluyuz
Ve bizim en güzel öldüğümüzdür bu: yaşamak.

Edip Cansever, Umutsuzlar Parkı

Ben O’nun için, “(Mülkiyeliler Birliği’nde çalışma odasına çıkan) merdivenleri sessizce çıkıp önümde belirdiğinde yüzü hafifçe allanan genç kadın”dım; O benim için, mahpusta neler yaşadığını asla sormaya cesaret edemediğim Oktay Abim. Yalnızca bir keresinde, “bütün bunlara izin verenlere, seyirci kalanlara hiç gücenmedin mi?” diye sorabilmiştim. “Asla!” demişti bir an tereddüt etmeden, “Halka gücenmek ya da kızmak mı? Asla!”

Görsel

Oktay Etiman’dan bahsediyorum. Üç yıl boyunca Mülkiyeliler Birliği bursunu elinden aldığım insandan. 20 yıl geçmiş üzerinden, dile kolay. Çıkardım o merdivenleri, evet, mahcubiyetle -ama yuvama girer gibi güvenle… Mülkiye Dergisi’nin yeni sayısını da verirdi bana ve başka güzel yayınlar. Oktay Etiman’dan bahsediyorum. THKP-C’nin kurucularından, 12 Mart darbesi sonrasında hakkında idam cezası talep edilen, af kanunuyla cezası 30 yıla indirilen, infaz hükümleriyle ömrünün 14 yılını cezaevinde geçirmiş bir devrimciden. Yaşasaydı diğerleri de, katledilmiş olmasalardı –bugünkü gepegenç çocuklar gibi… Onlar katledildiler ve onlar darağacına çekildiğinde henüz bu dünyada dört günlük olan ben, geçen Haziran’da, o heybetli Haziran’da, “Bizim ağaç sevdamız, öldürülen fidanlardandır!” pankartını açan –her türlü- mezun öğrencilerimi gördüm ya… Oktay Etiman’dan bahsediyorum. Wolfgang Sachs’ın Kalkınma Sözlüğü ve Bartoloméo de las Casas‘ın Yerlilerin Gözyaşları da içinde olmak üzere kıymetli kitapların kıymetli çevirmeninden.[1]

O, hiç kimseye bu zamanlardaki kadar öfkelenmediğini söylüyor ve ekliyor; “Gün ola, devran döne!..”

“1974’e, 1980’e doğru giden süreçlerde, 12 Mart’ta, 12 Eylül’de ve darbeler sonrasında bile mi?…” diye soruyorum. Yanıtı şöyle;

“12 Mart darbesi öncesinde yaşadıklarım, 12 Mart faşist darbesi ile birlikte tutuklanmam ve sonrasında yaşadıklarım, hapishanede yatmaya devam ederken gelen 12 Eylül darbesi sonrası içerde iken maruz kaldıklarım elbette bende özel duygular yaratmış, bildiklerimin doğru olduğunu bir kez daha kanıtlamıştır. fakat bu beyefendi bu zamanlara kadar benzerine hiç rastlanmamış kadar sahtekâr, yalancı, zalim, anlayışsız, hırslı, cahil… Uzatmak mümkün… Belki yeni kelimelerle tanımlamak mümkün olabilir. Bundan dolayı bu şahıs muhaliflerin akıllarında ve yüreklerinde ayrı ve farklı bir yer tutuyor, benim için de öyle…”

Başta bizzat Başbakanın kendisi olmak üzere Hükümetin; kendisine, liberal dahi olmaktan uzak vahşilikte kapitalistik politikalarına ve katman katman hukuksuz uygulamalarına eleştirel / muhalif olan herkesi, “çapulcu” ve “marjinal”den başlayıp “terörist” ve “vatan haini”ne varan bir skalada damgalayıp Belediye Başkanı’yla Vali’siyle propaganda ve dezenformasyon kardeşliği içinde elbirliğiyle hedef göstermelerini, hedef göstermekle kalmayıp olmayan örgüt, suç ve deliller yaratmak suretiyle büyük kapatılmaya, bununla da kalmayıp “bizzat talimat” verip katlettirmeye ve olmadı sakat bırakmaya varan baskı, zulüm ve keyfiliğini kırıla kırıla gayet iyi bildiğimizden, bunu yazmak ama kimliğini bende saklı tutmak istediğimi söylüyorum.

“İstediğin yerde kullanabilirsin, sana teslim ediyorum,” diyor Oktay Abim:

“Kimliğimi de verebilirsin, hatta ver lütfen! Siyasi fikirlerimin bilinmesinde sakınca yok. Hayatım boyunca onlarla yaşadım ve öyle yaşayacağım.”

Kaybedeceğimiz tek şey ama tek şey onurumuz, bir kez daha emin oluyorum, Oktay Abi’yi düşünürken. Ve diğerlerini…  “Kötülüğe ortaklığımız, çaresizliğimizden değil, sessizliğimizdendir,” diyordu Zata… Kötülüğe ortak olanları düşünüyorum, nerelere havale edeceğimi bilemiyorum. “polis siz ne sanıyorsunuz benin yasım 45 ben hiç bir zaman işkence biber gazı görmedim.Polişin memleketimin bir kolluk güçüdür” buyuruyor –imlâsını düzeltemediğim- adamın teki twitter’da; söylediğine kendi de inanmıyor ki, “kimse cami avlusunda dua ederken polis tarafından alınmıyor gaz sıkılmıyor,” diye ekliyor. “ölümler olsun diye dualar edeceksiniz nerdeyse insan Can’ın sizin için hiç bir kiymetti yok yeterki Akparti zor durumdaKalsn” çünkü!.. Hayatın, ölümün, katilin, azmettirenin ve kapısını örtüp perdesini çekmekle yetinmeyen[2], bir de üstüne katilleri ve azmettirenleri aklayanların imlâsı hepten bozuk bu ülkede.

Görsel

Kenan Evren’in “Boynuz kulağı geçti. Ben AKP ile gurur duyuyorum!”demesi boşuna değil! Bugün, tutuklu gazetecilerin sayısı, 12 Eylül döneminde tutuklu olanların iki katı. “Tutuklu öğrenci bakımından 12Eylül’deki beni geride bıraktınız,” derken de haksız değil Kenan Evren. Ocak 2013 itibariyle 2,776 tutuklu ve hükümlü öğrenci vardı. Adalet Bakanlığı, rakamları dahi güncelleyemeyecek denli adalet aczi içinde.[3] 10 yılda dünya “terörist”inin yarısını ürettik; zira dünyada “terör ve terörle bağlantılı suçlar”dan tutuklu ve hükümlü bulunanların yarısı Türkiye’de. Her kapıyı açar maymuncuk, her “pürüz”ü ortadan kaldırır zımpara!

Şimdi bakalım o zaman terör’ün ne menem bir şey olduğuna: 

GörselMEHMET AYVALITAŞ: TEM Otoyolu’nu kapatarak tencere-tava eylemi yapan kalabalık bir grubun içine taksinin dalması sonucu hayatını kaybetti. 19 yaşındaydı, SODAP’lıydı. Askere gitmeye hazırlanıyordu. Katilleri hala bilinmiyor.

ABDULLAH CÖMERT: Gezi Direnişi’ne Antakya’dan destek veren, 22 yaşındaki CHP gençlik kolları üyesi bir gençti. Polisin attığı biber gazı fişeğinin başının arkasına isabet etmesi sonucu yaşamını yitirdi. Ateşli silahla öldürüldüğü otopsi raporuyla belgelendi. Katilleri hala bilinmiyor.

ETHEM SARISÜLÜK: 27 yaşında, geçimini kaynak yaparak sağlayan Çorumlu bir işçiydi.  Gezi Direnişi’ne Ankara’da destek veren bir Alınteri Dergisi okuruydu. Güvenpark’taki eylemde polis memuru Ahmet Şahbaz’ın ateş etmesi üzerine başından vuruldu. Komada kaldı, günler süren yaşam savaşını kaybetti. Ölümünden sonra gazeteler, Hakkari’deki bir karakol inşaatında çekilen fotoğrafını yayımlayarak terörist olduğu yalanlarını savurdu. Katili tutuksuz yargılanıyor.

MEDENİ YILDIRIM: Lice’de kalekol yapımını protesto ederken asker kurşunuyla öldürüldü. 18 yaşındaydı.

ALİ İSMAİL KORKMAZ: Eskişehir’de Gezi Direnişi’ne destek eylemine katıldı. Polisin attığı biber gazından kaçarken, polis sivil polis ve “polise yardım ettiği”ni ifade eden siviller olduğu iddia edilen bir grup tarafından dövüldü. Gittiği hastanede gerekli ekipman olmadığı için Yunus Emre Hastanesi’ne götürüldü, evine gönderildi. Olaydan 18 saat sonra beyin kanaması geçirdiği anlaşıldı. Günler süren yaşam savaşını kaybetti. 19 yaşındaydı.  Biri tutuklu 4 polis memuruyla sivillerin iddianamesi 11 Eylül’de açıklandı.[4]

İRFAN TUNA: Ankara’da Kızılay Meydanı’na yakın bir dershanede temizlik görevlisi olarak çalışıyordu. 5 Haziran’da polisin eylemcilere yönelik yoğun gaz bombalı saldırısının ardından rahatsızlandı. Kaldırıldığı hastanede geçirdiği kalp krizi sonucu yaşamını yitirdi, 47 yaşındaydı.

ZEYNEP ERYAŞAR: İstanbul Avcılar’da katıldığı destek yürüyüşüne polis müdahale etti.  Biber gazının etkisiyle geçirdiği kalp krizi sonucu yaşamını yitirdi.

SELİM ÖNDER: İstanbul’daki eylemler sırasında olay yerinde geçmekte olan 88 yaşındaki bir müzisyen. Harbiye ve çevresinde toplanan kalabalık bir gruba polisin biber gazı sıkması sonucu Kutlu Sokak’ta fenalaştı. Eylemcilerin ilk acil yardım müdahalesinin ardından evine dönebildi, ertesi gün ise hayatını kaybetti.

MUSTAFA SARI: Adana’da eylemcilere müdahale ederken, aydınlatması yapılmayan bir üstgeçitten düşerek yaşamını yitiren komiser. Ölümünün kaza olduğu ve 60 saat civarında aralıksız mesai yaptırılmasıyla alakalı olduğu yakınlarınca açıklanmasına rağmen, ismi Başbakan Erdoğan tarafından, “benim polisimi şehit ettiler” beyanatlarında kullanıldı.

Görsel

AHMET ATAKAN:Abdullah Cömert’in katillerinin bulunması, adalet ve ODTÜ müdahalesini protesto için Hatay Armutlu’daki eylemler ve polis saldırısı sonucu 9 Eylül’ü 10 Eylül’e bağlayan gece öldü. Celal Bayar Üniversitesi Muhasebe Bölümü mezunuydu. İnşaat işçiliği yapıyordu. 22 yaşındaydı. Kafatasının sol tarafından 6×5 santimetre çapında ve ancak bir darbe sonucunda oluşabilecek bir yara olduğu Ölüm tutanağına geçti.  Abdullah Cömert’in kardeşi Zafer Cömert, “Abdullah’ın vurulduğu yere 300 m. mesafede Ahmet’in vurulduğu yerde oturmuş ağlıyoruz” yazdı o gece… Bir elin parmakları yetmiyordu artık ölülerimizi saymaya…

Katledilen ve ölümüne sebebiyet verilen bu insanların ve komada 90’ıncı gününe giren 14 yaşındaki Berkin Elvan’ın savcılık dosyalarında, henüz soruşturulan toplamda 5 polis memurundan (ancak 1’i tutuklu) başka tek bir kamu görevlisi yok…

Salvador Allende

Yarın 12 Eylül Askerî Darbesi’nin 33. yıldönümü. Bugün Şili’deki Askerî Darbe’nin 40. yıldönümüydü. Salvador Allende, katledilmeden önce halka ulaştırabildiği son konuşmada, “Güçlüler ve bize üstün gelecekler, ancak toplumsal dönüşümler ne suçla ne de güçle bastırılabilir. Tarih bizimdir, tarihi toplumlar yapar,” diyordu…[5]

 

Kayanak: Birikenler


[1] Oktay Etiman hakkında:
http://aysetatileciksin.wordpress.com/2013/08/14/yasayan-devrim-yasayan-devrimci-oktay-etiman/

http://www.imge.com.tr/person.php?person_id=48916

Tanıklarıyla 12 Mart Belgeseli için:

http://www.youtube.com/watch?v=0sjyuEkoI_4

[2] Canı cehenneme rahat uyuyanın / Kapısını örtenin perdesini çekenin / Yüreği yalnız kendiyle dolu olanın / Duvarları ancak çarpınca görenin / Canı cehenneme başkasının yangınıyla evini ısıtıp yemeğini pişirenin. (Şükrü Erbaş)