Kızıldere Katliamı’nın 46.yıldönümünde bu kez sorunu “tarihsel mirasın taşıyıcısı olma” bağlamında ele emlak istiyorum. Kızıldere’de “Biz dönmeye değil, ölmeye geldik” diyerek ölümüne direnen yoldaşlar, sistemi/düzeni radikal tarzda değiştirmeye çalışan çok yönlü ve öncü devrimcilerdi. Onlar ütopyalarına sıkı sıkıya bağlıydılar. Devrim ve sosyalizm idealleri onlar için vazgeçilmezdi. Yaptıklarıyla böbürlenmeyen, kendilerini yüceltmeyen, halkın ve kitlelerin masumiyetine inanan, insana ve insan ilişkilerine dair her şeye duyarlı olan genç devrimcilerdi. Onlar dayanışmacı, paylaşımcı ve öncü devrimciler olarak, kendilerini devrime adamış romantik devrimcilerdi. Onlar devrimin güncelliğine herkesten daha çok inanmışlardı. Bu nedenle gelecek kuşaklara önemli bir tarih miras bıraktılar.
Toplumsal mücadeleler tarihinde bir düşüncenin, bir sistemin ortaya çıkışı öncüler, sürekliliği ise onu izleyenler tarafından gerçekleşir. Bu bağlamda devrim ve sosyalizm mücadelesinin tarihsel mirası, daima Marksizm’in izinde olan yeni ve genç kadrolar tarafından sahiplenilerek geleceğe taşınmıştır. Bu süreçte Marksizm’in izinden gidenlerin dönemsel olarak birbirlerine karşı çeşitli avantajları ve dezavantajları olmasına karşın, her biri Marksizm’in, kendisinden önceki sosyalist düşünürlere ve ütopik sosyalistlere karşı sahip olduğu “tarihsel gelişme teorisi” olma niteliğinden kaynaklanan ortak bir mirasın taşıyıcıları oldular.
20.yüzyılın başında devrimci bir atılımın eşiğinde bulunan Marksistler, ulusal ve uluslararası koşullar bakımından bizden daha şanslıydılar. Ancak, Marksizm’in deney ve tecrübelerinin zenginliği bakımından bizim kadar şanslı değillerdi. Onların önünde sadece 72 gün süren ve ağır bir yenilgiyle sonuçlanan Paris Komünü tecrübesi vardı. Komün, Marks’ın deyimiyle “Göğe çekilmiş bir bayrak gibi” işçi sınıfını tarih sahnesine çıkartan ve onun burjuvaziye karşı iktidar mücadelesi olan bir ilk tecrübeydi. Komün, aynı zamanda sosyalizm ve sosyal mücadeleler tarihi bakımından bir dönemeçti.
Dünyanın değişimine inanan ve aynı zamanda kendilerini de dönüştüren Marksistler 20. yüzyıl boyunca devrim ve sosyalizm yolunda kesintisizce mücadele ettiler. Sosyalizm mücadeleleri tarihinde önemli başarılar ve bir o kadar da yenilgiler yaşadılar. 21. yüzyılın ilk çeyreğinde, tüm vahşetine ve bir o kadar da taşıdığı derin ve anlamlı bir gelecek umuduna rağmen, yeni bir asrın eşiğinde onlardan biz daha şanslı bir durumdayız. Dünya tarihinin en devrimci yüzyılı diyebileceğimiz 20. yüzyılın zengin deney ve tecrübelerine sahibiz. Bu bağlamda 1905’den başlayarak çok sayıda gecikmiş burjuva demokratik devrimler ve proleter devrimler çağını açan 1917 Ekim Devrimi ve uzun bir aradan sonra reel sosyalizmin yıkılışı vb. gelişmeler, 21. yüzyılda önümüzü aydınlatacak kadar tarihsel tecrübeyi temsil ediyor.
Bütün Marksist önderler mücadeleye erken başlamıştır. Erken başlayıp genç ölmek, Marks, Engels ve Kautski’den sonra 1870’li yıllarda doğan ve ikinci kuşağı oluşturan Marksist önderlere özgü bir durumdu. Marksizm ve sosyalizm mücadelesi geliştikçe ve hareketin yaşı ilerledikçe onunla ters orantılı olarak 20. asrın ikinci yarısından itibaren devrim ve sosyalizm mücadelesindeki önderlerin yaşı da giderek küçüldü. Che ve Castro Küba devrimi sırasında 30, Türkiye’de Mahir Çayan, Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan, İbrahim Kaypakkaya 23-25 yaşlarındaydılar. Onları daha genç devrimciler takip etti ve Türkiye’de genç devrimci olmak, neredeyse “genç ölmekle” özdeşleşti.
1915’de Ermeni devrimciler Paramaz ve 19 arkadaşının, 1920’de Mustafa Suphi ve 14’lerin siyaseten katlinden beri, devrim ve sosyalizm mücadelesinde ölenler, öldürülenler hep genç devrimciler oldu. Devrim ve sosyalizm şiarlarını yükselterek “göğü fethe” çıkan genç devrimcilerin tarihsel mirasın taşıyıcısı olma geleneği 21.yüzyılda da devam ediyor. Bu yüzyılın devrimcileri de, Marks’ın, Feuerbach Üzerine 11. Tez’ini, yani “Filozoflar dünyayı yalnızca çeşitli biçimlerde yorumladılar, aslolan onu değiştirmektir” şiarını unutmuyorlar. “Gerçekçi ol imkansızı iste” şiarını sahiplenerek devrim, demokrasi ve sosyalizm mücadelesini kesintisiz bir şekilde sürdürüyorlar.
- Siyasal Önderlikler ve Sosyalizm Anlayışı – Şaban İba - 14 Haziran 2024
- Eğitimde müfredat sorunu! - 26 Mayıs 2024
- Solun Durumunu Yeniden Düşünmek! - 20 Mayıs 2023