Gazeteci İsmail Saymaz’ın, Süleyman Soylu’nun politik yolculuğunun dümenini merkez sağa çevirebilecek kabiliyette olduğunu söylediği, “Süleyman’ın Mührü Süleyman’da” tezi, Türkiye’nin geldiği politik noktada gerçeği yansıtmadığı kanaatindeyim.
Süleyman Soylu, DYP Gençlik Kolları’ndan yetişmiş bir siyasetçi. Parti’nin varlık gösterdiği son kırıntılara mercek tuttuğumuzda da kendisinin ismini görmekteyiz ancak akan derenin üzerinden çok sular geçti.
Temmuz 2016’daki Fethullahçı darbe girişimi sonrasında Ak Parti’nin siyasal İslam geleneğini milliyetçilik ile karması ve günün sonunda geldiği pozisyon itibariyle başlangıç noktasının kodlarını çok gerilerde bırakması, parti içindeki figürlerin de hangi gelenekten geldiğinden bağımsız duruşlarını kaybetmesine neden oldu. Bu tek renge bürünme hareketine bir de Süleyman Soylu’nun, bir zamanlar Bülent Arınç’ın kendisine atfettiği özgül ağırlığını milliyetçi anlatıdan yana kullanması, arkasında, dönüşünün bir daha mümkün olmasının ihtimali kalmayan merkez sağ hülyasını bırakmasına neden oldu.
Ancak bunun Süleyman Soylu tarafından bilinçli bir politik yol yürüyüşü olduğu kanaatindeyim. Öyle ki, geçen zaman içinde Ak Parti Mhp koalisyonunun tonunu üzerine bulayan Soylu, dönüşen tabanda ciddi bir zemin bulma şansı yakaladı. Yaptıkları ve söyledikleri, bu iktidara ruhunu veren her hücrenin bir dışı vurumu halini aldı.
Türkiye’nin içine sıkıştığı iki kutuplu siyasi zeminde, bir diğerine geçişin radikal söylem ile mümkün olamayacağını ortaya koyarsak, olası bir Erdoğan-Soylu ayrışmasında gidilecek adres de az çok kartvizitin altına yazıldı.
Bunu Erdoğan da biliyor olmalı ki, bir kez zahirde bir kez de batında istifa eden Soylu’yu iki defa partide tutmayı – çok da istemeyerek– başardı.
Şimdi üç bilinmeyenli denklemin açmazlarını sıralayalım.
Erdoğan, milliyetçilerle kurduğu iktidar ittifakından memnun değil. Ancak radikalleşmenin doğurduğu kutuplaşmayı Türkiye’de en iyi bilen siyasetçi olan Erdoğan, kendini bağladığı %50+1 sisteminden yine kendi isteğiyle ayrılması da pek mümkün görünmüyor. Buradaki ince çizgiyi afyona benzetmek ise yanlış olmaz. Erdoğan’ın gösterdiği her radikal milliyetçi refleks, iktidarının ömrünü uzatmakta olsa da siyasi ömründen kemiriyor.
Mhp ise, gelenek itibari ile radikal milliyetçiliği her daim kodlarında bulundurmuş bir siyasi hareket. İktidarda olmadığı günlerde söylediği mini demokrasi sözcükleri, muhalefet konforuna yazılan ucuz artılar olmasından başka bir tahtaya yazılması doğru değil. Zira iktidara geldikten sonra, yönetim kabiliyetini kendi periferisinde tutma çabası, onun da olduğundan daha büyük sözlerle radikalizmini ortaya koymasını gerektiriyor ki bu Mhp geleneği için herhangi bir sorun teşkil etmiyor.
Gelelim bu yazıya ruhunu veren Süleyman Soylu’ya…
Yukarıda da bahsettiğim gibi Soylu, bilinçli bir radikalizm pozisyonunu tutturmuş görünüyor. Kendisinin gidebileceği bir merkez sağ kalmaması da yine bilinçli bir tercih. Ak Parti’de tek milliyetçi renk içinde hare olmaktan yahut cılız bir merkez sağ görüntüsü vermekten fazlasını isteyerek, koalisyonun ruhunu tüm hücrelerinde hissettiren bir, iki parti üzeri siyasi kişilik noktasına ulaşmış vaziyette.
Bundan sonrası için de, kutupları keskin Türkiye siyasi zemininde radikal cumhur ittifakına muhalefetten geçişin kısa vadede olmayacağını söylemek yanlış olmaz. Soylu ise Erdoğan konforunun gölgesinde bu ittifakın ruhunu zedeleyecek herhangi bir hamle yapmaz. Ancak ileriki bir vadede Ak Parti-Mhp koalisyonunun arası açılır ve iktidar içeriye su alırsa, Soylu’nun Mhp çizgisinde kalacağını düşünüyorum. Zira bu çatlak, ancak ve ancak Erdoğan’ın milliyetçi söylemin tonunu düşürmesi sonucu su verebilir ki bu Soylu’nun bulunduğu pozisyonu tam anlamıyla boşa çıkarır.
Mhp kadroları ise olası bir Bahçeli’nin geri durması senaryosunda Soylu’ya Türkeş’in koltuğunu elleriyle yumuşatarak vermeyeceği kanaatindeyim. Ancak Soylu, işte bu dönem yürüttüğü koalisyon tortusu tabanını mobilize ederek rahatça Mhp teşkilatını minder dışı bırakabilir.
Son olarak, İyi Parti’nin bu geçişi sağladığı yorumu yapılabilir ancak o da sağlıklı bir değerlendirme olmaz. Çünkü İyi Parti, varoluşsal olarak Erdoğan karşıtlığı üzerine kurulmuş milliyetçi bir parti ve 2017 referandumunda da teşkilatı bebekken dahi rahatça bir taban bulabildi. Bir ihtimal, dağılan koalisyon sonucu yahut kaybedilen seçimin ardından dönülecek bir parlementer sistemde Mhp Genel Başkanı olarak siyasi aktör pozisyonuna yükselecek Soylu, milliyetçilikten uzaklaştığı için eleştirilerini gün gün artıracağı Ak Parti’ye karşı İyi Parti içinde; hem teşkilatında hem de tabanında ufak da olsa bir klik yakalayabilir.
Yani Süleyman’ın mührü Süleyman’a değil, merkez sağ öldü yaşasın radikal milliyetçi sağ, Süleyman Soylu’nun kartviziti olacaktır.
- Geçmek - 30 Mayıs 2021
- Cumhuriyet Halk Partisi’ne Açık Mektup - 30 Nisan 2021
- Cem Özdemir’in Medyascope Yayınından Yola Çıkarak: Göçmenler - 26 Nisan 2021