Toplumun entelektüel birikiminin ekseriyetine sahip grupların siyasi düzlemde başarılı olamama hali Siyasi Tarih’te bir çok örneği ile mevcuttur. Yalnız demokrasilerde değil, dar kadroların dönüşümünü gerçekleştirdiği devrimlerde de bunu açıkça görmekteyiz.
Yakın coğrafyamızı ele alacak olursak, 1952 yılında Mısır’da iktidarı ele geçiren Hür Subaylar Hareketi lideri Albay Nasır’ın yaşadığı bir çok krize ve başarısızlık durumuna karşın, sadece kendi ülkesinde değil tüm Arapça konuşan halklar nezdinde bir teveccüh aldığı karşımıza çıkar. Buradaki popülist başarının arkasında yatan gerçeklik; yol, tercih ve sonuç denklemini birbirinin ardılı olarak ve doğrusal şekilde kurgulamasından gelir ki içini açacak olursak mevcut statükoya tam bir itirazı dillendirmenin şerefiyesidir.
Ancak bu itirazın ilk aşaması olan “yol”a çıkış durumu, yerine gelmeyi hedeflediği Kral rejiminin toplumu idare ettiği saiklerden ciddi şekilde ayrılmış bir gerçeği dillendirmek üzere “tercih” edilmiş ve “sonuç” alınmıştır.
Kral Faruk’un 1948 Arap-İsrail Savaşı’nda aldığı ağır yenilgi, söylemde ulusçu olmasına karşın İngiliz varlığına son vermekteki basiretsizliği Nasır’ın gitmek istediği yolda tercihini yönelteceği karşıtlıklar bulmasını kolaylaştırmıştır.
Öyle ki Nasır, İsrail’i gerileteceğini, içi boş bir yerelci/ulusçu söylem değil direkt olarak İngiliz varlığına karşı duran bir ulusçu ifadeyi dillendirdiği ve yine İngilizlerin tam anlamıyla karşısında pozisyon alan Sovyetler ile ilişkilerin mevcut durumdan daha ileride olması gerektiğini kendisine tercih olarak belirlemiş ve bu tercihlerin doğurduğu sonuçlar üzerinden anlatı geliştirmiştir.
Süreç içindeki pragmatizmini de değerleyecek olursak, Bandung Konferansı’yla kurucusu olduğu Bağlantısızlar Hareketi’nin perspektifini kendi davasına kanalize etmede başarılı olmuştur.
Tutarlılık, yerine geçtiğinin söyleminin ana gövdesinde olan hiçbir parametrenin kendi politik düzleminde oyun kurucu pozisyonunda olmaması, toplumlar nezdinde Nasır’ı her daim kıymetli kılmıştır.
İran’daki Özgürlük Hareketi’ni de yine bu bakış açısıyla ele alacak olursak, çıkışı itibari ile daha liberal pozisyon alan Mehdi Bezirgan ve günün entelektüel birikimine sahip aydınların, yazının başında da belirttiğimiz gibi çıkışı olan “yol” ile “tercih”leri arasındaki farktan dolayı “sonuç”un hüsran olduğunu biliyoruz.
Öyle ki Bezirgan ve hareketin en değerli ideoloğu pozisyonundaki Ali Şeriati, hedeflerini; Marksizm, İran Yurtseverliği ve Şiizm’in yeniden ihyası olarak ortaya koymuş, ancak başarısı daha başından mümkün olamayacak bir tercihin öznesi olmuşlardır.
Ekonomik buhran ile çalkalanan İran’ın Şah rejiminin en temel olgusu olan İran Yurtseverliği argümanını hedefleyen bir anlayış olarak, sahibi belli bir ideolojiye tutulmuşlardır. Yine Şiizm’in de çarşı esnafını mobilize etme kabiliyetine sahip ulema sınıfında olduğunu düşünürsek, aslında çizilen çerçevenin hiçbir kesitinde kendilerinin olmadığını görmek mümkün olacaktır.
Zira, Kum’daki propagandalarından sonra Bursa, Necef ve Paris’e sürgün edilen Humeyni, çizdiği Şiizm’in resminin dışına bir gün bile taşma yapmamıştır. Bu; yol, tercih tutarlılığı kendisine sonucu ikram etmiş ve yine Şah’ın karşısına çıktığı argümanın Şah’ta hiç olmayan Şiizm olması hasebiyle toplum tarafından “dönüşüm” olarak algılanması konusunda problem yaşamamıştır.
Örnekleri çoğaltmak mümkün. Ancak Siyasi Tarih’te bir gerçek var ki, başında durduğunuz yollardan yapacağınız tercihler sizin alacağınız sonuçla doğru orantılıdır. Ve bugün Ak Parti’nin gün güne zalimleşen popülist iktidarın araçsallaştırdığı kavramların detaylı vaziyette içini açmak, beslendiği noktaları, “biz daha iyi yaparız” şiarıyla değil, tam karşısında pozisyon tutturarak aşmak mümkün olacaktır.
Cumhuriyet Halk Partisi, günün denkleminde sahibi olmadığı bir milliyetçiliği ifade ederek herhangi bir başarı sağlaması mümkün olmamakla birlikte her uygulamayı din zaviyesinden okuyarak anlatan Ak Parti ile bu alanda yarışacak bir durum da aynı başarısızlığın sadece tekrarı olacaktır.
Parti, durumlara karşı ilkesel boşluğu ay gibi ortaya çıkan ekonomik düzlemde yeni kuramlar geliştirerek yol yürümelidir. Sadece yapılan hataları göstermek yahut biz iktidara geldiğimizde israfa son vereceğiz argümanıyla halkta karşılığı pek mümkün olmayan denklemi oluşturmaya çalışarak değil, elde edilen değerin nasıl bölüşüleceği ile ilgili somut açılımlarla “yol”un “tercih”i yapılmalıdır.
Özdeşlik kurmak, muhatap olduğunuz insanın uhdesinde barındırdığı gerçeklerden en yoğun olanını yakalamaktan geçer. Sorunu kategorize edip büyük tercihler içinde en küçüğünü insan formuna indirgeyerek uygulamak, muhatabında cereyan eden soruna bir pansuman niteliği taşır.
Artılar ve eksileri alt alta koyup topladığımızda Parti’nin geldiği noktayı naçizane olumlu bulmakla birlikte geçilmesi gereken çok köprü olduğunu düşünüyorum. İktidarın her söylediğine muhalefet etmek değil, gövdesi sağlam bir kuramı geliştirerek onun periferisi etrafında dönmek, her gün o vücudu ihya etmek, kategorize edilen her genel soruna özel çözümler bulmak, sürdürülebilir bir tutarlığın gereklerini açığa çıkarır.
Başarı, yalnız tutarlı olanlarındır.
- Geçmek - 30 Mayıs 2021
- Cumhuriyet Halk Partisi’ne Açık Mektup - 30 Nisan 2021
- Cem Özdemir’in Medyascope Yayınından Yola Çıkarak: Göçmenler - 26 Nisan 2021