Sosyolojik Olarak Eğitim-Tüketim İlişkisi

Bazı Sosyologlara göre daha fazla eğitim daha fazla gelir getirmemektedir, ancak daha fazla gelirle eğitimin daha fazla tüketilmesi gerçekleşmektedir. Bu çerçevede eğitim, ekonomik büyümede ve gelirin artmasında bir etken olarak görülmemektedir. 

Eğitim maddi olmayan tüketim kategorisi olarak kabul edilir. Maddi olmayan tüketim, insanların maddi olmayan taleplerini tatmin etmeye yönelik hizmetlerden oluşur. 

Eğitim hem üreticilerin hem de tüketicilerin sermayesidir. Üreticinin sermayesidir, çünkü diğer malların üretilmesi sürecinde kullanılan bir sermayedir ve tüketicinin sermayesidir, çünkü tüketici isteklerini karşılamak için bunu kullanmaktadır.

Eğer Eğitim sadece boş vakit geçirmek ya da herhangi bir ekonomik sebep olmaksızın zevk almak için alınıyor ise tüketim maddesi sayılıyor. Klasik diller, güzel sanatlar, tiyatro oyunlarını öğrenmek bu bağlamda değerlendirilmektedir. Eğitime yapılan harcamalar eğitimi bir tüketim malı olarak kabul etmemize sebep olsa da tüketim mallarının uzun vadeli oluşu ve nesiller boyu süren etkisi dikkat çekicidir.

Bir ülkede eğitim harcamalarının miktarını belirleyen birkaç değişken vardır: 

a) “Ulusal gelir ya da birey başına düşen gelir miktarı eğitim harcamalarını etkiler. Genellikle birey başına düşen gelir miktarı arttıkça ulusal gelirden eğitime ayrılan pay da yükselir. 

b) Eğitim alanında yapılan harcamaların miktarı, bu konuya halkın gösterdiği ilgiye bağlı olarak da değişir. 

c) Öğrenim çağında olan gençlerin sayısı ve bunlardan okula devam edenlerin oranı da etkiler. Bu oran ise, genel hayat standardına, okulların coğrafik dağılımına, ülkelerin insan gücü ihtiyaçlarına bağlı olarak değişir”.

Eğitimin üretim aracı olmaktan daha fazla tüketim maddesi olarak kabul edilmesi kamu harcamalarından eğitime arttırılan miktarı belirleyici bir ekonomik ve politik yönelimdir. Özellikle ekonomi merkezli bakış açısı bu meseleyi ekonomik “verimlilik” açısından ele almaktadır.

 Eğitimin üretim aracı olduğu düşünüldüğünde ve bireylerin eğitim aracıyla gelirlerinin arttığı kabulünden hareket edildiğinde ise kamu harcamaları ne kadar “eşit” olduğu yönünde değerlendirilir. Gelişmiş ülkelerin birçoğu bugün eşitlik ve verimlilik arasında denge sağlayıcı politikalar üretme zorunluluğuyla karşı karşıyadır. 

Eğitimin ekonomiye katkısının ekonomik verimlilik bağlamında değerlendirdiğimizde tüm vatandaşlara en azından temel eğitimi sağlamanın yasal yükümlülük olması, verimlilik ile eşitlik arasında nasıl bir denge kurulacağı sorunuyla karşı karşıya kalınıyor. Zira tüm öğrencilere eşit miktarda ücretsiz eğitim verilmesi gelir dağılımında eşitliği sağlayıcı bir etkiye sahip olmalıdır. 

Bir bütün olarak eğitim kaynaklarının telafi edici bir şekilde, yani dezavantajlı olanları destekleyerek, kullanılması tercih edilirse verimlilik ve eşitlik arasında içsel bir denge kurulduğu iddia edilebilir. Diğer taraftan toplumun kaynaklarının en iyilere yönlendirilmesinin daha kaliteli beşeri sermaye(Beşeri sermaye, bilgi ve beceriye sahip insan gücüdür.) ürettiğine dair azımsanamayacak sayıda çalışma mevcuttur. Bu durumda eşitlik, emek gücü gelirlerinin vergilendirilerek yeniden dağıtımı yoluyla sağlanabilir.

Arslan ÖZDEMİR