Herhangi bir futbol maçında her oyuncuya düşen ilk görev rakibini iyi tanımaktır.
Maçın hazırlık aşamasında en büyük fikirsel emek bu konu için harcanır. Çünkü rakibini iyi tanımak, kendi yeteneğini önceden sınamak ve her türlü dezavantajlara karşı hazırlıklı olmaktır.
Yani maç esnasında kazanmak için neler yapıp neler yapmayacağını önceden kestirebilmektir. Fakat bu arada “rakibin elide armut toplamıyor.” Rakip de, aynı yaklaşımla karşısındaki için gerekli zihinsel emeği harcamaktadır.
Dolayısıyla maçın iki taraf içinde başarı ile neticelenmesi, karşılıklı tanışmanın pekişme oranına bağlıdır.
Bu arada maç başlarken seyircileride unutmamak lazım. Futbolcuların kazanacağı para için, maça adapte olup, yarınlarını unutan seyirciler, maçlarda dönen ekonomik rantların ana kaynağı.
İçinde bulunduğumuz siyasi atmosfer, bir spor karşılaşmasına benzetilebilir.
Siyasi partiler genel seçimlere hazırlanıyor.
İktidar genel seçimler tarihi konusunda herhangi bir zaman belirlememiş olsa da, önünde sonunda seçimler olacak.
Peki söz konusu hazırlıkta kimler avantajlı kimler avantajsız?
Siyasi partiler için, halk için, ülkenin bugünü ve yarını için işte en önemli konular bunlar.
Her ne kadar genel seçimleri kazanma şansı olmayan iktidarın durumu gittikçe kötüye gitse de, İktidarın muhalefeti iyi tanıdığı kesin.
Hatta tek tek bütün muhalif partileri hücrelerine kadar iyi tanıdığından kuşku yok. Bu durum o kadar bariz ki, muhalefetin iktidarı nasıl tanımladığıyla anlaşılabiliniyor.
Muhalefetin, iktidarı Erdoğan’ın kendisi, yakın çevresi, ve AKP-MHP ortak koalisyonu olarak tanımlama sınırları; hem muhalefetin tanıma kapasitesini hem de, bu tanımlamanın klasik bürokrasiyle olan bağlantısını ve ideolojik devlet aygıtının bazı unsurlarını arka planda bırakanda nedenler oluyor.
Bu konuda bilhassa HDP’nin iktidar hakkında yaptığı tanımlamalar ayrıntılı olsa da, HDP’nin halkçı anlayışının en sonunda Öcalan figürüyle özdeşleşmesi, HDP’yle Türkiye halkı arasındaki mesafenin açısını büyüten gelişmeler doğuruyor.
Sonuç da, Türkiye halkının bir kısmının aklında hep şu soru var: Acaba; her zaman Öcalan’ın ön plana çıkarılması, olması gereken demokrasiyle anlam olarak bütünleşiyor mu? İşçi sınıfına soracak olursak, HDP sınıf mücadelesinde ne kadar samimi..?
İşin özü, en demokratik muhalefet kanadı dahi, halka yaklaşırken, iktidarla mücadele ederken, olması gereken bağımsız demokrasiyle özdeşleşemiyor. Kaçınılmaz olarak kurtuluş yine burjuva demokrasisinin insafına kalıyor.
Haliyle, iktidar ve muhalefet halkın aklında hep bir soru işareti. Ama her şeye rağmen gelecek genel seçimler, tarihi belirlenmemesine rağmen yaklaşıyor.
Peki rakipler yaklaşan seçimlerde birbirlerine karşı ne kadar ön hazırlıklı?
Muhalefetin sorunu elbette bununla sınırlı değil. Rakibin bir özne gibi tanımlanmayışı, rakibin zihnine girmeyide engelliyor. Bu durum aynı zamanda rakibi basitleştirmeklede aynı anlama sahip.
Çünkü, Erdoğan devrilirse her şeyin düzeleceği öngörülüyor. Özellikle “6’lı masa” muhalefetinin bu inançta olduğu bariz.
Netice de, Erdoğan gider, Kemal gelir, Kemal gider, “6’lı masa” gelir, şayet o da yetmezse HDP gelir.
Halk ise, her zaman bürokrasinin koşulladığı, koşullar içinde sadece yönetilen olur.
Madem gerçek bu kadar değişmezse, hiç olmazsa, halkın siyasi rakipleri sınıf bilinciyle iyi tahlil etmesi gerekmez mi?
Sonuç itibariyle Türkiye, olmayan demokrasinin ve sömürünün normalleştirilmeye çalışıldığı yeni bir döneme hazırlanma aşamasında. Muhalefet ise bu konuda kendi ideolojik hegemonyasını gerçekleştirme uğraşında.
Her şey “az zamanda büyük işler başardık ya da az zamanda büyük işler başaracağız” klişesinin içine sığdırılmak isteniyor.
Devletin kaygıları, Erdoğan’ın hırsı ve muhalefetin bastırılan hedefleri, halkın yaşamında her an değişen yeni dengeler yaratıyor. Bu nedenle, acaba yaklaşan seçimler neyin seçimi olacak?
Devletin, iktidarın, muhalefetin rasyonelitesi ne kadar toplumun bütünüyle uyum içinde?
Velhasıl, rakiplerin birbirlerine hâla yüzeysel bakışı, gelecek seçimlerdeki belirsizlikleri büyütürken, halkın ise gerçek rakibinin kim olduğu sorusunu muğlaklaştırıyor.
Galiba, her zaman olduğu gibi, Türkiye aynı Türkiye ve halk da yine ezilen halk olarak kalmaya devam edecek.
Sonuç itibariyle, kapitalist düzende her şey bir futbol maçı gibi; sermaye (iktidar) endeksli oynanan ve kaynağını halkı sömürüşüyle sağlayan, ezilenleri uyutma sanatı.
- Devletin politika anlayışı - 1 Ağustos 2022
- Popülist siyaset - 25 Temmuz 2022
- Atatürkçülük - 18 Temmuz 2022