Şeytan Ayetleri, Aziz Nesin ve Madımak

Yaşları kırka yakın ve üzerindekiler için, başlıkta geçen ifadeleri yan yana yazıp bırakmak bile yeterli. Onlar için, o dönemin gençleri için, fazla söze gerek yok; yazının ana fikrini anlamışlardır zaten. Yazı, Türkiye’de entelektüel ile ilgili sistematik, bilimsel bir takım analizler arayanları da  üzecek: Böyle bir işe girişmeye de niyetim yok. Belirli bir yaş gurubu ve üzerindekilere, belki de unutmaya başladıkları bazı ayrıntıları hatırlatabilir; genç arkadaşları, konuyla ilgili daha kapsamlı bir okuma yapmaları için teşvik edebilirse yazı amacına ulaşmış olacak.

*

Aziz Nesin ilginç bir kişilik: Bir “Ahir Zaman Don Kişot’u”, bir “Şeytan Avukatı”, sorgulamadan alışageldiklerimize çomak sokmayı adet edinmiş bir “Haylaz Oğlan Çocuğu”. Edward Said’in Entelektüel’ini hatırlatarak söyleyeyim, bir “huzursuz”, bir “huysuz” yazar. Kurduğu vakıf da, onun kişiliğinden çok şey almış.  Vakıf’ın gerçek sahibi çocuklar, her yıl Temmuz ayının ilk Cumartesi günü, dedeleri Aziz Nesin’in vefatını, bir anma günü etkinliği ile,  bir piknikle kutluyorlar; ancak kendi ifadeleri şöyle “Adının anma günü olduğuna bakmayın, can sıkıcı bir merasim değildir, uzun söylevler olmaz, yas tutmayız biz. O gün de piknik yaparız, eğleniriz.” Aziz Nesin, 6 Temmuz 1995’te İzmir, Alaçatı’daki bir etkinlik sonrasında geçirdiği bir kalp krizi sonrasında vefat etmişti.

Bu yıl, Temmuz ayının ilk Cumartesi günü 2 Temmuz’a denk geliyor. Aziz Nesin’i anma etkinliği pikniği de dün düzenlendi: Aziz Nesin, 2 Temmuz (1993) ve Sivas Türkiye siyasi hayatında apayrı bir öneme sahip.

*

2 Temmuz 1993’te Sivas Madımak Oteli’nde yaşanan katliamlarla ilgili çok şey söylendi, yazıldı; hâlâ da yazılıyor, söyleniyor. 1923-1946 yılları arasında Müslümanlara nasıl eziyet edildiği, Kur’an okumanın bile yasaklandığı şapka giymeye zorlanan mütedeyyin halkın ne tür travmalara duçar olduğunun (!) siyasi tarih kitaplarımızın en kabul gören efsanelerinden biri olduğu ülkemizde, mütedeyyin olmayanların, laikliği savunanların, sosyalistlerin, halkımızı tahrik ettikleri için cezalandırıldıkları, öldürüldükleri, işkence edildikleri, yakıldıkları, hapsedildikleri yüzlerce, evet yüzlerce olaydan sadece biriydi Madımak Katliamı. Ve bu türdeki her katliamda olduğu gibi, öldürenler  değil, ölenler suçluydu. Öldürenler, ölenler tarafından  tahrik edilmiş suçsuz mağdurlardı.  Suçlularsa, Müslüman mahallesinde salyangoz pazarlamaya çalışan ölü/yaralı münafıklar. Bu münafıkların başı 2 Temmuz 1993’de Aziz Nesin’se, Haziran 2013’te  cami de bira içenlerdi; 2016’da ise liseli gençler.

*

Aziz Nesin bir “tahrikçiydi. Yine Edward Said’in Entelektüel’ini hatırlatarak söyleyeyim,  tahrik etmek, Aziz Nesin için bir “iş”ti: Bir entelektüelin tahrik etmekten, rahatsız etmekten, çomak sokmaktan, şeytanın avukatlığını yapmaktan başka ne işi olabilir ki? Tahrik etmek entelektüelin ontolojik sebebi değil midir? Aziz Nesin,  Madımak Katliamı’nın bahanesi olarak dillere pelesenk edilen sözlerini de Salman Rüşdi’nin Şeytan Ayetleri kitabını Türkçeye çevirme işini de  hep halkı “tahrik etmek” için söylemedi, yapmadı mı?

Hatırlatalım, 2 Temmuz’daki Pir Sultan Abdal Kültür Şenliği kapsamındaki etkinliklere davet edilen Aziz Nesin, İslam dinince kutsal olan kişi ve kavramlara küfür ettiği iddia edilen, Hint asıllı İngiliz yazar Salman Rüşdi’nin Şeytan Ayetleri kitabını Türkçeye çevirerek yayımlama düşüncesindeydi. Kitap, yayımlandığı dönemde, İslam dünyasında ciddi bir nefret uyandırmış; İran, Salman Rüşdi’yi öldürene ödül vadetmişti. Kitap Türkiye’de de yasaklanmıştı. Nesin, o dönemde yazarlığını yaptığı Aydınlık gazetesinde konuyla ilgili  bir yazı dizisi başlatılmış, 11 gün boyunca gazetede kitaptan pasajlar tefrika edilmişti. Kitabın tamamının yayınlanması da Nesin’in (tahrik) planları arasındaydı

Aziz Nesin neyin peşindeydi? İslam Dünyası’nda fırtınalar estiren bu kitabı Türkiye’de yayınlamaktan ne umuyordu? Salman Rüşdi’nin  Şeytan Ayetleri’ kitabı  tüm bu riskleri, tepkileri, şimşekleri üzerine çekmeye değecek bir edebi başyapıt mıydı?

Bu soruların cevaplarını Aziz Nesin’e bırakalım (Alıntıları Aziz Nesin’in kitaplarından aldım. Vakfın internet sitesinde de bulabilirsiniz.)

“Benim Salman Rüşdü’nün bu romanını yayımlamaktan amacım, ne yazarın davasına hizmet etmek, ne de Türkiye’deki tutucuları kışkırtmaktır. Salman Rüşdü’nün davasından bana ne?  Bizim, onun davasından çok daha önemli savunduğumuz kendi davalarımız var.

Bu romanı yayınlamaktaki amacımı, o romanın ajansına açıklamak zorunda değilim ama, dört yıldanberi çok kez açıkladığım için, bikez de size açıklamakta sakınca görmüyorum. Bu romanı yayımlamaktan amacım Türkiye cumhuriyetinde, İslam Ülkeleri Konferansının dolaylı baskısı ve hükümet içindeki Diyanet İşlerinin tavsiyesiyle, Şeytan Ayetleri’nin Türkiye’ye sokulmasının ve Türkçe yayınlanmasının bir hükümet kararnamesiyle yasaklanmış olmasıdır. Ben, antilaik ve antidemokratik bir uygulamaya karşıyım. Hükümete verdiğim bir dilekçeyle de, bu yasak kararnamesinin kaldırılmasını ve bütün uygar ülkelerde olduğu gibi, Şeytan Ayetleri’nin Türkiye’de de yayımlanabilmesini istiyorum. Yoksa amacım, Humeyni’nin idam fetvasından paniğe kapılarak kendi romanını bile savunamayan, böyle bir romanı yazdığına pişman olup idam fetvası verenlerden af dileyen, kendi romanının yayımlanmasını püsüre yasaklayıp af dileği de kabul olmayınca yeniden yayımlanmasına izin veren bir yazarın davasını savunmak değildir. Şeytan Ayetleri’ni çok değerli bulduğum, çok beğendiğim için yayımlamak istiyor değilim.”

Salman Rüşdi, kitabıyla ilgili olarak Aydınlık gazetesinde “Salman Rüşdi- Düşünür mü, Şarlatan mı?” başlığıyla yayımlanmaya başlanan yazı dizisinden de, kitabının telif sözleşmesi imzalanmadan Aydınlıktan tefrika edilmeye başlamasından da, Aziz Nesin’in kendisine yönelik sözlerinden de rahatsızdır ve Observer gazetesinde 12 Temmuz 1993  tarihinde, yani Madımak Katliamı’ndan yaklaşık 2 hafta sonra yayınlanan yazısında Aziz Nesin’i korsan yayıncılık yapmakla suçlar. Rüşdi’ye göre Nesin, “…kendisine verilen önemle şişinen yaşlı” biridir. Rüşdi Nesin’i şöyle suçlar:

“…Mr. Nesin beni bir savaşçı olarak görmedi. Onun için kitabım, sadece istediği gibi kullanabileceği bir silahtı. Özgür konuşma kisvesi altında Nesin ve arkadaşlarının ortaya çıkan kanlı çatışmayı [Rüşdi, Madımak Katliamı’nı kastediyor] tahrik etmek için her şeyi yaptıkları sonucunu çıkartmaktan kendimi alamıyorum. Olayları tırmandırmak istediler. Şimdi de öyle gözüküyor ki, istediklerinden fazlasını elde ettiler.”

Aziz Nesin, ertesi gün Aydınlık’tan Salman Rüşdi’ye zehir zemberek bir yanıt verir:

“Sorunun Biri şu: Aziz Nesin’in romanı Türkçe yayımlamaktan niyeti nedir? Benim niyetimden size ne  Bay Salman Rüştü? Siz romanınızı çevirip basan herkese bu soruyu sordunuz mu? Yanıtlar aldınız mı? Yazar ve ajansınca sorulan böyle bir soruyu hiç de  yanıtlamak zorunda değilim. Onlar için değil, okurlarım için bikez daha bu soruyu yanıtlamakta sakınca görmüyorum. Niyetim Şu: Kendi ülkemde kitap yasağına karşı gelmek. Bağnazların, yobazların gerici isteklerine baş eğmemek. Bütün laik ülkelerde özgürce yayınlanabilen bir romanın, anayasasında laik olduğu yazılı ülkemde, bu romanın yayımlanmama onursuzluğundan ve utancından kurtulmak. İşte bu ve bunun gibi, sizin ve sizin gibilerin hiçbir zaman anlamadığı ve anlayamayacağı kimi duygu ve düşüncelerle bu romanın ülkemde yayımlanmasını istiyorum.”

Aziz Nesin’i en iyi Edward Said’in anlatabilmesi çok mu ilginç? Said, Türkiye’deki bir üniversitede görev yapsa, üniversitede huzuru bozmaktan, anarşi ve teröre destek vermekten vb. tez zamanda uzaklaştırma cezası alarak görevine son verilecek bir yazar , Lübnan sınırında İsrailli askerlere taş atan Filistin asıllı, “halkına yabancılaşmış bir sözde aydından” başka biri değil (!) Eylemci, sözde aydın Edward Said’in Entelektüel kitabının, tahrikçi, allahsız Aziz Nesin’i tasvir ediyor olmasının nesi ilginç (!)

Entelektüel diyorduk değil mi?

Keyifli Pazarlar…

Mete Kaan KAYNAR