Bir politikacı işini kaybetmemek için her şeyi yapar. Hatta vatansever bile olur.
(William Randolph Hearst)
Platon’un bir sözü vardır. “Demokrasi, bir eğitim işidir. Eğitimsiz kitlelerle demokrasiye geçilirse oligarşi olur. Devam edilirse demagoglar türer. Demagoglardan da diktatörler çıkar; demokrasi despotluğa dönüşür,” diye. Bu söylem takriben 2460 yıl öncesinde söylenmiş bir sözdür. Sanki yüzyılımızı işaret ediyor gibi. Diktatörlerin kısmi demokratik kurallar içinde seçimle işbaşına gelemeyeceğini bildiklerinden egemen sınıfların her yol mubahtır dediği kurallardan biri olan ya seçim hileleri, ya darbe, ya da paramiliter ve küçük burjuvazinin bel kemiğini oluşturduğu tabandan gelen hareketle yönetime el koymasıdır. Bu yöntem Avrupa ülkelerinde faşizmin yükselişe geçtiği dönemlerde İtalya, Almanya, İspanya, Portekiz, kısmi olarak da Macaristan ve Bulgaristan’da görüldü. Bunun dışında eğitimsiz 3. dünyanın büyük kısmında askeri darbelere sahne olan yerküremizde egemen çevrelerin sıkıntıya düştüğü anda başvurdukları bu yöntem ne yazık ki gelenek haline gelmiştir. Ülkemiz de bunlardan biridir.
Uluslararası finans kapitalizminin ülkemizi kendilerince ekonomik ve politik yöntemlerle güvenli hale getirmek için NATO’ya müttefik olduğumuz tarihten bu yana sıklıkla başvurduğu kanlı yöntemini ayrıntılı bir şekilde (FAŞİZM ile ilgili yazı dizisinin sonunda) inceleyeceğimiz için ayrıca bu konuya değinmeyeceğiz.
24 Haziran 2018 tarihinde bir üçüncü dünya ülkesi konumunda ve geçmişinde hileli seçimlerin sabıkalısı olan ülkemiz, erken seçim kararı ile kısmi demokrasi isteyen diğer burjuva partilerini hazırlıksız yakalamayı amaçladı. Ne derece başarılı olur, bilemiyoruz ama ibrenin onlardan yana olduğunu söyleyebiliriz.
Hileli seçimlerin kaynağı hakkında tarihsel bir bilgiye sahip olmamakla birlikte dünyada ilk seçimlerin Eski Atina’da yapıldığını görüyoruz. Hile karışmış mı bilmiyoruz. Ancak sınıflı topluma geçişle birlikte ilk hile, sahte bildirimler, kirli ilişkiler ve diğer her türlü halk tabiriyle dalavereler o dönemlerde ortaya çıktığı tahmin ediliyor. Bu nedenle ilk hileli seçimlerin ne zaman yapıldığı konusunda fazla bir bilgiye sahip değiliz.
Atina’da M.Ö. 4. yüzyılda nüfusunun 250.000-300.000 arasında olduğu tahmin edilmektedir. Bu nüfusun 100.000’i Atina vatandaşı ve Atina vatandaşları arasında da sadece 30.000’i oy verme hakkına sahip yetişkin erkek nüfusu bulunduğu yazılmaktadır. Roma İmparatorluğu da temsili bir demokrasiye yakın bir sistemle yönetildiği yazılı kaynaklardan anlaşılmaktadır. Temsili demokrasi, günümüz itibariyle “demokratik ülkelerde ulusun egemenlik hakkını doğrudan değil de, seçtiği temsilciler aracılığıyla kullandığı bir uygulamadır.” Eski Roma’da demokratik haklar genellikle sosyal sınıflara göre şekillenirdi. Yetki ve güç her zaman elit kadroların tekelindeydi. Ortaçağda İngiltere’de demokrasi, kralın yetkilerini din adamları ve halk adına sınırlayan “büyük sözleşme” ile yürürlüğe girmişti. Bu sözleşme kapsamında ilk seçimler 1265 yılında yapılmıştır. Kralın bu kısıtlaması nedeniyle halkın az bir bölümü seçimlere katılmıştır. İtalya’da şehir devletlerinde, İrlanda’da ve değişik ülkelerde küçük otonom bölgelerde, İskandinav ülkelerinde meclisler oluşturulmuştur. Kadın, insan yerine konulmadığı için seçimlerde sadece erkekler oy kullanabilmiştir.
Seçim hilelerine gelince, sınıflı toplumların ortaya çıkmasıyla birlikte hileye başvurulduğunu yazmıştık. Ancak elimizdeki ilk veriler, 1792 yılında yapılan New York Mülki İdare seçimidir. Nisan ayında yapılan bu seçimlerde vali ve vali yardımcıları seçimi yapıldı. Bu seçim aynı zamanda dönemin en büyük seçim hilelerini içinde barındırmıştır. Bu seçimde, John Jay, Geroge Clinton’dan daha fazla oy almıştı. Ancak teknik ayrıntılar nedeniyle Otsego, Tioga ve Clinton ilçeleri onları diskalifiye etti ve tasnif yapılmadı. Böylece George Clinton’a resmi sonuçlarında küçük bir çoğunlukla ayrıcalık sağladı.
Ülkemize gelince, Osmanlı döneminde 23 Aralık 1876 tarihinde Meşrutiyetin ilanı ile parlamenter sisteme geçilmişti. Yürürlüğe konan Kanun-i Esasi (Anayasa) yürürlüğe girmiş ve Meclis-i Mebusan için seçim yapılmıştı. Bu seçimlerin sonucunda 69 Müslüman ve 46 Gayrimüslim olmak üzere toplam 115 milletvekili seçildi. Meclis, Dolmabahçe Sarayı büyük salonunda yapılan törenle açılmıştı. Milletvekili sayısı başlangıçta 120 idi. Ancak Sultan II. Abdulhamid 130’a çıkarmıştı. Seçimler iki dereceliydi. Birincisinde oy kullanılacak ve mebuslar belirlenecekti. Sonra seçilen ikinciler, mebusları belirleyecekti. Bunun için İstanbul’da ayrı, taşrada ayrı sistemler devreye girdi. Vilayetlerde mebuslar vilayet, liva ve kazalarda idare meclisleri üyeleri tarafından yapılan seçimle belirlenmişti. Taşra için Osmanlı vatandaşı olmak, 25 yaşını bitirmiş ve hem erkek hem de emlak sahibi olmak gerekiyordu. Bu zevat, nezaket kurallarını bilen, zengin ve kültürlü kişiler olarak vekil adayı olabiliyordu.
Ülke olarak ilk kez halk tarafından 1833 tarihinde seçim ile tanışabildik. Bu seçimde sadece muhtarları seçebildik.
Ülkemizde hile ile 1946 yılında yapılan Genel Milletvekili seçimlerinde tanıştık. Aslında her zaman hile vardı belki bizler farkına varamamıştık. Hileyi yapan da iktidardaki Cumhuriyet Halk Partisi idi. Bu hile sayesinde 4 yıl daha iktidarda kalabildi.
1945’li yıllarda Sovyetlerin ABD emperyalizmine karşı Kars ve Ardahan’da üs kurmak istemesi milli şef İsmet İnönü’yü telaşlandırmıştı. ABD, Truman yardımı karşılığında Türkiye’ye maddi destek sağladı ve eğitim ve öğretimin can damarı olan, ancak bir Sovyet yapılanması şeklinde gördüğü Köy Enstitülerinin kapatılmasını istedi. Ancak bir isteği daha vardı, o da batı tipi demokrasi gereği çok partili sisteme geçiş idi. Bundan hareketle 1946’da CHP’den ayrılan Celal Bayar, Adnan Menderes ve bazı milletvekilleri Demokrat Parti adı altında bir parti kurdular. CHP, muhalefetin güçlenmesini ve iktidara gelmesini önlemek için, bu seçim kanunu ile Anayasa gereği 1947 yılında yapılması gereken seçimleri bir yıl öne çekerek “Erken Genel Seçim” kararı aldı. Bu bir Ali Cengiz oyunuydu. Seçimlerde yargı denetimi yoktu. “Açık oy, gizli tasnif” sistemiyle yapılıyordu. Seçim 21 Temmuz 1946 tarihinde yapıldı. Ancak o dönemlerde trafolar pek fazla olmadığı için “kedi” olayı da yoktu. Elektriklerin tüm ülkede oyların tasnifi sırasında kesilme durumu da yoktu. Ama dönemin koşullarına uygun başka hileler vardı. Seçim mazbataları bazı illerde bir gün önceden düzenlenmiş ve seçim kurullarına gönderilmişti. Seçim Kurullarında sadece CHP’li üyeler görev yapıyordu. Demokrat Parti’nin temsilcileri ise sayım başladıktan çok sonra kabul edildiler. Kontrol göreviyle köylere gitmek isteyen DP’liler engellendi. Ankara, Polatlı kaymakamı, muhtarları toplayarak seçimleri CHP’nin kazanması için Kur’an üzerine yemin ettirdi. Kutsal kitabın yanına da tabanca koydu. Seçmenlerin bir kısmı tehdit edildi, bazıları güvenlik güçleri ve paramiliterler tarafından darp edildi. Bazıları tutuklandı. Bazı seçim bölgelerinde seçmen listesi bulunmayan sandıklarda oy kullandırırken yazılı mazbatalar boş olarak sandık kurullarına imzalatıldı. Bir kısım mazbatalar değiştirildi. Bu mazbataların seçim kurullarına verilmesi gerekirken nahiye müdürlüklerine, memurlara ve kaymakamlara teslim edildi. Seçim sonuçları 3 gün sonra açıklandı. İlan edilen seçim sonuçlarına göre 465 sandalyeli TBMM’ye, CHP 395, DP 66, Bağımsızlar ise 4 milletvekilliği kazandı. 14 Mayıs 1950 tarihinde yapılan olağan milletvekili genel seçimlerinde her türlü hileye rağmen, 27 yıllık CHP iktidarına son verildi.
Bir defasında seçimlere hile karıştı mı bir daha bu illetten kurtulmak mümkün değildir; çünkü bağımlılık yapan bir yöntem haline gelir.
Gelelim AKP dönemine:
3 Kasım 2002 – 22 Temmuz 2007 seçimlerine kadar AKP’nin hileye ihtiyacı olmadığını sanıyoruz. Ancak 2007 seçimlerinden itibaren muhalefetin ısrarla seçimlere şaibe karıştığı ile ilgili genel değerlendirmelerini görüyoruz. 2007 seçimlerinde kullanılan mükerrer oylar ile ilgili şaibeli durumların ortaya çıktığı anlaşıldı.
Bunların başında seçen listelerinin düşürülmesi YSK’nin karşılaştırılan verilerine göre 2007 listesinden 6.168.283 kişi, 2009’dan 2.279.383 kişi, 2010’dan 2.373.142 kişi, 2011’den 2.292.082 kişi, 2014 yerel seçimi listesinden 2.306.097 kişi, 2014 cumhurbaşkanlığı seçimi listesinden ise 2.477.811 kişi gerekenin üzerinde fazladan düşürüldü. Bunun sonucu olarak listelerde fazladan düşürülen 2.477.811 kişinin oyu cumhurbaşkanlığı seçiminde sandığa yansıdı. TÜİK’in adrese dayalı listeleri ile YSK listeleri karşılaştırıldığında ise arada 1 milyon 611 bin 411 fark çıktı. Birbiriyle çelişen iki listede Türkiye’nin 81 il 957 ilçesindeki listelere göre 1.785.602 seçmenin adrese dayalı sistemde olduğu halde YSK listelerinde bulunmadığı, diğer taraftan 174.191 seçmenin ise YSK listelerinde olduğu halde Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi’nde bulunmadığı tespit edildi. Tüm bu farklar toplanıldığında ise 31 Aralık 2014 tarihi itibariyle seçmenlerin yüzde 4.62’sinin listelerden çıkarıldığı ortaya çıktı.[1]
2007 seçiminden itibaren seçim sonuçlarını etkileyebilecek büyüklükte yığma ve bindirme seçmen yazıldığı ortaya çıktı. Yığma seçmenler belediyelerin numarataj çalışmalaryla olmayan bir adres yaratıp bu adrese seçmen kaydetmesiyle oluşturuldu. Bindirmede ise var olan bir adrese orada yaşamayan ya da oturmayan seçmen kaydedildi. Partilerin oylarının birbirine yakın olduğu yerlerde sahte seçmen kaydedildi. İstanbul Beylikdüzü’ndeki iki mahallede inşaat halindeki binalarda hiç olmayan adreslerde yaklaşık 5.000 seçmenin sahte olduğu kayıtlara geçti [1].
2011 Genel Seçimlerinde, çöplerden oy toplama, bilgisayar sistemlerinin kilitlenmesi, sayım ve kayıt sırasında illerde elektrik kesintileri, sandıkların kaçırılması gibi tipik, klasik ve ilkel seçim hilelerini görüyoruz. Bunun dışında YSK’nın sandık kayıtlarını internette yayınlamayı reddetmesi de bu seçimin tuzu biberi olmuştur. Örneğin İzmir’de CHP’nin oylarının başka partilere yazıldığı öğrenilmiş, ardından sehven (yanlışlıkla) yazıldığı itiraf edilmiştir. 12 Haziran 2011 seçimlerindeki elektronik ortamda hilelerin mutlaka engellenmesi gerekir denildi, ancak engellenemedi. Yine milletvekili dağılımı nüfus ile ilişkilendirildiğinde normal koşullarda Ankara’da TÜİK nüfus sayımına göre 33 milletvekili düşmesi gerekirken, 36 milletvekilinin düştüğü hesaplanmıştır. Bu da nüfus oranına göre illerde temsilin adil olmadığını ortaya koymaktadır. Bunun dışında % 10 baraj handikabı da ayrı bir hile olarak telakki edilmelidir. 12 Eylül’den kalan bu adaletsizlik, bugüne dek giderilemedi.
2011 seçimlerinde tanık olunduğu gibi, seçmen sayılarındaki tutarsızlıklar Sistem yapısalı ile ilgili olmayan, elle yapılan bilinçli (!) yanlış veya eksik girdilerin sonucudur. 2007’de en az 75 milyon olması gereken Nüfus, bilinmeyen nedenlerle 70 milyon olarak ilan edildi. Sonuçta bu çelişki seçmen sayısına da yansımıştır [2]. Bu seçimlerde Afgan mültecileri gibi TC vatandaşı olmayanlara oy kullandırılmıştır. Yine seçmen kütükleri düzenleme yetkisi 5749 sayılı yasa gereğince YSK’den alınmış ve Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü’ne verilmiştir. 2011 seçmlerinin en belirgin yanı, kritik seçim bölgelerinde elektriklerin kesilmesi ve 19 milyondan fazla oy pusulasının basılmasıdır.
30 Mart 2014 yerel seçimlerinde büyükşehir belediye başkan ve meclis üyelerinin belirlenmesinde yaşanan tipik hilelerden biri de Ankara’da yaşanmıştır. Melih Gökçek ile Mansur Yavaş arasındaki başkanlık seçiminde oyların henüz % 10’u sayılmıştı. Bir anda Melih Gökçek oylarının % 50’sini aldı. Bununla CHP’nin yaklaşması oldukça zor idi. CHP’nin kalesi olan Çankaya’da oyların ancak % 10’u sayılmıştı. CHP % 60 önde götürüyordu. Bir süre sonra % 10’lara kadar düştü. YSK, her zamanki gibi iktidarın vesayeti altındaydı ve bu fark her ne hikmetse 3.000’e kadar düştü. Yani üç saat içinde % 70 eridi. Bu şaibe, Melih Gökçek’in YSK’ya gitmesiyle aynı zamana denk getirildi. YSK da bu şaibenin içindeydi. Bu süre zarfında içişleri bakanı başta olmak üzere diğer bakan ve milletvekillerinin seçim kurulunu bastığını da bilmeyen yoktur. Bu seçimin en belirgin örneği tutanak sonuçlarının değiştirilmesi olmuştur. Hileye YSK da alet olmuştur. Bu seçimin mizahi yanı da 40 ilde yaşanan “trafolara kedilerin girip elektrikleri kesmesi olmuştur (!)
1 Temmuz 2014 tarihi itibariyle seçmen sayısı 55.371.931 kişi olduğu görülmüştür. Oysa bu rakam YSK tarafından 52.894.120 kişi olarak açıklanmıştı. Bu durumda listelerden fazladan 2.477.811 seçmenin iradesi 2014 Cumhurbaşkanlığı seçiminde sandığa yansımış oldu.[3]
7 Haziran 2015 Genel Seçimlerinde Erdoğan 400 milletvekili istemektedir. Bu isteğe paralel olarak da Anadolu Ajansı, AKP’nin oylarını % 80 olarak tahmin eder, Yandaş anketçiler de en az % 60 üzerinde kesin sonuçlar verir. Böylece yapılacak hilenin altyapısı peşinen hazırlanmış olur. CHP derseniz, zaten bir türlü muhalefet olamayan ve muhalefeti gereği gibi yapamayan acemi bir burjuva partisi kimliğindedir.
CHP’nin hazırladığı raporda olası hilelerin seçim sonuçlarını % 15 civarında etkilediği anlaşılmaktadır. 2007 yılı seçimlerine ilişkin analizler, seçimlerin temiz, adil ve güven içinde yapılmadığını göstermektedir. Raporda ayrıca sandık hileleri, seçmen düşürme veya ekleme üzerinde de istatistiki bilgiler verilmektedir.
7 Haziran 2015 tarihinde tüm hilelere rağmen aradığını bulamayan AKP, meclisin aldığı erken seçim onayı ile YSK, 1 Kasım 2015 tarihinde seçim kararı verdi.
1 Kasım seçimlerinin ana hedefi Cumhurbaşkanı tarafından belirlenmişti. Kürt coğrafyasında HDP’nin oylarının önüne geçmekti. Bu nedenle valiler, kaymakamlar, TSK içinde bölgede en yüksek rütbeli askerler görevlendirilmişti. 7 Hazirandaki koşullar aynı kalmak kaydıyla 1 Kasım seçimlerinde AKP oylarını % 9 artırdığı, HDP oyları ile MHP oylarında görülen ciddi düşüşlerin ancak bir hilenin sonucu olduğu yabancı akademisyenlerden Prof. Dr. Erik Meyersson’un makalesinde görülmektedir. Mülki ve idare amirleri ile askerlerin baskısı sonucunda Ağrı, Batman, Hakkari, Şırnak gibi birçok Kürt illerinde seçime katılımın az olduğu, seçmenlerin engellendiği görülmüştür.
Türkiye’deki analistlere göre, Erdoğan’ın çaldığı oy oranı yüzde 5 civarında. Bunu ise Türk Hava Yolları uçaklarında yurtdışından getirilen oy pusulaları, muhalefete verilen oyların yok edilmesi gibi kirşi işlerin tamamı Ankara Büyükşehir Belediyesi aracılığıyla yapılıyor. Pazar günü yapılan seçimlerde, yüzbinlerce ölmüş kişi adına Erdoğan’ın partisi AKP’ye oy verildiği belirlendi.[4}
YSK’nın şaibeli sandık taşıma ve birleştirme kararına gelince; valiler istedi diye Yüksek Seçim Kurulu, 24 Haziran’da yapılacak Cumhurbaşkanı ve 27. Dönem Milletvekilliği Genel Seçimleri’nde sandıkları taşınacak iller Bitlis, Kars, Muş, Elazığ, Van, Urfa, Tunceli, Ağrı, Iğdır, Hakkari, Erzincan, Bingöl, Siirt, Batman, Şırnak, Adıyaman, Mardin, Diyarbakır, Erzurum. Ancak Erzurum’da il seçim kurulu 298 sayılı kanuna uygun talepte bulunmadığı için bu talebi reddedildi. Kısacası Kürt bölgesinin bütün illerinde ve özellikle HDP’nin en çok oy aldığı yerleşim birimlerinde sandıkların taşınması, MHP, AKP şer ittifakının Kürtler üzerindeki baskı, yıldırma, korkutma ve geri adım attırarak itaat etmelerini sağlama amaçlıdır. Bütün sorun HDP’nin baraj altında bırakılması ve AKP’nin sömürü ve talan politikasının biraz daha devamını sağlamaktır. Hiç şüphesiz ki bu uygulama ile bölge halkının, kendi topraklarında oy kullanımını engellemektir. Her ne kadar YSK 144.000 seçmeni kapsadığını açıkladıysa bu sayının iki katı olduğu iddia edilmektedir. Bu haksızlık CHP tarafından Anayasa Mahkemesine taşınmıştı. Anayasa Mahkemesi, tıpkı YSK gibi, AKP’nin vesayeti altında vereceği karar aslında belliydi ve ret talebi gecikmedi.
24 Haziran’da seçime şaibe ve hile karıştıracak en büyük olay YSK’nın 55 milyon seçmen için 500 milyon zarf siparişini vermesi ve sandıkları taşıması olacaktır.
AKP ve MHP’nin TBMM’den geçirdiği ittifak yasasına göre, vali veya İlçe Seçim Kurulu Başkanı isterse seçim sandıklarını bulundukları yerlerden başka yerlere taşıyabilecek. Kolluk kuvvetlerinin sandık etrafında bulunmasına da imkan tanıyan düzenlemeye göre, Valiler veya İlçe Seçim Kurulu Başkanı’nın istediği her sandık, uygun görülen başka bir yere taşındıktan sonra bu karara itiraz edilemeyecektir.[5]
Sonuç olarak her ne kadar çok partili bir sistemden bahsediliyorsa da tek parti sisteminin tipik baskı, şiddet, yıldırma ve korkutma taktiği olan ve artık bu ülkede gelenek haline gelen otokrasinin kurumsallaştığı gerçeğinin göz ardı edilmemesi gerekir. Uluslararası finans kapitalizminin ülkemizde içinde bulunduğu çıkmazın bertaraf edilmesi ve özellikle neoliberalizmin uygulanması yolunda yaşadığı sıkıntıların giderilmesi için baskısı faşist bir yönetime ihtiyacı olduğu gerçeğini unutmamalıyız.
Halkımız bir kez daha kendilerini ezmekte olan egemen sınıfların sözcülerini seçmek için sandık başına gidecek. Hiç değilse eli kanlı tekelci burjuvazinin şahinler grubu olan AKP, MHP milliyetçi cephe ittifakını bir süreliğine dahi olsa sandığa kilitleyelim.
Unutulmamalıdır ki faşizm, kanlı, katliamcı ve çirkin yüzüyle kapımıza dayanmıştır.
[1] T24 Haber, İşte CHP raporuna göre kesinleşmiş beş seçim hilesi (19 Mayıs 2018)
[2] Prof. Dr. Ahmet Saltık, Seçimde elektronik hile (gene seçim ve seçim güvenliği)
[3] http://www.avrupa-postasi.com/gundem/7-haziran-oncesi-iste-akpnin-secim-hileleri-h95688.html
[4] Sözcü Gazetesi, Türkiye genel seçimlerinde ‘hile kokusu’ (4 Kasım 2015)
[5] Hüseyin Şimşek, sandık taşımada valilere tartışmalı yetki, (Birgün gazetesi 08.05.2018)
- Irkçılık - 31 Aralık 2022
- Azgelişmişlik Üzerine (3) - 26 Kasım 2022
- Azgelişmişlik Üzerine (2) - 12 Kasım 2022