Hollywood, Oppenheimer filminin yayınlanmasını kutlarken, New Mexico’daki Trinity atom testinin yerel Hispanik ve yerli toplulukları üzerindeki yıkıcı etkisi protestoların odak noktası haline geldi. Protestolar, toplulukların tanınma ve tazminat taleplerine ve filmin bombanın geliÅŸtirilme ve test sürecindeki ırkçılığın beyazlatılmasına dikkat çekiyor.
16 Temmuz 1945 tarihinde Los Alamos’ta gerçekleÅŸtirilen Trinity atom testi, gizli Manhattan Projesi’nin bir parçasıydı. 1942’de atom bombasını geliÅŸtirmek ve üretmek amacıyla kurulan bu proje, Alman bilim insanları Otto Hahn ve Fritz Strassmann’ın 1938’de uranyumda nötronla indüklenen nükleer fisyonu keÅŸfetmesinin ardından baÅŸlatılmıştı. ABD BaÅŸkanı Franklin Roosevelt yönetimindeki hükümet, Uranium Komitesi’ni kurarak askeri ve bilimsel uzmanlardan oluÅŸan bir komiteyi, ABD’nin atom araÅŸtırma ve nükleer yeteneklerini geliÅŸtirmek için görevlendirdi.
Ülkenin atom araÅŸtırmaları 1941’de yeniden yapılandırıldı ve resmi olarak araÅŸtırmadan geliÅŸtirmeye geçildi. Bir yıl kadar sonra Manhattan Projesi resmen baÅŸlatıldı ve baÅŸlangıçta 500 milyon dolar tahsis edildi. Projenin geliÅŸtirdiÄŸi bombaların test edilmesi için ABD’nin farklı bölgeleri seçildi: Washington’daki Hanford, New Mexico’daki Los Alamos ve Tennessee’deki Oak Ridge. 1950’lerin ve 1960’ların sonlarında Nevada ve Colorado’da ekstra yerler oluÅŸturuldu.
Özellikle Hanford ve Los Alamos gibi ilk bölgelerin seçimi, yerli Amerikan toplulukları üzerinde derhal bir etki yarattı. Hanford ve yakındaki White Bluffs’teki beyaz sakinlere minimum tazminat ve 90 gün içinde taşınma imkanı saÄŸlanırken, geleneksel topraklarını terk etmeyi reddeden Umatilla, Yakama ve Nez Perce halklarına tazminat sunulmadı.
Yakama ulusunun bir üyesi olan Russell Jim, Atomic Heritage Müzesi’nin Manhattan Projesi’ni belgeleyen sözlü tarih projesi için yaptığı 2003 röportajında, Hanford bölgesinin yüzyıllardır halkı tarafından kullanıldığını ancak hükümet tarafından “izole bir çöplük olarak görüldüğünü ve insanların feda edilebilir olduÄŸunu” belirtti. Jim, 1986 yılında Manhattan Projesi hakkında 19.000’den fazla belgenin yayınlandığında testlerin çevreye radyoizotoplarının kasıtlı olarak salındığının ortaya çıktığını söyledi. Bu salımlardan biri “yeÅŸil çalışma”ydı ve Jim, bunun “insanlar ve çevre üzerinde test yapmak için kasıtlı bir salım olduÄŸunu” açıkladı. Bu, Yakama halkının saÄŸlığı üzerinde yıkıcı bir etkiye neden oldu.
Nez Perce ulusunun bir üyesi olan Gabriel Bohnee, Atomic Heritage Müzesi için yaptığı baÅŸka bir röportajda, ABD emperyalizminin kendi halkına ve topraklarına verdiÄŸi zararı açıkladı ve “Çevre, küresel güç adına feda edildi” dedi.
New Mexico’da, Hanford’daki gibi, testlerden önce veya sonra yerel halk tehlike konusunda uyarılmadı, patlamaların 80 kilometre yarıçapındaki alanda 19.000 kiÅŸinin yaÅŸadığı bir bölgeyi etkilediÄŸi göz önüne alındığında. New York Times için 2020 yılında yazan denemeci ve Acid West kitabının yazarı Joshua Wheeler, ABD devletinin ırkçılığını vurgulayarak, “Trinity’nin rüzgar altındaki [testlerin altında yaÅŸayan insanlar] büyük ölçüde yoksul tarım aileleri, çoÄŸunlukla Hispanik ve Yerli” olduÄŸunu belirtti.
Test sırasında New Mexico, 19 Yerli Amerikan kasabasına ev sahipliği yapmaktaydı, ayrıca Apache ve Navajo uluslarının üyelerini barındırıyordu.
Toprakları ve toplulukları atom testlerinden doÄŸrudan etkilenen First Nations halkından izin almayan ne İngiliz ne de Avustralya hükümetleri, bunun yerine Aboriginal topluluklarını topraklarına eriÅŸimi engellemeye veya kuvvetle uzaklaÅŸtırmaya çalıştı. Bazı uyarı levhaları dikildi ancak bunlar İngilizceydi. Atomic Heritage Müzesi için yapılan baÅŸka bir röportajda, Maralinga’da gerçekleÅŸtirilen atom bombalarından birinin HiroÅŸima’ya atılanın iki katı büyüklükte olduÄŸunu belirtti.
1980’ler ve 1990’larda alanda “temizlik” için milyonlarca dolar harcanmasına raÄŸmen, Monash Üniversitesi’nin 2021 tarihli bir çalışması, toprağın hala kirlenmiÅŸ olduÄŸunu ve önceden düşünüldüğünden çok daha kötü olduÄŸunu ortaya koydu. Geçen yıl ABC News ile yapılan bir röportajda, baÅŸ araÅŸtırmacı Megan Cook, ekosisteme sürekli ve uzun süreli bir plutonyum salınımının devam ettiÄŸini belirtti.
Emperyalist ırkçılık, insanlık tarafından bilinen en yıkıcı silahı geliÅŸtirmek için yarışan emperyalist devletlerin ABD ve Avustralya’da geliÅŸtirdiÄŸi ırkçı bakış açısı ile sınırlı deÄŸildi. Japonya’nın HiroÅŸima ve Nagazaki ÅŸehirlerine Trinity testinin baÅŸarısından sadece üç hafta sonra iki bomba atan ABD emperyalizmi tarafından yapılan kitlesel cinayeti haklı çıkarmak için de kullanıldı.
1941 yılında Pearl Harbor’ın Japonya tarafından bombalanmasının ardından, ABD’nin izolasyonist konumunu terk ederek İkinci Dünya Savaşı’na girmesiyle, anti-Japon ırkçılığı ABD emperyalizmi ve savaÅŸ çabalarının merkezine yerleÅŸti. ABD medyası içinde anti-Japon ırkçılığı yaygınlaÅŸtırıldı. Ayrıca, ABD hükümet politikası, 120.000’den fazla Japon Amerikalıyı ve göçmeni toplama kamplarında interne ederek anti-Japon ırkçılığını daha da artırdı.
Aralık 1944’te yapılan kamuoyu yoklamaları, ABD halkının %13’ünün ve ABD askeri personelinin %50’sinin tüm Japon insanlarını yok etmeyi desteklediÄŸini ortaya koydu. HiroÅŸima ve Nagazaki’nin bombalanmasının hemen ardından yapılan anketler, 210.000’den fazla Japon sivilin ölümüne neden olan bu bombalamalara yönelik kamuoyunun %85’inin onayladığını gösterdi. Bombalamalardan iki ay sonra yapılan anketler, ABD nüfusunun beÅŸte birinden fazlasının daha fazla bombanın atılması gerektiÄŸini düşündüğünü ortaya koydu.
Kim Bullimore
Bu yazı Redflag‘dan alınmıştır…
- Talihsiz Anjel Hala ve Edirne Kuşatması Günleri - 29 Ocak 2025
- Bilim İnsanları, Bazı Kişilerin Neden Covid Olmadığını Buldu - 21 Haziran 2024
- Tüketicinin İyimserliği Azalıyor - 21 Haziran 2024