Önce

Az sonra güneş doğacaktı. Sokak köpekleri, kediler hiç uyumamış gibiydi. Duvar dibinde sabahlayan bir öksüz. Deli gibi çalışıp ölü gibi yatan, gece vardiyasından dönen yorgun işçiler… Kahvaltı bile yapamadan telaşla yola koyulanlar. Güneş doğmakta acele etmiyordu. Gece aralıksız yağan yağmurla ıslak yapraklarda parıldayan ay ışığı… Ne yerse yesin, ne içerse içsin o kirli tat bırakmıyordu ağzını. Kendini iyi duyumsamıyor, birleşen sıkıntılar birbiriyle yarışıyordu. Yabansı bir uyuşukluğa gömüldü bedeni. Yüzünde toplanan ağır bir yorgunluk, kafasında başa çıkamadığı değişik uğultular, dinmeyen ağrılar… Kapanmayan, alt alta üst üste toplanıp çıkarılan hesaplar, yitirilen sevinç… “İyiyim” yalanları, “çok şükür” ler, “yapacak bir şey yok” güçsüzlüğü… Arafta kalan “keşke” ler… Kendi mezarına tabutunu taşıyan suskun ve solgun kalabalıklar… Barbarlaşan havada soluk alamıyordu. Özne neredeydi?

İçinde sürekli küçülen buz gibi bir boşluk. Kötülükte ne kadar ileri gidilebileceğinin sıradanlaşan sayısız örnekleri. Hoyratlığın, kabalığın, geçim sıkıntısının toplumsal yaşamı kuşatan sertliği…Suçun saltanatında evi olmaktan uzaklaşan bir ülke… Zaman umursamıyordu yaşananları, bildiğini okuyordu, her şey önemsizdi, kimse değiştiremezdi. İnsan değişebilirdi ancak kendine karşı yeniden kurabilirse kendisini. Cehalet ise değişmez, üst sınıfların kurguladığı oyunları ev ödevi kabul ederdi. Akıl neredeydi?

Yaşamak ve yaşatmak kolay olmasa da insanları sevmek için sözcükler çoktur. Sevmemek için de… Teki bile yeter. Cümleler arasında en doğru sözcüğü ararken el yordamıyla kendi yolculuğuna devam ediyordu. Alçakça işlenen cinayetlere, tacizlere, cezalara, tükürüyordu kadın. Kanla dolu minik bir yürek ne kadar güçlüydü. Bedeninde taşıdığı toplumsal travmalara karşın önce kadın. Önce bir türlü öldürülemeyen direnç. Önce iş, önce ekmek, önce özgürlük talepleri… Güneşli bir rüyaya yatmak şimdi uyanarak. Gülmek, daralmadan kendi parantezinin içinde. Görkemli ufuk neredeydi?

Gerçeği söylemek “ötekiler” le el ele tutuşmak demekti. Birlikte var olma çabası öfkeli sözcükleri çağırıyordu. Paylaşılan ortak acıdan bir çıkış yolu vardı. Korku kafesinde sınırsızca kalınamazdı. Gizemli bir ışıkla dalga dalga kabaran ezgiler eşlik etmeye hazırlanıyordu. Gerçek dost, gerçek yoldaş kendisiydi ama ışığın gözeğini arayanlar da yanındaydı. Kavga neredeydi?

Şimdi; hayatın getireceği her koşula hazırdı, uyumayacaktı. Kötülüğe asla alışmayacaktı. Yaşamın can evinden yazılacak bir öyküye hazırlanıyordu. Ayna durgunluğundaki gökyüzü hayranlık bırakan turuncu, kızıl, mor renge bürünmeye başlamıştı. Kozasından çıkmaya çalışıyordu günün ilk kımıltıları. Karanlık girmeden yeni günün içine akmalıydı. Son cümle neredeydi?

Muzaffer YEGÜL
Latest posts by Muzaffer YEGÜL (see all)