Türkiye’nin içinden geçtiği dönem Albert Camus’nun Veba romanındaki yıkım gibidir. Benzetirken bile çekiniyorum ama Oran kenti sokaklarındaki ölü fareler gibiyiz. Birbirimizin ölülerine bakıp geçiyoruz.
Ölülerimizden korkuyoruz.
Korku ve umutsuzluk tıpkı veba gibi ne kadar çabuk yayılıyor. Çıkış yolları tümden kapatılmış ne yapacağımızı bilmez durumdayız.
Tecrit edilmiş bir ülke!
Her gün çoğalan ölümler!
Ülkeden kaçışlar!
Endişe!
Bizi bu umutsuzluktan kurtaracak Dr Rieux gibi bir insana ihtiyacımız var. Ah ilk adımı atabilsek, haykırabilsek çıkış yolunu bulacağız. İnsanca yaşamanın koşullarını yaratacağız ama bir türlü birbirimizi anlamıyoruz, anlamak istemiyoruz. Çünkü tartışma kültürü yerine haklılığını kanıtlama kendi düşüncesini dayatma, kabul ettirme var ilişkilerimizde. Var olan haklarımıza bile saygı göstermekten o kadar uzağız ki…
Son otuz yıla bakalım; Türkiye inanılmaz bir değişim yaşadı, yaşıyor. Doğa katliamı, hayvan katliamı, insan katliamı akılları durduruyor. Bunca ölümü, yıkımı, adaletsizlikleri, iktidar değişikliklerini nasıl sindirebildiğimize şaşırmıyorum. Dediğim gibi ölüyüz, ya da ölü taklidi yapıyoruz.
Kaçmak çözüm değil ki.
İşleri elinden alınan, açlığa mahkum edilen Nuriye Gülmen ve Semih Özakça ölüme her gün biraz daha yaklaşırken çoğunluk yine ölü taklidi yapıyor. Küçücük çocuklar tecavüz edilip öldürülürken biz yine ölü taklidi yapıyoruz. Yine dikkatimi çeken şu ki artık insanlar hayvanları daha çok sevmeye başladılar. Ve bir ülkede insan haklarından çok hayvan hakları konuşuluyorsa, insanlar birbirinden uzaklaşıp hayvanlara sarılıyorsa vay o ülkenin haline. Çöküş diye buna derim. Aslında her türlü nesnel koşullar bizim lehimize. Bence problemimiz insanlar arası ilişkilerin sağlıksızlığında. Amaçlarımıza götüren eylemlerimizi birleştirmiyoruz. Hal böyle olunca da bu tecritten kurtulamayacağımızı sanıyoruz.
Oran kentinde yaşayan Dr Rieux’nun işi; vebayı durdurmak, insanların yaşamasını sağlamaktı. Dr önce salgının ne olduğunu buldu, doğru teşhisi koydu ve salgını durdurdu. Dr Rieux gibi özgür, cesur, doğru değerlendirmeler yapabilen kişiliklere ihtiyacımız var.
Oysa Dr, farelerin öldüğünü görür görmez kenti terk edebilirdi ama etmedi. Kentte kalıp insanların yaşamasını sağladı. Bizlerde bu ülkede yaşamak istiyorsak eğer ayrılıklar üzerinden değil ortak paydalarımız üzerinden birleşmek zorundayız.
- Yazar Takdir bekler mi? - 14 Ağustos 2024
- Kör İnanç ve Terör - 4 Ekim 2023
- Z Kuşağı ve Deprem! - 9 Şubat 2023