Niğde Rehabilitasyon Merkezindeki Şiddet İddiaları: 81 Barodan Ortak Açıklama

Niğde Rehabilitasyon Merkezinde engelli bir çocuğun kötü muamele sonucu öldüğü iddiaları, insan hakları açısından Türkiye’yi sarsan bir skandal olarak gündeme geldi. 81 baronun ortak açıklamasında, bu olayın yalnızca bireysel bir ihmal ya da suç değil, aynı zamanda hukukun üstünlüğü ve insan hakları ilkelerine ağır bir saldırı olduğu vurgulandı. Açıklama, uluslararası sözleşmelere ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına atıfta bulunarak, engelli bireylerin ayrımcılık olmaksızın onurlu bir yaşam sürdürme hakkına dikkat çekti. Barolar, olayın tüm yönleriyle aydınlatılması ve sorumluların yargı önünde hesap vermesi çağrısında bulundu.

Olayın İnsan Hakları Boyutu

Niğde’deki bu trajik olay, Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi’nin 15. ve 16. maddelerinde belirtilen işkence, insanlık dışı muamele ve ayrımcılığa karşı koruma ilkelerini ihlal ettiğini gözler önüne seriyor. Sözleşme, engelli bireylerin yalnızca fiziksel değil, ruhsal bütünlüklerinin de korunmasını şart koşuyor. Barolar, Türkiye’nin bu sözleşmeye taraf olmasının, yükümlülüklerin yerine getirilmesi için daha etkin politikalar uygulanmasını zorunlu kıldığını hatırlattı.

Bu tür olaylar, yalnızca bireysel sorumluluklarla sınırlandırılamayacak kadar geniş bir yapısal sorunlar zincirini işaret eder. Rehabilitasyon merkezleri ve bakım kurumlarındaki ihmal ve istismar, denetim eksikliği ve kaynak yetersizliği gibi sorunlarla birleşerek sistemik bir insan hakları krizi yaratıyor. 81 baronun açıklamasında da belirtildiği gibi, bu tür skandalların tekrar etmemesi için etkili bir denetim mekanizması oluşturulması ve çocuk ve kadın merkezli politikaların uygulanması gerekiyor.

Yetkililere Çağrı

Barolar, açıklamalarında açık bir şekilde yetkililere çağrıda bulunarak, bu olayın faillerinin cezalandırılmasının yanı sıra benzer vakaların önlenmesi için kapsamlı bir reform ihtiyacını vurguladı. Ayrıca, toplumun engelli bireylerin haklarına sahip çıkması gerektiği, bu olayların yalnızca mağdurları değil, toplumun tamamını ilgilendiren bir sorun olduğu dile getirildi.

Bu skandal, yalnızca bireysel bir trajedi değil, aynı zamanda Türkiye’de insan haklarının korunması adına büyük bir sınavdır. Sorumluların adalet önünde hesap vermesi ve sistemin değişimi, toplumun vicdanında açılan yarayı kapatmanın ilk adımı olacaktır.