seçime doğru/seçimden sonra
Önceki yazılarımın “Seçime Doğru” alt başlığında ağırlıklı olmak üzere yaptığım kimi tahminlerde yanıldığımı kabul ederek başlamanın yazar dürüstlüğü açısından önemli olduğunu düşünüyorum; yanıldığını itiraf etmek! Ancak tahminlerimde yanıldığımı kabul etsem de çöküşe ve bu çöküşün tüm bileşenlerine dair iddialarımı koruduğumu ve koruyacağımı da bir kez daha söylemek isterim. Bu kısa yazıda sadece “seçime doğru” alt başlıklı yerlerde dile getirdiklerim üzerine birkaç “ama” içeren yorumlarım olacak. Kabullenişin ardından seçim sonuçlarına dair “amalarım”…
İzleyen her bir paragrafın başına varsa eğer okurlarımın “ama” eklemesini istiyorum… Kısaca…
Ülkenin %80’i açlık, sefalet yoksulluk ve yoksunluk batağındadır; her ne kadar çoğunun umurunda olmasa da! Ülkenin sadece yüzdebeşi rahat bir yaşam sürdürebilmektedir. Bu gerçekliğin seçimleri gerçek anlamda etkilemediği görülmektedir. Değişim sanaldır!
Bunca yıldan beri gizlenmeyen, hatta gizlenmesine gerek duyulmayan ve hatta açıkça sergilenmesi bir övünme vesilesine dönüşmüş düşkünlük halinin, yozlaşmışlıkta çürümüşlükte dibe vurmanın seçmen nezdinde bir sorun oluşturmadığı net bir şekilde görülmüştür. Çürümüşlüğün simge isimleri ülke sathında çok rahat aday olabilmişler “en kötüsü” %30’a yakın oy alırken bir kısmı seçimi kazanabilmiştir. Değerli seçmen halkımızın hırsızlığı arsızlığı sorun etmediği, en hafif itkiyle “olsa da keşke bende yapabilsem” duygusuyla hareket ettiği –düşler- bir kez daha seçimler aracılığıyla görülmüştür.
Defalarca tekrarladığım iddiamda ısrarlıyım; seçmenlerin dolayısıyla halkımızın %85’inin net bir şekilde sağda durduğunu seçimler bir kez daha göstermiştir.
Seçim sonuçlarının bize gösterdiği acaba değerli halkımızın iktidardaki dinci-ırkçı faşist kliğe bir ders vermek istediği midir? Evet, oy oranlarında önemli sayılabilecek bir düşüş olmuştur; hakeza CHP’nin oylarında da ciddi bir yükseliş vardır ki bu oran sosyal demokrasi cilası-maskesiyle dolaşan mavi boyalı kahverengi gömlekle dolaşan faşist Ecevit CHP’sinin on yıllar önce aldığı oya en yakın oy oranıdır. CHP bu “yerel seçimi” birinci parti olarak bitirerek –kazanarak- merkez sağda var olduğu iddia edilen boşluğu doldurmuştur. CHP’nin merkez sağ parti olduğu halk nezdinde de kanıtlanmıştır! Ancak seçimden sonra CHP söylemlerinde rejimden geriye dönüşe dair hiçbir ifadenin yer almaması önemlidir. Halkın “bir kısmının” iktidara yönelik tepkisinin CHP aracılığıyla mas edilmesi sürecinin ve o kısmın biat sürecinin epey bir yol almasının adıdır bu sonuçlar, bu söylemler bu politikalar. Böylece “ileri” olarak adlandırılan asgari demokrasinin dahi rafa kaldırılmasının meşruiyet gerekçesi oluşturulmaya başlanmıştır. CHP özelinde soru/sorun şudur: CHP kliği yüzdebeşli çetenin güvenini kazanıp bir iktidar alternatifi olabilecek midir?
Sol (da sıfır) partilere bir bakalım; bakacak bir şey bulmaya çalışarak… Seçime dâhil olarak ajitasyon ve propaganda olanaklarından yararlanma argümanına sığınarak seçime katılan tüm sol (da sıfır) legal siyasi partilerin oylarının toplamı yüzde bir (%1) dahi olamamıştır. Buna popüler ancak popülist bile olamayan -sol olup olmadığı tartışılmalı- parti de dâhil üstelik. Ne demiştik o parti için parantez içinde anımsayalım. Bu hobi faaliyeti meselesi devam ediyor gibi gözüküyor; birazcık daha solda imiş gibi görünerek. Son dönem “sol” görünen popüler bir parti var; oradan olmadı birde buradan deneyelim mantığı ile aday dolaştırıp duruyor. Aynı adayı gelecek seçimlerde –tabii olursa bir seçim oyunu daha bu olmayan demokraside- partisinin başkan adayı olarak da görebiliriz. Üstelik bu adayın sol ile ilişkisi pek yok gibi; en azından çalıştığı günlerde faşistlere düzdüğü övgü dolu sözlerle anımsıyoruz kendisini. Geçenlerde de üyelerini değil sağdan devşirdikleri popüler adaylarla seçime girmeyi tercih eden bu solcu partinin pek meşhur liderini patronla birlikte işçilere nutuk atarken gördük; patrona sormuşlar “reklamımız olur” gibi bir şeyler demiş! (Bir ara not: parti olmayan birçok siyasi parti farklı konularda farklı sözcüleriyle medyaya konuşurken, bu partide her konuda konuşma kabiliyetinde 1 ½ kişi var. Diğerlerinin Stalinist parti disiplini uyarınca olsa gerek konuşması yasak! Aslında üyelerin “konuşması” bütün “sol” partilerde yasak). Hepsi kayıtsız şartsız lider partisi, dolayısıyla seçim sonuçlarına dair doğru/reel/rasyonel bir tartışma yapılma olanağı yok; ne yapacaklar yapmaya seçim günün hemen ardından başladıkları gibi; köyden hallice nüfusu olan kısmen sembolik bir iki yerde kazandıkları “seçim zaferiyle” birkaç sene oyalanırlar küçük tirajlı gazetelerinde o belediyecikler adına efsaneler üretmeye başlarlar (hâlbuki ortada büyük bir Fatsa/Ordu mağlubiyeti var; sol partilerin fetiş idolü/objesi haline gelmiş –beyhude-) ve bu “büyük zaferlerinin” nasıl olup da ülke sathına, o da yetmez dünyaya nasıl yayacaklarını düşünerek ona dair “ideoloji oluşturarak”, “derin derin” düşünüp “ıkına ıkına teori sıçarak” müritlerini oyalarlar. Özetle “onların” durumlarını gösteren bu sonuçların “eskisi” gibi tartışıldığını not edelim. Bu halleriyle aslında %1 lerin onlara yettiği de düşünülebilir, hasbelkader %5 olsa halimiz ne olur; bu da ayrı bir sorun…
Ve bu sol siyasi partilerin liderlerinin, yöneticilerinin, “teorisyenlerinin” durumu artık ne siyasetin ne toplumsal siyasi psikolojinin sorunu değil doğrudan psikiyatrinin sorununa dönüşmüş durumda.
Aslında Türkiye sol siyasi partilerinin bu seçimlerdeki durumunu en iyi özetleyen sol olduğunu iddia eden bir parti liderinin orta ölçekli dört ilde dört adet “muhtarlık kazanarak önemli başarılar kazandığı ve sistemin surlarında gedikler açtıkları” şeklindeki sözleridir ki daha fazla yoruma gerek bırakmamaktadır.
Birde Gebze mevzuu var; sol partilerden birinin başkanı burada “işçi oylarını alacağım” argümanıyla seçime girdi: üstelik diğer muhalif partiler seçime girmeyerek kendisini destekledi. Sonuç bekleneceği gibi kazanamadı. Üstelik patronların himayesi ve gözetiminde işçilere propaganda yapma fırsatını dahi yakalamıştı. Olmadı aksine işçi oylarının ülkenin hemen her işçi yoğunluklu bölgesinde olduğu gibi sağa yöneldiği bir kez daha doğrulandı, görüldü. Evet, işçileri bir “sınıf” olarak sosyalizm diye bir sorunu ve –vizyonu / hayali- yoktur. Ve aslında 150 yıllık tarih hiç olmadığını göstermiştir; seçim mevzularından bağımsız…
Hiç şüphem yok, aslına rücu edeceklerdir… Yolda yürürken, gezerken sokakları karşınıza çıkan dilenciye 50 kuruş verin ya da hafifçe alay edin bakın size nasıl davranacaktır.
Bu ülkenin yaşlıları/emeklileri bulundukları yerde durmaya devam edeceklerdir. Tıpkı işçilerde olduğu gibi…
İktidar kliği seçim kaybetmelerinin nedenlerinden birisi olarak seçime katılım oranının düşmesini, seçmenlerinin sandığa gitmemesi olduğunu söyleseler de “kalelerde” “muhalif” seçmeninde sandığa gitmediğini sayılar gösteriyor. Tahminim üç büyük şehirde iktidarın kazanabileceği şeklindeydi. İzmir ve Çankaya başta olmak üzere “kalelerin” durumu ayrıca incelenmeli…
Kazanıldı mı? Çoğunluk bu soruya evet olarak yanıt verecektir; tekrar soralım ufak bir eklemeyle: “çöküşü engelleyecek, geciktirecek bir kazanım elde edildi mi ya da “muhalife” yapılan bu göreceli yöneliş, teveccüh hali, “çöküşe rıza” durumunun sorgulanmasına yol açacak mı?
Bir metafor olmamasına rağmen daha önce metafor olarak örneklediğim İliç örneğini tekrar ele alalım; yeni sonuçla: İliç halkı 2019’da %97, 2023’de %75 ve çöküşün ardından 2024’de %98 ırkçı-dinci faşistlere oy vermiştir. Sadece bir oy verme değildir bu, ülkenin benzer birçok bölgesinde olduğu gibi –ön sıraları kapma telaşında- çöküşe rızanın da ötesinde yaşanan ihmal ve katliama suç ortaklığını da ilan etmiştir.
Hatay örneği farklı mı? Tabii ki hayır; diyelim ki Hatay ilinin geniş ölçeğinde farklı bileşenleri var… O zaman ya Antakya ne durumda diye soralım. Onay… Bir sanrı vardı yıllardır, on yıllardır: hoşgörü cenneti vs. gibi. O halde “aykırı” bir soru soralım; bu hoşgörü cennetinde düşünce özgürlüğü cennetinde (!) sol olduğu iddiasındaki parti seçimi kazanmak için neden sağcı bir aday devşirmek zorunda kalmıştır ve bunu eleştirenleri disiplin soruşturması ile tehdit etmiştir?
Adıyaman’ın yerel seçim mantığına uygun farklılaşmasını bir yana bırakalım deprem bölgesinde de benzer onay çıkmış, büyük “değişimler” yaşanmamıştır.
Hadi AKP’yi bir kenara koyalım; sonra diğer(ler)ine ekleriz. Doğrudan ırkçı faşist partiler bu seçimde toplan %12 oy almıştır. Şeriatçı partilerin toplam oy oranı ise %10’a yaklaşmıştır. Kazanılan nedir bu halde iken?
Tekrar: seçime katılan sol partilerin toplam oy oranı %1’dir; ancak.
Türkiye yoksulluk, yoksunluk, enflasyon, açlık, yaşam kalitesi vs. indekslerde çok farklı değerlendirmelerde en kötü üç beş ülke arasındadır ve bu sıralamalarda uzun süre daha kalacağımızı garantisi de vardır! Gerçekten seçim kazanılmış mıdır?
- Sağlıkta Çöküşün Öteki Öyküleri (5) - 21 Ekim 2024
- Çöküşe Rıza (s)10 - 3 Ekim 2024
- Sağlıkta Çöküşün Öteki Öyküleri (4) - 17 Eylül 2024