Zamanı saatle ölçmeye ne zaman başladık? Ve o andan itibaren neleri unuttuk?
Jay Griffiths’in Tik Tak: Zamana Kaçamak Bir Bakış adlı kitabı, bu sorulara sadece yanıt değil, yeni bir bakış açısı da sunuyor.
Griffiths, modern dünyanın “vakit nakittir” anlayışını sorgularken, zamanın aslında sadece bir ölçü birimi değil, bir yaşama biçimi olduğunu hatırlatıyor. Ona göre zaman, yalnızca takvimde ilerleyen rakamlar değil; doğanın ritmiyle, mevsimlerin dönüşüyle, çiçeklerin açışıyla hissedilen bir akıştır. Ve bu zaman, birçok kültürde hâlâ yaşıyor.
Kitapta aktarılan örnekler, zamanın nasıl farklı şekillerde beden bulduğunu gösteriyor:
- Yakutlar, bir yıl geçtiğinde “dünya geçti” der. Çünkü onlar için yıl, dünyanın dönüşüyle ölçülür.
- Guarani-Kaiowa halkı Brezilya’da, “Kaç yaşındasın?” sorusunu “Guavira yaşamında kaç kez çiçeklendi?” diyerek sorar.
- Akota yerlilerinin dilinde “geçmek” veya “beklemek” gibi kelimeler yoktur.
- Mikmaklar ve Algonquin dilleri zaman için doğrudan bir kelimeye sahip değildir.
- Maoriler ise geçmişin önümüzde uzandığını, geleceğe ise arkamızı dönerek yürüdüğümüzü söyler. Onlara göre geçmiş görülür, gelecek henüz görülmeyendir.
Bütün bu örnekler tek bir şeyi söylüyor: Zaman doğada yaşar. Ve doğa saat tutmaz.
Griffiths, Kuzey Tayland’da, Karen halkı ile geçirdiği altı ay boyunca bir şeyi fark etmiş ve “Şu ne zaman olacak?” sorusunu sormamayı öğrenmiş.
Çünkü orada bu sorunun cevabı yokmuş. Soruyu sorarsan, yüzlerde hafif bir gülümseme belirir ve çok kısa bir cevap verirlermiş:
“Olunca olur.”
Ne kadar sade. Ne kadar iç rahatlatıcı.
Bu cevap, sadece zaman anlayışını değil; hayatın akışına güvenmeyi de öğretiyor. Olanı zorlamadan, acele ettirmeden, sadece olmaya izin vermek…
Olunca Olmak
“Olunca olur” demek; sadece bir teslimiyet değil, aynı zamanda bir farkındalık. Zamanı kovalamak yerine, onunla birlikte akmayı seçmek, olanı anlamak, yaşamak, o deneyimi içselleştirip kendine katmak ve yoluna devam etmek demek.
Saatin sesi yerine, doğanın sesini dinlemeye başladığımızda, belki de gerçek zamanla ilk kez tanışacağız.
Belki bizler için “zaman”, hâlâ e-postaların yanıtlanması, toplantıların dakikası dakikasına takip edilmesi, günlerin yapılacaklar listesiyle dolması demek…
Ve kısa molalarda zincir kahvecilerden birinden alınmış bardaklarla, o anın içinden geçmeye çalışmak.
Farkında bile olmadan, her yudumda mikro plastiklerin vücudumuza karıştığı, doğadan ve kendimizden biraz daha koptuğumuz anlar…
Ama yine de içimizin bir yerinde başka bir zamanı hatırlıyoruz.
Bazen bir çiçeğe bakarken…
Bazen bir çocuğun gülüşünde…
Başında uçan martılardan denizin kokusunu aldığında…
Ya da sadece beklemek zorunda kaldığımız bir anda.
İşte o zaman, sessizce hatırlıyoruz: Olunca olur.
Çünkü Mehmet Refik Yücel’in de dediği gibi: “Yaşam, olmak demektir.”
Ve belki de olması gereken tam da budur…
- Şirinler Ne Çekti Be! : Sosyalist Ütopya mı, Masonik Alegori mi, Yoksa Sadece Bir Çizgi Film mi? - 9 Haziran 2025
- İncelik Bitti mi Gerçekten? - 4 Haziran 2025
- Doğayla Ölçülen Zaman - 28 Mayıs 2025