Güç ve Bilgelik Çatışması: Felsefe Neden Devletlerin Hedefinde?

“Güç, bilgeliÄŸin gölgesinde titrer.”

Felsefe, temelde varoluş, bilgi, değerler, gerçeklik, doğruluk, zihin ve dil gibi soyut, genel ve temel problemlere ilişkin yapılan sistematik çalışmalardır. Felsefe ile uğraşan kişilere filozof denir.

Felsefe, insanlığın en eski bilgi arayışlarından biridir. İlk filozoflar, evrenin ve insanlığın kökenini, bilginin doğasını ve iyi bir yaşamın nasıl olması gerektiğini sorgulamışlardır. Felsefe, yüzyıllar boyunca değişime uğramış ve farklı dallara ayrılmıştır.

Ancak modern devletler, felsefeyi sıklıkla gereksiz görürler. Bu tutumun ardında yatan sebepleri anlamak, hem felsefenin toplumsal rolünü hem de devletlerin önceliklerini anlamak açısından önemlidir.

Felsefenin Pratik Olmayan Doğası

Devletler genellikle somut, ölçülebilir ve doğrudan sonuçlar doğuran alanlara öncelik verir. Ekonomi, teknoloji, sağlık ve güvenlik gibi alanlar, vatandaşların günlük yaşamlarını doğrudan etkiler ve devletlerin meşruiyetini pekiştirir. Felsefe ise soyut düşüncelere, spekülatif sorgulamalara ve uzun vadeli entelektüel gelişime odaklanır. Bu nedenle, devletler açısından felsefe, doğrudan ve anında bir fayda sağlamayan bir alan olarak görülebilir.

Ä°deolojik ve Politik Kontrol

Felsefe, sorgulayıcı ve eleştirel bir disiplindir. Bu özellik, otoriter veya baskıcı rejimlerin işine gelmez. Felsefi düşünce, mevcut iktidar yapılarının sorgulanmasına ve toplumsal adalet, özgürlük ve insan hakları gibi kavramların tartışılmasına yol açabilir. Bu tür tartışmalar, mevcut düzenin meşruiyetini zayıflatabilir ve iktidar sahiplerinin konumunu tehdit edebilir. Dolayısıyla, devletler bazen felsefeyi gereksiz veya hatta tehlikeli bir faaliyet olarak görebilirler.

Ekonomik Öncelikler

Modern dünyada ekonomik kalkınma, devletlerin en öncelikli hedeflerinden biridir. Bu bağlamda, mühendislik, tıp, hukuk ve işletme gibi daha doğrudan ekonomik fayda sağlayan disiplinler desteklenir. Felsefe, ekonomik getirisi hemen görülmeyen ve pratik uygulama alanı sınırlı olan bir alan olarak algılanır. Bu nedenle, eğitim politikalarında ve bütçe dağılımlarında felsefeye yeterince yer verilmez.

EÄŸitim Sistemindeki EÄŸilimler

Eğitim sistemleri, genellikle toplumun ihtiyaçlarına ve devletlerin önceliklerine göre şekillendirilir. STEM (Bilim, Teknoloji, Mühendislik, Matematik) alanlarına yapılan vurgular, felsefe gibi beşeri bilimlerin geri planda kalmasına neden olur. Bu durum, devletlerin gelecekteki iş gücünü hazırlama ve ekonomik rekabet gücünü artırma amacını yansıtır. Felsefenin bu çerçevede yeri, genellikle ikincil veya hatta marjinal bir konuma indirgenir. Türkiye’nin eğitim sisteminde felsefe dersi 10 ve 11.sınıflarda 2 saat adı var ancak kendisi yok.

Felsefenin Toplumdaki Algısı

Toplum genelinde de felsefe, çoğu zaman anlaşılması zor ve günlük yaşamdan kopuk bir alan olarak algılanır. Bu algı, devletlerin felsefeyi desteklemekten kaçınmalarına neden olabilir. Halkın talebi ve ilgisi, devlet politikalarını etkiler ve yönlendirir. Eğer geniş kitleler felsefeye ilgi göstermiyorsa, devletler de bu alana yatırım yapmayı öncelik olarak görmezler.

Sonuç

Devletlerin felsefeyi gereksiz görmesinin ardında yatan nedenler, pratik fayda odaklı yaklaşımlar, ideolojik kontrol arzusu, ekonomik öncelikler ve toplumun genel eğilimleriyle ilişkilidir. Ancak, felsefenin sağladığı derin düşünsel zenginlik ve eleştirel bakış açısı, toplumların uzun vadeli entelektüel ve ahlaki gelişimi için vazgeçilmezdir. Felsefenin değeri, hemen görülmese bile, bireylerin ve toplumların bilinçli, sorgulayıcı ve özgür bireyler olarak gelişimine katkıda bulunur. Bu nedenle, felsefeyi gereksiz gören yaklaşımlar, kısa vadeli düşünmenin bir ürünü olup, uzun vadede toplumsal gelişim ve ilerleme için felsefeye daha fazla değer verilmesi gerektiğini ortaya koyar.

Arslan ÖZDEMİR