Son yıllarda Türkiye’de yaşanan kayyum atamaları, ülkenin siyasi yapısındaki derin kırılmaları ve Kürt sorununa dair barışçıl çözüm arayışlarından ne denli uzaklaşıldığını gözler önüne seriyor. “Kürt açılımı” gibi kavramlarla süslenen, ancak pratikte diyalog ve uzlaşmayı dışlayan bu politikalar, yerel yönetimlerin elinden alınması ve yerlerine kayyum atanmasıyla somut bir hal alıyor. Bu durum, Mardin, Batman ve Halfeti gibi Kürt nüfusunun yoğun olduğu bölgelerde halkın iradesinin hiçe sayılması olarak değerlendiriliyor ve Türkiye’nin barışa giden yollarının kapatıldığı algısını pekiştiriyor.
İç Karşıtlık ve Terörün Yeniden Gündeme Gelmesi
Kayyum atamaları, yalnızca siyasi bir manevra olarak değil, aynı zamanda toplumsal kutuplaşmayı derinleştiren bir araç olarak öne çıkıyor. PKK ve PYD’ye yönelik gerçekleştirilen sınır ötesi oporosyonlar, bu grupların etkisiz hale getirilmesinin ötesinde, iç politikada kutuplaşmayı artırmayı hedefleyen bir strateji izliyor. Bu bağlamda, bu tür eylemler, bu örgütlerin yurt içinde yeniden eylem yapma riskini artırıyor. İktidar, bu yöntemlerle hem iç politikada kendi tabanını konsolide etmeyi hem de toplumsal gerilimleri artırarak kendi siyasi kazanımlarını sürdürmeyi amaçlıyor (Çakır, 2022; Yıldırım, 2021).
Gözlemler, muhalefetin siyasi alanının daraltılması ve toplumsal kutuplaşmanın artmasının, potansiyel bir terör tehdidinin yeniden gündeme gelmesine yol açtığını göstermektedir. İç çatışmaların yeniden canlanması, geçmişte yaşanan travmaların tekrar gündeme gelmesine ve toplumsal dinamiklerin olumsuz etkilenmesine neden olabilir. Özellikle 2022’deki Ekim olayları, bu durumu açıkça göstermektedir; gösteriler sırasında yaşanan çatışmalar ve sosyal medya üzerinden yayılan nefret söylemi, toplumda derin yarıklar açmıştır (Tütüncü, 2022).
Hükümet, yurt içinde terörün ivme kazanmasından dolayı olumsuz etkilerle karşılaşacağını bilse de, paradoksal bir biçimde bu güvenlikçi politikaları hayata geçirerek kutuplaşmayı uç noktalara götürmeyi ve bunu siyasi bir kazanıma dönüştürmeyi umuyor. Kutuplaşmanın kısa vadede iktidar için sorun teşkil edeceğinin farkında olan hükümet, uzun vadede bunun kendisine fayda sağlayacağı ve iç çatışma ile terörün tırmanmasıyla tabanını konsolide ederek kitleleri arkasında toplayabileceği varsayımını benimsemiş durumda. Bu durum, siyasi stratejinin bir parçası olarak, toplumda yaşanan huzursuzluk ve belirsizliğin (7 Haziran, 3 Kasım sürecinde olduğu gibi) bir şekilde iktidarın lehine kullanılabileceği inancını besliyor (Ulusoy, 2023).
Ekonomik Sorunlar ve Toplumsal Tepkiler
Türkiye’nin ekonomik durumu, kayyum uygulamalarının halk üzerindeki etkisini artıran önemli bir faktördür. Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) verilerine göre, gıda enflasyonu dar gelirli kesimlerde resmi rakamların neredeyse iki katına çıkmış durumdadır (DİSK-AR, 2024). Yüksek enflasyon ve yoksulluk, toplumun en zayıf kesimlerini daha fazla etkiliyor ve bu kesimler kayyum uygulamalarına karşı tepkilerini artırıyor. Ayrıca, Türkiye’de 5 bin 500 civarında vakıf olmasına rağmen, yalnızca iktidara yakın dinci vakıflardan 331’inin vergi muafiyeti aldığı bir ortamda, toplumun daha fazla kutuplaşması ve sosyal dinamiklerin olumsuz etkilenmesi bekleniyor (Arı, 2024).
Kürt nüfusunun yoğun olduğu bölgelerde kayyum atamalarının yarattığı sosyo-ekonomik tahribat, bu bölgelerdeki yerel ekonomileri de olumsuz etkiliyor. Yerel yönetimlerin bütçeleri, kayyumlar aracılığıyla merkezi hükümetin kontrolüne geçerken, bu durum yerel halkın ihtiyaçlarına yönelik yapılan yatırımları da azaltıyor. Bu, halkın yerel yönetimlere olan güvenini sarsıyor ve toplumsal huzursuzluğu artırıyor (Yıldırım, 2021).
Dış Politika ve Uluslararası Etkiler
Türkiye’nin iç politikası, dış politikasıyla da yakından ilişkilidir. Kürt sorunu, özellikle Suriye’deki gelişmelerle birlikte uluslararası alanda önemli bir konu haline gelmiştir. Türkiye’nin Suriye sınırındaki askeri operasyonları ve PYD’ye karşı yürüttüğü mücadele, iç politikada derin bir dönüşüm yaratmış durumdadır. Suriye’deki Kürt gruplara karşı yürütülen askeri strateji, Türkiye’deki Kürt nüfusuyla ilgili politikaların da yeniden gözden geçirilmesine neden oluyor (Ulusoy, 2023).
Uluslararası toplumun kayyum atamalarına tepkisi, Türkiye’nin uluslararası imajını da etkilemektedir. Avrupa Birliği, insan hakları ihlalleri ve demokrasi standartlarının zayıflaması nedeniyle Türkiye’ye yönelik eleştirilerini artırırken, yurt dışından beklenen yatırımların gelmesinde engeller oluşuyor; bu durum Türkiye’nin dış ilişkilerini de zorlaştırıyor. ABD’nin ve AB ülkelerinin Türkiye’deki gelişmelere olan ilgisi, Kürt sorununa dair yaklaşımlarını da etkilemektedir. Örneğin, ABD’nin PKK’yı terörist bir örgüt olarak tanıması, Türkiye’deki iç çatışmalara ilişkin politikaların şekillenmesinde önemli bir faktör olmuştur. Ancak, ABD’nin PYD’ye yönelik desteği, Türkiye’nin bu örgütle olan çatışmasını daha da derinleştirmiştir (Tütüncü, 2022).
Sonuç ve Gelecek Öngörüleri
İktidarın mevcut politikaları, Türkiye’nin siyasi atmosferini yeniden şekillendirme çabası olarak değerlendirilebilirken, kayyum atamaları da barışa giden yolda ciddi bir engel teşkil ediyor. İç çatışmaların yeniden gündem belirleyici hale gelmesi, Türkiye’nin gelecekteki sosyal ve ekonomik istikrarını tehdit eden bir faktör olarak öne çıkıyor. Barışçıl bir çözüm yerine iç çatışma ve terörün yeniden ivme kazanması, yalnızca mevcut hükümetin değil, aynı zamanda toplumun geleceği açısından da ciddi bir tehdit oluşturuyor.
Barışçıl bir çözüm arayışı, ancak toplumsal uzlaşma ve diyalog zemininde yükselebilir; aksi halde, geçmişte yaşanan çatışmaların izleri, toplumun geleceğinde karanlık birer gölge olarak kalacaktır. Türkiye’nin, Kürt sorununa dair daha kapsayıcı bir yaklaşım benimsemesi, barışın sağlanması ve toplumdaki kutuplaşmanın giderilmesi açısından kritik öneme sahiptir (Akpınar, 2020; Yıldırım, 2021).
Kaynakça
- Akpınar, S. (2020). Kürt Sorunu ve Türkiye’nin İç Politikasındaki Yansımaları. Ankara: İletişim Yayınları.
- Arı, İ. (2024). Vergi Muafiyeti ve Vakıflar: Türkiye’de Kamu İlişkileri. Bir Gün Gazetesi.
- Çakır, F. (2022). Toplumsal Kutuplaşma ve Siyasi Stratejiler. İstanbul: Beta Yayınları.
- DİSK-AR (2024). Dar Gelirlinin Gıda Enflasyonu Raporu. Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu.
- Tütüncü, M. (2022). “Kürt Sorunu ve Ekonomik Etkileri: Türkiye Örneği.” Sosyal Bilimler Dergisi, 15(3), 88-104.
- Ulusoy, S. (2023). “Türkiye’nin Suriye Politikası ve Kürt Sorunu.” Uluslararası İlişkiler Dergisi, 20(2), 45-62.
- Yıldırım, E. (2021). Barış Sürecinin Sonuçları ve Geleceği Üzerine Değerlendirmeler. İstanbul: Nobel Yayın Dağıtım.