Yeme İçme Alışkanlıklarınızı Radikal Şekilde Değiştirmeye Hazır mısınız?

İklim değişikliği, hayatımızı yerleşimden ulaşıma, çalışma tarzımızdan üretime ve tüketime kadar birçok açıdan değiştirecek gibi görünüyor. Dayattığı gıda kriziyle, baştan aşağı değiştireceği bir şey de yeme içme alışkanlıklarımız.

Yeme içme konusundaki gelişime, dünya basınında bu konuda çıkan haberlere baktığımızda, hepimizi çok ilginç günlerin beklediğini söylememiz mümkün.

Biliyoruz, büyükbaş hayvan yetiştiriciliği ile uğraşan çiftliklerin önemli bir sorunu var: Metan salımı. İnekler beslendiğinde mideleri bitki materyalini sindirilebilir bir forma fermente ediyor.  Süreç, hayvanların geğirerek metan salmasıyla sonuçlanıyor.

Metan, dünya atmosferinde karbondioksitten daha fazla ısı tutabilen güçlü bir sera gazı olduğundan, bilim insanları ve girişimciler bu konuya bir çözüm bulmak için çabalamaya çoktan başlamış durumdalar. Örneğin, İsviçre-İngiliz tarım teknolojisi firması Mootral… Hayvanların, faydalandığımız önemli bir ürününe, süte çözüm geliştirebilmek amacıyla yola çıkmışlar ve sütün verimini veya tadını etkilemeyen ancak süt ineklerinin metan emisyonlarını %38’e kadar azaltabilen bir sarımsak ve narenciye karışımı geliştirmişler. %38 önemli bir oran. Hatta, bu yöntemle beslenen hayvanlardan sağlanan sütü dondurma üreterek insanların beslenme alışkanlıkları arasına dahil etmeye çalışıyorlar.

Tabii, sadece süte çözüm bulmak yeterli değil. Etin de, metan gazı salınmaksızın üretimi ve insanların tüketimine sunulması için çalışmalar yürütülüyor. Sentetik et üretimi (kültür eti de diyebiliriz) için birçok girişim var. Reaktörlerde üretilen kültür etleri, halihazırda birkaç ülkede tüketiciye sunulmaya başlandı bile. Bu alanda özellikle Singapur ve Amerika Birleşik Devletleri öne çıkıyor. Singapur, birkaç yıl önce sentetik et satışına izin veren ilk ülke oldu. ABD’de de bazı şirketler, kültür eti ürünlerini piyasaya sürmek için onay almış durumda.

Etin sadece reaktörlerde değil, bitkisel esaslı olarak üretilebilmesi için de çalışmalar sürüyor. Örneğin, Steakholder Foods, “dünyanın ilk” bitki bazlı 3D baskılı yılan balığını yaratmış. Sosis de benzer şekilde “üretilen” ürünlerden birisi.  İsveçli alternatif et markası Peas of Heaven, bir ucu tamamen et, ortası et-bitki karışımı ve diğer ucu ise tamamen bitki bazlı olan sosis üretmiş durumda.

Hayvanlardan sağlanan proteinin yerini almak üzere geliştirilen başka çözümler de var. Bunlardan birisi de, “böcekler”. Özellikle çekirge, önemli potansiyel taşıyan bir böcek olarak görülüyor. Örneğin, Finlandiya’da çıkarılan bir yasaya göre, protein ihtiyacını karşılamak için, çekirge veya un kurdunun kavrulup, un haline getirilip ekmek unu içerisine karıştırılması mümkün. Ülkemizde, Antalya ilinin Aksu ilçesinde de çekirge üretimi ile uğraşan ve üretimini özellikle yurt dışına pazarlayan bir girişim mevcut. Çekirgeler, yüksek protein içeriği ve düşük çevresel etkileri nedeniyle sürdürülebilir bir alternatif olarak öne çıkıyor.

Yeme alışkanlıklarından epeyce bahsettik ancak içmekten pek bahsetmedik. Yapılan son araştırmalar; iklim değişikliğinin şiddetlendirdiği hava olayları nedeniyle tüm dünyanın severek tükettiği birçok içeceğin risk altında olduğunu gösteriyor. Örneğin, şarap yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalan içeceklerden yalnızca bir tanesi.

Bazı pilot çalışmalar da gösteriyor ki, gıda alanında gözlemlenen hızlı değişim, yakın bir zamanda içecekler açısından da söz konusu olabilir. Örneğin, sentetik şarap üretimi konusunda bazı çalışmalar bulunduğu görülebiliyor.

Gelişmeleri hep birlikte gözlemlemeye devam edeceğiz. Kim bilir, belki bir gün, eski bilim kurgu çizgi filmlerinde gördüğümüz gibi küçücük bir hapı yutup, mükellef bir yemek yemiş ve sevdiğimiz bir içeceği tüketmişçesine mutlu hissedeceğimiz zamanlara da şahitlik edebiliriz.

Bir sonraki yazıda görüşene kadar, sağlıcakla kalın…

Özgün ÇINAR