‘Kendini bulmak istiyorsan kendin için düşün.’ demiÅŸ Sokrates. Bu anlamda varoluÅŸ felsefesi insanı nesne olarak inceleyen diÄŸer düşünce akımlarından ayrılarak insanı biricik ve otantik olarak ele alır. Ä°nsanın evrendeki yeri, öz-varoluÅŸ iliÅŸkisi, özgür iradenin insan davranışları üzerindeki rolü, varlığın ve hayatın anlamı, varoluÅŸsal anksiyete gibi konulara dair açıklamalarda bulunur. Bu anlayışa göre insan denilen varlık, yeryüzünde bulunmakla kendisini oluÅŸturur ve böylece olgunlaşır. Alacağı dersler, yerine getireceÄŸi görevler, sorumluluklar sayesinde kendisini var edebilecek ve bunun sonucunda özünü oluÅŸturabilecektir. Yalnız insana ait olan bu özellik onun eÅŸsizliÄŸini ortaya koyacağı gibi, iç sıkıntısının ve öz arayışının da nedeni olacaktır. ÇoÄŸu kimseler önce özün, varoluÅŸun sonra geldiÄŸine inanır. Varoluşçu anlayışa göreyse, insan önce var olacak, daha sonra öz oluÅŸturacaktır; kader diye bir ÅŸey yoktur. Buna baÄŸlı olarak özgürlük, sorumluluk, yalnızlık, ölüm, varoluÅŸsal sıkıntı ve boÅŸluk bu felsefenin ele aldığı konulardır. Ä°nsan kendi biricikliÄŸini keÅŸfedip kendi öz varlığını inÅŸa edebilme yetisini kazanarak daha doyumlu, daha huzurlu, belki de varoluÅŸunu taçlandıran bir yaÅŸam sürecekken birçok kimse bunların farkında bile deÄŸildir.
Bu fikrin öncülerinden olan Sartre sadece bireysel bir özgürlük arayışından ziyade diğerlerinin özgürlüğünü de isteyen bir anlayış benimser.
Bu anlamda İsveç’li yönetmen, Ingmar Bergman da Yedinci Mühür filminde yaşama, ölüme, varoluşa dair insanın en temel dürtüsü olan gerçeği arama isteğiyle, birey Tanrı ilişkisini sorgular. Varoluşçuluk felsefesi ikinci dünya savaşından sonra sinemaya da izlerini bırakmış, böylece bu felsefenin kavramları siyah beyaz çekilmiş olan Yedinci Mühür filminde de kendini göstermiştir.
Filmde, 14. yüzyıl ortalarında uzun yıllar hiç bilmediÄŸi topraklarda din adına savaÅŸan Antonius Block’ın vatanı Ä°sveç’e geri dönmesi, veba salgınıyla birlikte kol gezmekte olan ölümle karşı karşıya gelmesi anlatılır. Ölüm şövalyenin canını almak ister. Fakat Block, ölüme satranç oynama önerisinde bulunur. Şövalyenin canının bağışlanması ölüm ile oynayacağı satranç oyununun sonucuna baÄŸlıdır; satranç oyununda özgür iradesiyle seçtiÄŸi her hamle hem onun hem de çevresindekilerin daha sonraki hayatlarını etkileyecektir. Bu durum Sartre’ın özgürlük ve sorumluluk kavramlarını akla getirir. Zira Sartre’a göre, insan kendi seçimleri ile kendisini sürekli dönüştüren özgür bir varlıktır. Özgür olmak da sorumlu olmak demektir. İçinde bulunduÄŸu duruma karşı vereceÄŸi kararla insan geleceÄŸi oluÅŸturur, ona anlam kazandırır. Ä°nsanlar hem kendisinden hem de herkesten sorumludur. Böylece, ölüm karşısında insanın anlam arayışı irdelenir. Tam da bu noktada modern dünyanın keÅŸmekeÅŸliÄŸinde kaybolmuÅŸ, kendine yabancılaÅŸmış insanın mücadelesine ışık tutulur, film evrensel bir öyküye evrilir. Bu satranç oyunuyla, Block, bir anlamda zaman kazanmak ister çünkü geriye dönüp baktığında anlamlı tek bir ÅŸey yapmadığını fark eder. Bu anlam arayışında karşısına uÄŸruna yıllarca savaÅŸtığı din çıkar; Tanrı bilgisine eriÅŸmek ister. Yol boyunca karşılaÅŸtıkları bütün kötülüklere raÄŸmen gezici tiyatroda çalışan bir aile vardır ki bu sevgi dolu aile gerçekten yaÅŸamayı hak eder. Şövalye filmin sonunda evine yanındakilerle birlikte ulaşır ancak ölüme yenilmiÅŸtir. Artık kendi yaÅŸamının bir anlamı olmasa da ölümün dikkatini baÅŸka yöne çekerek bebekleriyle birlikte bu güzel çiftin kaçmasını saÄŸlar. Şövalye yaÅŸamında ilk defa anlamlı bir ÅŸey yapmış, ilk defa gerçekten var olduÄŸunu hissetmiÅŸtir.
Ölüm karşısında sevgi kazanmıştır.
- Gösteri Toplumu - 12 Kasım 2024
- Ya Olduğun Gibi Görün, Ya Göründüğün Gibi Ol - 27 Temmuz 2024
- İnançtan Bilmeye Giden Yol Farkındalıktır - 7 Haziran 2024