Kapitalİzm Mutsuzluk Harcıyla Yoğrulur

Beyaz adam tüfekleri ve misyonerleriyle geldi; elindeki ‘kutsal’ dediği kitabı bahane ederek, ‘vahşi diye tanımladığı insana mutluluk veren her şeye yasak koydu. Hür ve mutlu halkların elinden barış çubuğunu, özgürce sevişmeyi, hayvanlarla, ağaçlarla, sularla söyleşmeyi aldı; yerine para ve insanın ancak ruhunu satarak kazanabileceği o parayla satın alacağı sigara, ilaç, ‘ateş suyu’ v.s. gibi zehirler; cehennem korkuları koydu.

Kapitalist sistem mutsuzluk üzerine yükselir.

Mutsuzluk kapitalizmin anahtar sözcüğüdür.

Bütün emperyalist plânlar, projeler kitlelerin mutsuzluğu üzerine kurgulanır.

En iyi tüketici ve nefer, mutsuz insandır çünkü.

Mutsuz insan yasak, günah, suç diye yaftalanılarak elinden alınan kadim mutlulukların yokluğunun içinde bıraktığı derin boşluğu, habire sistemin ürettiği ve yüzde doksan dokuzuna gerçekten ihtiyacı olmayan malları tüketerek doldurmaya çalışır.

Mutsuz insan habire alışverişe para harcar.

Mutsuz insan habire yemeğe para harcar; habire kendine faydadan çok zarar getiren abur cuburda teselli arar; yedikçe şişmanlar, şişmanladıkça daha mutsuz olur; bu kez zayıflamak için para harcar.

Mutsuz insanın bağışıklık sistemi zayıflar, habire hastalanır; sözde sağlık sektörüne ve bir tarafını iyileştirirken diğer tarafın hasta eden ilaçlara para harcar.

Mutsuz insan kanser olur, her türlü umuda para harcar.

Mutsuz insan kendini beğenmez, estetik sektörüne para harcar.

Mutsuz insan bağımlılık eğilimi taşır; hiç bir zararı olmayan ve artı her türlü derde deva olan kenevir iftira atılarak yasaklandığı için ondan bin kat daha zehirli sigaraya, sentetik uyuşturucuya para harcar.

Mutsuz insan nefrete meyillidir; sürekli kendine düşmanlar yaratır, silaha para harcar.

Bu dehşetengiz kısır döngü böylece sürer gider.

Kapitalizm mutsuzluk harcıyla yoğrulur

O yüzden, en büyük devrimci eylem öncelikle insanı mutsuzluktan tüketim manyağına çeviren ikiyüzlü toplumsal ahlâka, değer yargılarına, günahlara ve yasaklara savaş açmaktır.

En önemli devrimci söylem ise insanın aslında çoğuna gerçekten ihtiyaç duymadığı malların esiri olmasına yol açan yanılsamalardan uyanmasını sağlamaya çalışmaktır.

Kapitalizmin özü ‘mal’dır. Dilediğiniz kadar eşit işe eşit ücret sağlayın, hak ettiğinizi düşündüğünüzün çok üstünde maaşlar elde edin ve hatta bütün üretim araçlarını ele geçirin; bu uydurma yasakların ve tüketime endeksli yanılsamalı yaşama tariflerinin kısmen bile devam ettiği bir sistemde sadece o araçların sahipleri el değiştirmiş olur ve siz de sadece daha fazla ‘mal’ satın alacak güce erişerek sadece zincirinin boyu biraz daha uzamış köleler olarak yaşama devam edersiniz; ki bu oportünizmin adına devrim falan denemez.

Gerçek devrim silah, cips, hibrit tohum vs gbi ölüm ve çöp üreten fabrikaları ortadan kaldırmaktır; oralarda özünde hayatı çürütmek için çalışan işçinin emeğini oportünistçe kutsayarak ona daha fazla para vermek değil. Bunun yolu da bana göre başta böcekler gibi üremeyi bırakmaktan ve anarşist felsefeyi içselleştirmekten geçer.

Bu düşlerin bugünden yarına ve verili olanla gerçekleşmecek olması, gerçeği değiştirmez. Varoluş uzun bir yoldur; bugünü kurtaramıyorsanız yüz yıl sonrası için çakıl taşı olursunuz; hangi düşünce ve eylem insanı ya da sanatçı ektiği tohumların semeresini yaşarken görmüş ki.

Gerçek devrimci, insana mutsuzluktan başka hiçbir şey getirmeyen uydurma ihtiyaçlar üreten fabrikalardaki emeğin derdine düşmek yerine, o malların hiçbirini üretmemenin ve tamamen barışa ve doğaya endeksli bambaşka yaşama tarifleri kurgulamanın hayalini kurar. Ama öyle ‘yetmez ama evet’ boyutunda bir revizyonist ve de oportünist zihniyetle değil, kökünden!..

Tıpkı kadim Kızılderililer ve Aborijinler gibi…
İnsanlık, tarihin hiçbir döneminde bugün olduğu kadar köle, o mutlu ve özgür halklar kadar da ideal insana ve yaşama yakın olmadı.

Rabia MİNE
Latest posts by Rabia MİNE (see all)