İsrail, ABD’den sonra dünyanın en militarist, en şovenist, en terörist devletidir. Bu niteliğiyle emperyalizmin bölgede bir jandarma karakolu olmasının da ötesinde, işgal ve ilhak amaçlı siyonist saldırganlığı ile hem bölgenin ve hem emperyalist kapitalist sistemin en önemli stratejik ve askeri gücüdür. İsrail aynı zamanda bir askeri/militarist devlettir. Yahudi kökenli yurttaşların % 70’inden fazlası devletin silahlı yedek askeri gücü konumundadır.
İsrail, Musa’nın dinine ve kitabı Tevrat’a bağlı olan Yahudilerin üstünlüğü anlayışına dayanan Siyonist, ırkçı ve bir din devletidir. İsrail, Filistin toprakları üzerinde işgal ve ilhak üzerine kurulmuş, yasalarında Yahudi olmayanlara ve özellikle de Filistinlilere karşı etnik, dinsel ve kültürel ayrımcılığı meşrulaştıran bir devlettir. Görünüşte burjuva parlamenter bir sistemi olmakla birlikte İsrail’de demokrasi sadece Yahudi kökenliler için geçerlidir.
İsrail ortaya çıktığı günden bu yana kuruluşunu tamamlamamış ve sınırları kesin olarak saptanmamış bir devlettir. Büyük İsrail idealine göre devletin sınırları Nil ile Fırat nehirleri arası olarak benimsenmiştir. İsrail dışında yaşayan tüm Yahudiler de, devlete bağlılıkları ve çok yönlü destekleri ile uluslararası planda önemli bir güç/lobi oluşturmaktadır.
İsrail’de Yahudilik etnik kimlik, din ve kültüre dayalı olmasına göre kısmi farklılıklar göstermekte ve genel olarak üç grup içinde tanımlanmaktadır: Bu bakımdan bir grup, dindar olsun ya da olmasın bir Yahudi ailede doğmuş olanlardır. İkinci bir grup ataları arasında veya soylarında Yahudi bulunanlardır. Üçüncü bir grup, ataları arasında veya soylarında Yahudi bulunmayan ancak usulüne uygun şekilde Yahudiliğe giren ve bu dini takip edenlerdir.
İsrail, NATO ülkeleri dışında ABD’nin en önemli müttefik statüsü verdiği bir ülkedir. Bu statüyle İsrail’in her zaman ABD’nin silah sistemlerine ve savunma ihalelerine ulaşma ayrıcalıkları vardır. ABD ise, İsrail’e her dönemde askeri, siyasi ve ekonomik yardımlar yapmaktadır. İsrail, 1960’lı yıllardan beri nükleer silahlara (atom bombasına, karadan, denizaltından ve havadan atılabilen balistik füzelere) sahiptir. Kıtalararası balistik füze menzilini 11.500 km’ye çıkarmıştır. Nükleer depolarında ise 200 ile 400 nükleer savaş başlığı bulunmasına rağmen, İsrail’in resmi olarak “nükleer belirsizlik” diye tanımlanan siyaset tarzı ABD tarafından benimsenmekte ve uluslararası platformlarda korunmaktadır.
2016 verilerine göre İsrail’in 7,1 milyonluk nüfusunun yüzde 75,8’i Yahudi, yüzde 19,9’u Arap (çoğu Müslüman) ve geri kalan yüzde 4,3’ü Dürzî, Çerkes ve dine göre tasnif edilmeyen başka gruplardır. Dünyadaki en büyük Yahudi cemaati, yaklaşık 5,3 milyon kişi ile ABD’de bulunmaktadır. Bu nedenle Yahudi diasporası ABD politikalarında en etkili gücü oluşturmaktadır.
Osmanlı İmparatorluğu’nun idaresi altında bulunduğu 1517-1917 yıllarında bir taşra kasabası olan Kudüs, 1860’a kadar Yahudi, Müslüman, Ermeni ve Hıristiyan mahallelerinden oluşuyordu. İngiltere’nin Manda idaresinde bulunduğu 1918-48 döneminde yeni yerleşimlerle büyüyerek metropol haline geldi. Ancak Kudüs, çok kimlikli, çok inançlı ve çok kültürlü gelenekleriyle Yahudiler, Hıristiyanlar ve Müslümanlar için kutsal bir kent olmayı sürdürdü. İsrail, 1980 yılında Kudüs’ü “bölünmez başkent” ilan etti. Filistinliler de Doğu Kudüs’ü ileride kurulması muhtemel Filistin devletinin başkenti olarak kabul ediyordu. 1993 Oslo Barış Anlaşması’nda Kudüs’ün nihai statüsü barış görüşmelerinin ileri aşamasında ele alınması öngörülmüştü. BM’nin tanımamasına rağmen İsrail Kudüs kararını günümüze kadar fiilen sürdürdü. ABD’nin bunu tanıma kararı yeni bir süreç başlattı.
Üzerinde çok konuşulan ama az bilinen İsrail, özgün niteliği olan bir devlet ve ülkedir. İsrail’e bunca kafa yorduktan sonra kıssadan hisse çıkararak Türkiye’nin giderek daha fazla İsrail’e benzediği söylenebilir.
- Siyasal Önderlikler ve Sosyalizm Anlayışı – Şaban İba - 14 Haziran 2024
- Eğitimde müfredat sorunu! - 26 Mayıs 2024
- Solun Durumunu Yeniden Düşünmek! - 20 Mayıs 2023