Aydınlanıyoruz…

Topluca… El âlem hep beraber… Işık tutuyorlar yolumuza…
Aydınlanma çağındayız… Herkes topluca oldu, olacak… Erdi erecek… Ortalıkta bir sürü tekamül etmiş insan yavrusu dolanıyor..Gülücem ayıp geliyor…
Hepimiz Mevlana’yız, hepimiz Şem’s…

17 Aralıkta internet kanalıyla “Mevlana’yı” anıyoruz… Profillerimize “Sevgi, sabır, tevazu… Saçmalamaları yazıyoruz” sonra yine hayata dönüp, öfkeli, sabırsız, sesimizi yükselterek devam ediyoruz…

“kim de ne eksikse, en çok ondan bahseder…”
O nedenle bugün Dünya “ doğruluk, eşitlik, namustan” bahseden diktatörler tarafından yönetiliyor… Küçük düzeyli ya da yüksek ölçekli başarılar hep bu konuşmaların üstüne kuruluyor. Bin kere yazdım bin kere daha yazarım en sevmediğim insan profilidir…

“HIRSLI, KENDİNİ GÖSTERMEYE ÇALIŞAN, GÜÇLÜ SAYDIĞININ YANINA ÇÖREKLENEN, ÜST’ÜNE YALAKALIK YAPAN, AST’INI EZEN, BAŞKASININ PARASI VE KUDRETİ İLE GERDEĞE GİREN HANIMEFENDİ GÖRÜNTÜLÜ PESPAYELER VE BEYEFENDİ GÖRÜNTÜLÜ ŞEREFSİZLER”

Nitekim onlarda beni sevmezler zaten… Onlara bir şey demesem de onlar bana bakarken bu fikrimi gözüm onlara söyler… Başarı hırs mı gerektirir, şans mı bilmiyorum… Satranç akıl oyunuysa da, ben içinde zar olan tavlaya meraklıyım… Şans ’a inanırım… Bazı insanlar kendileri bile inanamazlar bulundukları noktaya… Ondandır sürekli kendilerini gösterme ve oldukları şeyi ispat etme çabaları…
Oysa aydınlanmak gerekir… Dimi abiler, ablalar… Varılmak istenen mutlu sondur aydınlanmak.
Meselenin özünü, su katılmamış ve su katılmış gerçeklerini görmektir. Düşünme ile birlikte gelişen bir yetidir aydınlanmak. Fikir üretmek için gerekli harcı oluşturmanın neticesidir.

Bireysel veya belli bir kesime hitap eden fikirler aydınlanmış fikirler olamaz. Parlak denebilecek düşünceler ancak ve ancak somut olarak insanı temel alıp, toplum çıkarını gözettiği zaman aydınlanmış fikirler olur.
Soyut veyahut ticari arzuları temel alan, bir yandan insanlığa faydalı olarak görünüp, diğer yandan başta kendi ülkesine ve Dünya’ya zarar veren, hiç fark ettirmeden sadece bir kişinin huzur ve refahı için ortaya atılabilecek fikirler aydınlanmış fikirler olamaz.

Aydınlanmak, haksız-yanlış fikri savunmak değildir.

Bir bilgeye göre aydınlanmak: karşıdan gelen kişiyi, dil, din, ırk, mezhep, güzellik, huy, boy vb. herhangi bir beşeri değer ile görmeden, koşulsuzca ve tamamen kabullenerek kucaklamaktır. Benim aydınlanma yolunda çok uzun yolum olduğu da buradan bellidir… Girizgâhta belirttiğim gibi sevmediğim çok insan, yargıladığım çok değer, kızdığım çok şey var…

Aydınlığa uzaktayım… Ama en azından bunun “farkındayım”…
Kendinle ve evrenle bir olmak yani aydınlanmak, hem çok kolay bir şeydir çünkü tek koşulu birlik bilincidir ama hem de çok zordur çünkü insanda buna engel teşkil edecek bir sürü EGO vardır ki… Zaten ego tabanlıyızdır, bizi dünyaya bağlayan odur. Egolar, yargılar, alçak benlik, sahte rehber falan bunların hepsi aydınlanmamızı engelleyen şeylerdir ve mantık zihin dediğimiz şeyleri alet olarak kullanırlar.

Zaten dünya okulunun amacı da odur, onları yenebilmektir. Fakat aydınlanmanın zor olan tarafı onları kabullenerek yenmektir.
Kendinizi, kendi karanlığımızdan daha karanlık bir ortama sokmayı başardığımız gün başımıza gelecek olaydır “Aydınlanmak”… İşte o nedenle “karanlık beyinler ve ruhlar” kimilerinin aydınlığıdır.

Beni en çok rahatsız eden kendimden de bildiğim o karanlığı karşımda görmektir. O yüzden “kötü” birini beş yüz metreden tanır, bir halta yaramadığını anlarım… Başkalarını kandırırken beni kandıramaması ve birçoğunun hedefinde olmam bundandır.

Kant “aydınlanma; kişinin kendi aklını kullanmaya cüret etmesidir.” Der… Daha büyük bir cüret var mıdır yaşamda…

Başkalarının akılları ile değirmen döndüren, başkalarının değerlerini düstur edinen insanlar için benim gibi düşünen insanlar zararlıdır. Gereksizdir. İnsan kendine kendi gerçeğini hatırlatan insanları sevmez… Uzak tutmak ister… Yok etmek ister… Ama ben yok olsam bir başkası vardır.

Benim için makbulü “insansal onuruna uygun davranma düşüncesi” dir.

Kant der ki;

Aydınlanma, insanın kendi suçu ile düşmüş olduğu bir ergin olmama durumundan kurtulmasıdır. Bu ergin olmayış durumu ise, insanın kendi aklını bir başkasının kılavuzluğuna başvurmaksızın kullanamayışıdır. İşte bu ergin olmayışa insan kendi suçu ile düşmüştür; bunun nedenini de aklın kendisinde değil, fakat aklını başkasının kılavuzluğu ve yardımı olmaksızın kullanmak kararlılığını ve yürekliliğini gösteremeyen insanda aramalıdır …

Aklını kendin kullanmak cesaretini göster!


HAMİŞ; “kötü belli olduğunda iyi de belli olur”… Ben ol ki anla… Desem anlar mısın?

Emine AKI
Latest posts by Emine AKI (see all)