Bilim insanları iklim değişikliği ile ilgili sürekli uyarılar yapmasına rağmen, devletlerin ve özelliklede şirketlerin bu uyarılar doğrultusunda bir olumlu adım atmadıkları görülmektedir. İklim değişikliği ise kendini her defasında farklı bir şekilde göstersede, kimsenin buna akıl yormadığı da ayrı bir gerçeklik olarak karşımızda durmaktadır. İklim değişikliği, hava olaylarındaki açık krizlerle kendini gösteriyor. Aşırı sıcak havalar, aşırı soğuk havalar, fırtınalar, hortumlar, şiddetli yağışlar ve sonucu oluşan taşkın felaketleri, uzun süren kuraklık olgusu ve sonuncusu ise aniden ve aşırı yağan kar ile yollarda, yerleşim yerlerinde, seralarda yaşanan sıkıntılar. Bütün bunların iklim değişikliği sonucu oluşan ve doğanın bize yaşattığı felaketler dir.
Paris İklim Anlaşması ile üzerinde uzlaşılan ve tüm ülkelerin ivedilikle yerine getirilmesi gereken birçok görevin yerine getirilmemesi sonucu, sıcaklıkların 1.5 derecenin üzerinde artması ile yaşanmaya başlanan doğa olayları, hayatı felç etmektedir. Bu ülkemizde de net olarak yaşanmaya başlamıştır. Ve ülkemiz Paris İklim Anlaşmasını imzalamasına rağmen Karbon emisyonu ve Sera gazları emisyonlarını düşürmemektedir. Ayrıca en çok sıkıntılı olan Kömürlü Termik Santrallerin artarak işletilmeye devam edilmesi, havadaki karbon emisyonunu ve Sera oluşumunu artırmakta en önde gelen işletmeler olarak karşımızda durmaktadır. Batılı ülkeler bu Santralleri bir bir kapatırken, bizde tersine yenileri işletmeye açılmaktadır. Kısaca ülkemiz dahil birçok ülke Paris İklim Anlaşmasında belirtilen kısıtlamaları ve üstlendikleri taahhütleri yerine getirmemektedirler. Bu ise İklim Krizini dahada derinleştirmektedir. Ve daha çok iklime bağlı doğa felaketleri ile karşı karşıya kalacağız anlamına gelmektedir. Bu ise insanlığa ağır bedeller ödetecektir.
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının, sera gazı emisyonlarının ana kaynaklarını şöyle sıralamıştır: Ulusal mevzuat kapsamında, elektrik, çimento, demir-çelik, rafineri, seramik, kireç, kâğıt ve cam üretimi gibi sektörlerden kaynaklanan ve ulusal sera gazı emisyonlarının yaklaşık yarısını teşkil eden sera gazı emisyonları tesis seviyesinde izlenmektedir.” Ve bu sektörler, ülkemizde sera gazı emisyonunun yarısından fazlasını üretmektedir. Ancak bu tespit edilmesine rağmen, etkili bir önlem alınmadığı gibi, bunlara yaptırımda yok görünüyor. Böyle devam ederse, ülkemizdeki hava kaynaklı doğal felaketler artarak karşımıza çıkacaktır. Burada esas olan bilimin yol göstericiliğinden, yapılması gerekenlerin acilen yapılması, atılacak adımların kararlı bir şekilde atılması ile olur.
Son yıllardaki aşırı kurak ve sıcak geçen aylar, aniden ve yoğun olarak aşırı yağan yağmurlar sonrası oluşan sel baskını felaketleri, Dolu yağışına bağlı oluşan maddi kayıplar. Fırtına ve oluşan hortumlar günlük hayatımızda olağan olaylar haline geldi. Aşırı soğuk geçen kış mevsimi ve akabinde son olarak yaşadığımız ani ve aşırı kar yağışı ile yaşanan mağduriyetlerin hepsi iklim değişikliği sonucu yaşanan iklim krizinin bir yansımasıdır. Belli bir süre sonrada belli bölgelerde çığ tehlikeleri ve sel baskını olayları da yaşanacağını akıldan çıkarmayalım. Artık kış aylarında hiç kar yağmayan sahillerde veya sıcak bölgelerde de yoğun kar yağışı ile karşılaşmamız mucize olmayacaktır. Çünkü yağmurlu görünen günlerde hava sıcaklıklarının 0 ve altına inmesi koşullarda, yağmur yerine karla karışık yağmur yada direk yoğun kar yağışı ile karşılaşabiliriz. Sıcaklığın 0 düzeyinde uzun süre kalması durumunda kar kalınlığının beklenenden fazla olacağına da şaşmamaız gerekecektir. Artık bu tür hava değişikliği olaylarına kendimizi alıştırmada ve gerekli tedbirleri baştan almamızda fayda vardır.
Meteoroloji Genel Müdürlüğü hava durumunu her gün açıklamaktadır. Bu konuda nasıl davranılması, nasıl hareket edilmesi konusunda uyarsa da, yağışın etkinlik seviyesini tam olarak belirtilmektedir. Ayrıca Meteorolojinin bile göremediği hava olayları da hayatımıza girmiş görünüyor. Geçtiğimiz hafta Fransa’nın Lyon kentinde meteorolojinin tespit edemediği ve beklenmedik bir hava olayı diye ifade ettiği, “Endüstriyel hava kirliliğine bağlı” kar yağışı olayı yaşanmıştır. Havayı öyle kirletiyoruz ki, kirlettiğimiz hava bile, karşımıza farklı türlerde yağış olarak çıkabilmektedir. Bunların tespiti mümkün olmamaktadır.
Son günlerde yaşanan yoğun kar yağışlarının asıl nedeninin iklim değişikliğinden kaynaklandığını aklımızdan çıkarmamız gerekiyor. Resmi ağızlar bu konuda söz etmemleri, kendi yapmaları gereken önlemlerin alınmasında adım atmamalarından kaynaklıdır. Ama bu konu bu günlerde kendini açıkça hissettirdiğini, buna karşı bizlerin bu olaya parmak basarak kamuoyunun dikkatini bu meseleye çekmemizde fayda vardır. Yoksa bu yaşanılan felaketlerin normal olaylar olduğunun kabullenilmesi, ilerde daha vahim doğa olaylarıyla karşılaşabiliriz. Durum daha vahime dönmeden sesimizi yükselterek, iklim değişikliğine neden olan sektörlerin etkili tedbirlerle Sera gazı ve karbon emisyonunu azaltmalarını sağlamamız hayati önemdedir. Bunu gerçekleştiremezsek, iklim krizi bizi daha kötü çarpacaktır…
- Zeytinyağlı Yerim, Ama Zeytinliklerden Vazgeçemem! - 10 Nisan 2022
- Yasadışı Yaşamımdan Geçen Sekiz Yıl - 2 Nisan 2022
- Maden Şirketleri ;Rehabilite Değil, Cehennem Çukurlarını Arkalarında Bırakıyorlar!!! - 18 Mart 2022