Orhan Veli ve arkadaşlarının kurduğu Garip Akımı, I. Dünya Savaşı döneminde şekillenmiştir. Garipçiler eserlerini bu siyasal ve toplumsal gerilim ortamında vermişlerdir. O dönemin sıkıntıları yaşamak istemeyen Garipçiler eserlerinde bütün kalıpları altüst eden bir özgürlüğü tercih etmişlerdir. Türk şiirinde o güne kadar yer etmiş anlayışlardan kurtulmak gerektiğini savunmuşlar ve şekilciliğe, duygusallığa karşı çıkıp, söyleyiş güzelliğini esas almışlardır. Ancak şiiri küçük adamların içine, bilindik mahallelerin arasına sokan bu akım değişen toplumsal koşulları kucaklayamamış, güçsüz taklitçilerinin etkisiyle zayıflamıştır. Bir süre sonra toplumdaki değişmeler Türk şiirine de yansımaya başlamıştır. Türk şiirinde bir şeyler değişmektedir. Şairler, Garip şiirinin uzantısı olmaktan çıkmak istemiş ve yeni bir arayışın içine girmişlerdir. Bu arayış 1956 yılına kadar, genellikle Yeditepe dergisi çevresinde gelişir. Cemal Süreya; Gül (1954)”ü, Güzelleme (1954)’yi, Üvercinka (1955)’yı yazar. Bu şiirler bir geçiş döneminin bütün özelliklerini taşır. Bir yanlarıyla kopuşu, öte yandan çıkılan kaynağı en açık şekilde gösterirler. “Gül” şiirinde geçen “Gülün tam ortasında ağlıyorum” dizesinde Cemal Süreya, Garip akımına gönderme yaparken, aynı şiirde “Ve zurnanın ucunda yepyeni bir çingene” dizesiyle alışılmamış bir söyleşi dile getirir (Doğan, 2008: 19-20). Bu durum yeni şiirin ve değişimin ilk izleridir. “İkinci Yeni’nin bir manifestosu yoktur. Dolayısıyla bu hareketin prensipleri sonradan hem şiirler yayımlandıkça hem de şiir üzerine yazılar ve pek çoğu tartışmaların ürünü olan makaleler neşredildikten sonra belirmeye başlamıştır” (Kolcu, 2009: 55).
Garip’in sonu, İkinci Yeni’nin başlangıcıdır. İkinci Yeniciler bir sonraki kuşağın şairleridir. “Estetik ve yapısal unsurları şiir dışına itmeyi amaçlayan Garip akımının şiir anlayışına tepki olarak doğmuştur.” (Karabulut, 2011: 149). “Garip şiirinin ‘arı şiir’ arayışı yüzünden getirdiği yasaklardan kurtulunmuş, imge yine başköşeye oturtulmuş, iç biçim oyunlarına, yazınsal sanatlara yönelinerek ‘sadelik’ aranılışından uzaklaşılmıştı” (Fuat, 2008: 216). “Garip şiirinin açtığı çığırda ortaya konan kötü örnekler nedeniyle Türk şiirinin 1940’lı yılların sonunda içine düştüğü bunalım, maruz kaldığı tıkanıklık İkinci Yeni’nin ortaya çıkışındaki en önemli etmenlerden biridir. Türk iirindeki geleneksel sesi ve biçemi yıkan, geçmişten gelen verili değerleri neredeyse tümüyle inkâr eden ve özellikle “küçük insan” tipinin, daha bilinen bir ifadeyle işçi sınıfının şiiri olmayı amaç edindiğini poetikasında dillendiren, birçok örnekte bu iddiayı pratiğe döken Orhan Veli ve arkadaşlarının şiirinin (Garip) 1950’li yılların başlarında modası geçmeye başlamıştır” (Karataş, 2008: 224). İkinci Yeni şairleri ise savaşın bittiği ve farklı toplumsal kutupların bulunduğu bir dönemde sanat anlayışlarını ortaya koymuşlardır. Bu şiir akımı birçok edebiyat eleştirmeni tarafından “Çağdaş Türk Şiiri”nin en son ve en özgün atılımı olarak kabul görülürken bazıları için de edebiyatta bir skandal olarak değerlendirilmiştir. Şiirde “soyut”, “anlamsız” ya da “kapalı” olmak, “özde ve biçimde deformasyon”a dayanmak, “okurdan kopmak”, “topluma sırtını dönmek”, “us dışına çıkmak”, “bilinç dışının olanaklarından yararlanmak” “Garip akımının yalınlığına karşı çıkmak” İkinci Yeni şirinin genel özellikleri arasında sayılabilir (Dirlikyapan, 2003: 1). Garip akımından sonraki bu ikinci değişim hareketi eski-yeni birçok şairi bünyesine katar. İkinci Yeniciler, edebiyat çevresinde benimsendiği kadar eleştirilere de maruz kalmıştır. Bu eleştirilerin başında İkinci Yenicilerin savundukları sanat ve dil anlayışlarındaki alışılmışın dışındaki tutumlar gelir. İkinci Yenicilerde anlam “soyut” bir karaktere bürünmüştür. Şiir dilinde ise gerek sözcüklerin ses ve biçim özelliklerinde gerekse de dilin sözdizimi açısından niteliklerinde büyük değişikliklere gidilmiştir. Bu durum İkinci Yenicilerin şiirlerine “Soyut Şiir”, “Anlamsız Şiir”, “Kapalı Şiir” gibi isimlerin verilmesine yol açmıştır. “Asım Bezirci, İkinci Yeni Olayı adlı yapıtında İkinci Yeni şairlerinin şiir dilinde yaptıkları değişimi, ‘Değiştirim, Karıştırım, Özgür Çağrışım, Soyutlama, Anlamsızlık, Us Dışına Çıkma, Güç Anlaşılma, Okurdan Uzaklaşma’ gibi başlıklar altında örneklerle göstermeye çalışmıştır” (Karaca, 2008: 279). Bu hareketin kuramcısı ve isim babası Muzaffer İlhan Erdost’tur. “İkinci Yeni ismini Muzaffer Erdost 1956 yılındaki Pazar Postası dergisinde ilk kez kullanır” (Korkmaz, 2009: 284). “İkinci Yeni edebiyatı, edebiyat tarihi açısından Muzaffer Erdost’un 19 Ağustos 1956 tarihli Son Havadis gazetesindeki ‘İkinci Yeni’ başlıklı yazısıyla başlatılabilir” (Eser, 2010: 39). Ancak unutulmamalıdır ki hareketin doğuşu bir süreçtir. İkinci Yeni; Fecri Ati, Yedi Meşaleciler, Garipçiler ya da Hisarcılar gibi ortak bir bildiriyle ve bir dergi etrafında toplanan şairlerce oluşturulmuş bir topluluk değildir. İlhan Berk, Edip Cansever, Cemal Süreya, Ece Ayhan, Turgut Uyar, Sezai Karakoç gibi şairler, birbirlerinden habersizce 1950’li yıllardan itibaren Yenilik, Yeditepe, Şiir Sanatı, Pazar Postası, A, İstanbul gibi dergilerde dil, biçim, içerik, üslup yönünden daha önceki şiirden tamamen farklı şiirler yayımlamaya başlarlar.
Başlangıçta dağınık biçimde, kendiliğinden oluşmaya başlayan bu şiirsel değişim, söz konusu şairlerin şiir ve yazılarını 1956’dan itibaren Pazar Postası’nda yayımlamaya başlamasıyla belirginleşmeye başlayan bir hareket niteliği kazanır. Bu adlara daha sonra Ülkü Tamer, Tevfik Akdağ, Yılmaz Gruda, Kemal Özer, Özdemir İnce, Nihat Ziyalan, Alim Atay, Seyfettin Başçılar, Ercüment Uçar gibi başka isimler de eklenir (Eser, 2010: 39). Bu isimlerin de ardından ünlü ve ünsüz kimi şairler bu ‘kalkışma’yla irtibatlandırılır: Ergin Günce, Metin Eloğlu, İlhan Berk, Sabahattin Kudret Aksal, Oktay Rifat, Melih Cevdet Anday. Geç takipçileri olarak da Ataol Behramoğlu, İsmet Özel, Süreyya Berfe, Egemen Berköz, Refik Durbaş ve Cahit Zarifoğlu anılır. Alim Atay, Doğan Türker, Aslan Ebiri ve Tekin Kipöz gibi tümüyle unutulan isimler de vardır” (Ergülen, 2008: 236). “İkinci Yeni adının ortaya atılması, taraftar bulması, yerleşmesi ve gelişmesinin Sartre, Camus, Kafka gibi Batı Avrupa yazarlarının savunduğu varoluşçuluk düşüncesinin, Fransız gerçeküstücülerinin; T.S. Eliot, Dylan Thomas ve E. E. Cumming gibi gizemci ya da biçimci şairlerin Türkiye’de iyice tanınmasıyla paralellik taşıdığı bilinmektedir. İyi derecede Fransızca ya da Batı dillerinden birini bilen İkinci Yeni şairlerinin kaynaklarından biri de şüphesiz Batı şiiridir. Yani İkinci Yeni’nin ortaya çıkmasında, Batı şiirinin ve o günkü dünya şiirinin etkisi büyüktür” (Karataş, 2008: 225).
İkinci Yeni temsilcileri, T.S Eliot, Rimbaud, Lautreamont, E. Pound, Dylan Thomas, Apollainaire gibi şairlerin; Satre, Camus, Beckett, Kierkegaard gibi düşünürlerin eserlerini okumuşlardır (Gökalp, 1993: 357). Bu akımın şekillenmesinde dünyadaki mevcut şiir anlayışın etkisi büyüktür. Dadaizm ve Letrizm gibi akımların dünyadaki yansımaları yeni şiir anlayışlarının ortaya çıkmasına neden olmuştur. O zamana kadar dünyada kabul gören şiirdeki açıklık, kolay anlaşılırlık ve akla uygunluk prensiplerinin karşısına kapalılık, kolay anlaşılmayan ve akıldışı gibi zıt unsurlar çıkmıştır. İkinci Yeniciler, bu son prensibi benimseyerek bu yönde eserler vermeye başlarlar. Bu grubun öncülerinden olan İlhan Berk, İkinci Yeni’in Garip akımının şiir ilkelerini daraltmışlığına ve toplumcu şiirin tıkanmışlığına karşı çıktığını; İkinci Yeni’nin bu tek düzeliğin ve tıkanıklığın önünü açmak, aklın, dilin, bilincin, alışkanlıkların üstüne yürümek amacıyla ortaya çıktığını ve bütün bunların şiir adına yapıldığın söyler (Berk, 1977: 526).
Büyük bir şair topluluğunun benimsediği İkinci Yenicilerin genel özelliklerini Asım Bezirci şu şekilde belirtmiştir: …gelenekten kopukluk, biçimcilik (formalizm), günlük konuşma dilinden uzaklık ve gramerde deformasyon (değiştirim), duyuları ve algıları karıştırma (karıştırım), özgür çağrışım, soyutlama, anlamsızlık, imgeleme, akıl dışılık, kapalılık, okurdan uzaklık, halka sırt çevirme, çevreden ayrılma ve kaçış… (Bezirci, 1986: 46-47).
İkinci Yeniciler içeriğin biçimi tayin edeceğini, hatta “biz şiiri yazarız, ortaya çıkan biçim neyse odur” şeklinde bir görüşü savunurlar. Bu görüşlerinin ışığında pek çok yeniliği edebiyatımıza taşımışlardır: Dilin bilinen mantığının dışına çıkmışlar, türetilmiş suni kelimelere itibar etmişler, alışılmış deyimleri farklı kılmışlar, şaşırtıcı isim ve sıfat tamlamaları kullanmışlar, noktalama işaretlerini reddetmişlerdir. İkinci Yeniciler, belirli bir metot ve sistem oluşturamadığı, ortak bir tavır belirleyemediği için dağınık bir hareket halindedirler. Bu akıma yöneltilen eleştirilerin merkezinde de bu neden yatmaktadır. Zaman içersinde bu tutumları birçok yazarın ve şairin eleştiri oklarını üzerine çekmiştir. Hatta bu akımın çizgisine yakın şairler bile tenkitte bulunmaktan çekinmemiştir:
Belli bir temaya sarılmamış, boşta imgeler yığını, peş peşe itiş kakış doluşan, birbiriyle ilgisiz, sayıları arttıkça şiiri güzelleştireceği sanılan konserve imgeler. (…) Sağduyuyu, mantığı, sözün gelişini hiçe sayış. Kesik, kopuk, uyuşmaz parçalardan kör mozaikler. Karanlıkta kısık kopuk, bunlu, yarım konuşmalar, sayıklamalar. Kaos (Necatigil: 1983: 445). İkinci Yenicileri eleştiren sadece Behçet Necatigil değildir. O dönemin bazı önemli şairleri de bu akımın içerisinde yer almayarak, bu şiir anlayışına uzak durmuşlardır: Fazıl Hüsnü Dağlarca, Özdemir Asaf, Atilla İlhan, Melih Cevdet Anday, Cahit Külebi bu şairlerden bazılarıdır.
Tüm bunlara rağmen İkinci Yeni’nin Türk şiirine geniş bir soluma ortamı, bir çeşit şiirsel özgürlük getirdiğini söyleyebiliriz. Bu hareket pek çok tenkide uğramış ve 1960’a doğru bu hareketin gücü zayıflamaya başlayarak kendisiyle birlikte canlı bir şiir ortamı da sönmüştür.
Ömer Tuğrul Kara
- Bilim İnsanları, Bazı Kişilerin Neden Covid Olmadığını Buldu - 21 Haziran 2024
- Tüketicinin İyimserliği Azalıyor - 21 Haziran 2024
- Akşener, Erdoğan’dan Ne İstedi? - 7 Haziran 2024