Bunların sen isimlerini aklında tutma…

10 Eylül 1920’de Bakû’da Türkiye Komünist Fırkası kurulur.

Partinin önde gelen ismi (1883 Giresun doÄŸumlu) Mustafa Suphi, Ä°dadi’yi (liseyi) Erzurum’da okumuÅŸ, Ä°stanbul’daki hukuk öğreniminden sonra Sorbonne Siyasal Bilimler Fakültesi’nden Ziraat Bankası üzerine yazdığı baÅŸarılı bir tezle lisans üstü diploması almış, bu arada Fransız sosyalist partisinin ünlü ismi (emperyalist savaÅŸa karşı çıktığı için öldürülecek olan) Jaurès’le tanışmıştır. Yurda dönünce gazetecilik, Galatasaray Mekteb-i Sultanisi’nde muallimlik yapar, Yüksek Ticaret ve Tarih Mektebi’nde Siyasi Ä°ktisat dersleri verir.

Önceleri Ä°ttihatçı ve milliyetçidir, sonra Ä°ttihatçıların aleyhine döner. 1912’de Bahr-i Cedid vapuruyla Sinop’a gönderilir, bir ara Ä°stanbula gelmesine izin verilirse de, tekrar Sinop Kalesine “nefyedilir.” 1914’te kaçarak deniz yoluyla Sivastopol’a geçer. Osmanlı Rusya’yla savaÅŸa girince, Türk olduÄŸu için Urallar’a Kazan Türkleri arasına gönderilir, BolÅŸevikleri tanır. 1917’den sonra Müslüman Türkler arasında siyasi faaliyetlerde bulunur ve 10 Eylül 1920 günü anavatandan gelmiÅŸ deÄŸiÅŸik gruplarla ve Rusya topraklarındaki Türkiyeli solcularla Baku’da toplanan Kongre’de Türkiye Komünist Fırkası’nı kurarlar. Komintern’in uyarılarına raÄŸmen hareketin önde gelen diÄŸer kiÅŸisi Ethem Nejat’la ve arkadaÅŸlarıyla birlikte Anadolu’ya gitmek ister. Heyet 28 Aralık’ta Kars’a gelir.

Teşkilat-ı Mahsusa (MAH) her uğradıkları şehirde İslamı kullanarak kışkırtmalarla karşı gösteriler düzenler. (Bu metot daha sonraki zamanlarda sola karşı hep uygulanmış, nice insan o şekilde öldürülmüştür.)

Heyet sonuçta Erzurum’a ulaşır, burada daha geniÅŸ çaplı olaylar organize edilir, grup –taraftarlarının daha fazla bulunduÄŸu– Trabzon’a gitmek ister. 16 kiÅŸi olarak Trabzon’a gelirler, ama kente sokulmadan doÄŸruca limana götürülürler, “Batum’a gönderilecekleri” söylenir.

Gaspçı, soyguncu, ırz düşmanı, ama vatanperver

Bu iÅŸi yapmakla görevli olanlar kayıkçılar kahyası Yahya ve çetesidir. Yahya heyettekilerin silahlarını, para, saat ve diÄŸer kıymetli eÅŸyalarını alır, Mustafa Suphi’nin eÅŸini alıkoyar, 15 kiÅŸiyi bir tekneye bindirirler. Karadenizli Suphi teknenin ahÅŸap aksamlı olduÄŸunu (uzun yol teknesi olmadığını) görünce baÅŸlarına gelecekleri anlar, karşı koymaya kalkarlarsa da, Yahya’nın zorbaları baskın gelir. Tekne denize açılır, katiller arkadan baÅŸka bir tekneyle yetiÅŸerek hepsini kurÅŸunlayıp, süngüleyip denize atarlar. Hadise 1921 yılı Ocak (Kânunisani) ayı 28’i 29′ baÄŸlayan gece vukubulmuÅŸtur. Ankara ölümleri deniz kazası diye açıklar.

Olayla ilgili hep toplu cinayet üzerinde durulur, ama Mustafa Suphi’nin eÅŸi hakkında yeterli bir bilgi yoktur. Bazı kaynaklarda Meryem (Maria) bazılarında ise Semiramis adıyla anılan talihsiz kadın önce kahyanın zorla ‘kapatması’ yapılır, sonra kentin eÅŸrafından bir erkeÄŸe devredilir, oradan da kabadayılara verilir, oturak alemlerine zorlanır, bir âlem sırasında ölür. Kadına reva görülen aÅŸağılık muamele siyasi suikasti yaptıranların ne gibi süfli adamları kullandıkları, maço toplumun, maço ÅŸeflerinin maço katillerinin tıynetlerini ortaya koymaktadır. Adamların karakteri siyasi caniliÄŸin yanısıra, gaspçılık, çapulculuk ve ırza geçmekle yüklüdür. Bunun da adı vatan-millet-devlet menfaatidir.

Topal Osman’ın yükseliÅŸi

Trabzon çetesi olan Yahya Kahya’ya bu cürmü Ankara’yla yakın irtibatlı Giresunlu MAH’çı Topal Osman’a sipariÅŸ etmiÅŸtir. Topal Osman gözü kanlı, eli kanlı bir katildir. Ä°lk ününü Balkan Harbi’nde Rum köylerini basarak, kadın erkek, çocuk, yaÅŸlı öldürerek ve Rumları bölgeden kaçırtarak elde etmiÅŸtir. 1915-16’da Tehcir’de aynı gücünü Ermenilere, 1920’de ise Koçgiri’de Kürtlere karşı kullanmıştır.

Ermeni Tehciri’ndeki suçlarından dolayı hakkında arama emri çıkartılmışsa da, Kazım Karabekir tarafından asker kaçaklarını yakalamak için görevlendirilmiÅŸ, tecziye edileceÄŸine taltif edilmiÅŸtir. Zira Osman yakaladıklarını çetesine katarak zorbalık gücünü hayli arttıracaktır.

Nitekim Kemal PaÅŸa bu gücü kendisine resmi muhafız gücü yapar. Çete Ankara’ya gelmeden bölgede o kadar soygun, gasp, haydutluk yapmıştı ki, haydutluklarından bizar olan halk ve eÅŸraf Kemal PaÅŸa’ya sık sık Osman’ı ÅŸikayet etmiÅŸlerdir.

Yahya Kahya’nın oÄŸlu “Türkiye’de Sol Akımlar” kitabını yazan (ve genel kanaatin aksine, Mustafa Kemal’in OnbeÅŸler cinayetinde dahli olmadığını zanettiÄŸini söyleyen) Mete Tunçay’a gönderdiÄŸi mektupta babasının “o zamanki koÅŸullara göre vatani vazifesini yaptığını ve asıl katilin bugün tapınılan bir kiÅŸi olduÄŸunun bir gün mutlaka anlaşılacağına” inandığını yazar. Tuncay kitabın sonraki baskısında bu mektuptan söz eder.

Böyle olayların belgesi olmaz. Sadece hadise hakkında akıl yürütmeyle bulgulara varılır. Ama tarihçi Halil Berktay’ın dedesi (Solun tanıdığı ErdoÄŸan, Ä°lhan ve Alpaslan Berktay’ın babaları) Halil N. Berktay olayın Ankara’dan gelen ÅŸifreli bir telgrafla emredildiÄŸini ve ÅŸifreyi çözmüş subayla sonraları tesadüfen tanıştığını söyler.

Ayrıca, Kahya 1922 tarihinde bazı yolsuzluklar nedeniyle Sivas’ta yargılanır. Temyiz Mahkemesi Ceza Dairesi Reisi Hasan Fehmi Bey, akrabası E. H. Tepeyran’a (Oktay Akbal’ın dedesidir) yazdığı mektupta suçluluÄŸuna inandığı Yahya’yı birtakım “nüfuzlu” kiÅŸilerin himaye etmesi nedeniyle serbest bırakmak zorunda kaldığını teessürle belirtir.

Esasen bu gibi hayati bir kararı Karabekir’in tek başına verebileceÄŸini sanmak Ankara—Erzurum arasındaki hiyerarÅŸik iliÅŸkiyi bilmemek olur. Yahya Kaptan yanında bir kaç avenesiyle 3 Temmuz 1922 akÅŸamı öldürülür. Öldürenler Topal Osman’ın adamlarıdır. Olaydan karanlıkta kaçarak kurtulan Aslan Efe adlı kiÅŸinin çok sonradan yanına gelip giderek olayı soran Trabzonlu sosyalistlere anlattığına göre, ateÅŸ edenlerin ayaklarında ordu malı potinler vardır. Bu sözler, cinayeti iÅŸleyen adamların Ankara’dan Muhafız Taburu’ndan geldiÄŸi kanısını güçlendirmektedir. Ama Ankara’dan da gelseler, Giresun’dan da, adamlar Osman vasıtasıyla devletin emrindeydiler.

Katiller katilleri temizlemiÅŸlerdir. Yahya’nın 15’ler cinayeti konusunda atıp tuttuÄŸu, “kafamı kızdırmasınlar, yoksa konuÅŸurum” gibi sözler ettiÄŸi için öldürüldüğü söylenir. Bir baÅŸka iddia da kayıkçılar reisinin Enver’le ve Kemal karşıtı Ä°ttihatçılarla iliÅŸkiye girdiÄŸidir.

Ali Şükrü cinayeti

Derken, Topal Osman 26 Mart 1923 akÅŸamı Trabzon mebusu Ali Şükrü Bey’i evine yemeÄŸe davet eder ve orada öldürtür. Ali Şükrü Meclis’te 2. Grup diye adlandırılan muhalif grubun lideridir. O sırada Meclis baÅŸkanı olan Ali Fuat PaÅŸa’nın (Cebesoy’un) anılarında anlattığına göre, o günlerde yapılan bir gizli oturumda Ali Sükrü kürsünün önüne gelerek Gazi PaÅŸa ile laf atışmasına girer, Gazi “bu memlekete kötülük yapıyorsun” diyerek eli cebinde kürsüden inerek muhalifinin üzerine yürür, her ikisinin de eli cebindedir (silaha davranmaya hazırdırlar.) Sadece onlar deÄŸil, iki grubun mensupları birbirlerine girmek üzeredirler, Ali Fuat PaÅŸa elindeki çanı iki grubun arasına atarak kavgayı önler.

Ali Şükrü’nün ortadan kaybolması üzerine muhalifler Meclis’te olayın üzerine giderler, bir kaç gün sonra cesedi tarlada bulunur. Osman’ın baÄŸ evi kuÅŸatılır. Ä°ddiaya göre önce Çankaya’yı basacağın söyler, sonra teslim olur, ama ateÅŸ edilir, ertesi gün ölür.

Böylece 15’leri Yahya Kahya, Yahya’yı Topal Osman, Osman’ı da jandarma öldürünce 15’ler cinayeti de faili meçhul!! kalır. Osman AÄŸa’nın kabri bir süre sonra memleketine naklonur. Anıt mezarla anısı ebedileÅŸtirilir. Adnan Menderes baÅŸvekilken gidip haydudun kabrini tavaf eden ilk yüksek devlet yöneticisi olacaktır.

MAH’a baÄŸlı ve Ankara’nın gözdesi kanlı katil, gaspçı, soyguncu bir haydut olan Topal Osman’ın öyküsü ve fedailik hizmetleri Ä°ttahat ve Terakki Cemiyeti’yle baÅŸlayan ama sonra da devam eden yöntemlerin kamusal niteliÄŸini ortaya koymaktadır.

Konunun günümüzle ne ilgisi mi var?

Ergenekon çetesi zanlılarından ünlü tutuklu Veli Küçük paÅŸa Topal Osman’ın heykelini yaptırıp Giresun’a hediye eden kiÅŸidir. Ama iki olay arasındaki asıl ortak yön onların çete olmaları deÄŸil, her ikisinin vatan için adam öldürdükleri de deÄŸil… OnbeÅŸler suikastiyle Hrant Dink cinayeti arasındaki ortak noktanın her iki olayda da tetikçilerin Trabzonlu olmaları da deÄŸil.

Asıl müşterek yanları her iki çetenin de hikmetinin kendilerinden menkul olmadığı, yüksek yüksek mercilerden sadır olduğudur.

Nazım Hikmet Onbeşler için şöyle demişti:

“1921 / Kanunisani 28 / Karadeniz / Burjuvazi / Biz / OnbeÅŸ kasap çengelinde sallanan / OnbeÅŸ kesik baÅŸ / OnbeÅŸ arkadaÅŸ / YoldaÅŸ / Bunların sen isimlerini aklında tutma / fakat / 28 Kanunisaniyi unutma…”

Nasıl unutalım ki, aradan doksan yıl geçti, cürümler aynı, mücrimler aynı. Adları deÄŸiÅŸiyor, makamları deÄŸiÅŸiyor, tıynetlerı deÄŸiÅŸmiyor. Ne fiiller tarih oluyor, ne failler…

Yalçın Yusufoğlu,

30 Ocak 2008, Sesonline.net